29 Eylül’de sendikalardan, inisiyatiflerden, göçmen örgütleri ve sosyal birliklerden oluşan geniş bir birlik, Almanya genelinde bir protesto günü için çağrıda bulunuyor. Göçmen Kadınlar Birliği de Almanya genelinde, bu birliğin çağrısını destekleyerek, bölgelerden protestolara katılıyor. Ülke genelinde mitinglerde, yürüyüşlerde ve diğer eylem biçimlerinde ortaya sürülen talepleri açıkça ve somut olarak destekliyoruz: Servet adil dağıtılsın! Ya da başka bir biçimde söylenirse: „Toplumsal zenginliklerin eşit olmayan tarzda paylaşımına son verilsin“.
Yapılacak protestoların temelini toplumsal zenginliklerin paylaştırılması sorunu oluşturuyor. Zengin ile yoksul arasındaki uçurum gün geçtikçe büyüyor. Ülkede zenginler daha zengin olurken, yoksullar da daha da yoksullaşıyor. Bu sosyal bölünme, ülkedeki kriz politikasıyla daha da keskinleşiyor. Basitçe söylemek gerekirse, krizin yükü işçilerin, gençlerin, kadınların ve çocukların sırtına yıkılıyor. Burada ve Avrupa’da bütçeler sıkı bir tasarruf programınca belirleniyor, iş ve sosyal alanda radikal kısıtlamalara gidiliyor. Kriz her kuruşu yok mu etti? Hayır. O, bir avuç azınlığın elinde. Diğer büyük çoğunluğun ceplerindeki delik ise her geçen gün büyüyor. Onların düşen hayati gerçek, borçlanmanın, yoksulluğun ve işsiz kalmaktan duyulan korkunun artmasında ifadesini buluyor.
On binlerce Schlecker çalışanı kadın için bu korku ağır bir gerçek oldu. Onlar işyerlerini kaybettiler ve bir kaç gün öncesinden çıkış için hiç bir tazminat alamayacaklarının haberini aldılar. Sendika verilerine göre Schlecker’de 30 bin kadın çalışıyordu ve bunların yüzde onu Türkiye kökenliydi. Bu kadarı da yetmiyor. Günlük yaşamımızda kısıtlama dalgası her geçen gün yeni bir iz bırakıyor: Anaokullarında çocuklara yer yok, kütüphaneler, okullar, kadın evleri kapatılıyor, sosyal projelere ayrılan bütçeler kısıtlanıyor ya da tamimiyle ortadan kaldırılıyor, otobüs ve tren ücretleri pahalanıyor…
Kadınlar ve özellikle göçmen kadınlarsa bu kısıtlama politikalarından en çok etkilenen kesim oluyor, zira onlar zaten yoksul ve az gelirli oldukları için kısıtlamalardan daha fazla etkileniyorlar. „Kışın misafirim gelmiyor, çünkü evim soğuk. Kaloriferi açmaya ekonomik gücüm yetmiyor“ diyor, Frankfurt’ta oturan üyelerimizden biri ve aynı durumdaki diğer kadınların da sesi oluyor. İşte hayattan somut bir gerçek. Bochum-Langendreer’de kadınlar, veliler ve öğrencilerle birlikte okulun kapatılmaması için mücadele ediyorlar. Okulun tamiri için para yok. Bu da başka bir gerçek. Almanya’nın en zengin şehirlerinden Hamburg’ta her dokuz kişiden biri ve her beş çocuktan biri yoksulluk içerisinde yaşıyor. Berlin’de her yedi kişiden biri 776 Euro’dan az bir parayla bir ayda idare etmek zorunda. Ve bir kez daha kadınlar, çocuklarını tek büyüten anneler, göçmenler ve çocuklar bu durumdan ciddi biçimde etkileniyorlar. Bu arada bugün artık çalışmak da geçinmeye yetmiyor. Mini işlerin çoğalması, yoksulluğu daha körüklüyor çünkü.
Bütün bunlar düşünüldüğünde, 29 Eylül, adil olmayan servet dağılımına ve yoksulluğa karşı çıkmamız için çok önemli bir gün. İş arkadaşlarımızla, çevremizle, ailemizle, komşularımızla sokaklara çıkıp, politik sorumlulara „zenginlere“ dokunulmamasını ve onlara daha fazla karlar sağlanmasını onaylamadığımızı göstereceğimiz bir gün. Servetin vergilendirilmesi artık hayata geçirilmesi gereken bir talep ve bunun yapılması adil bir topluma doğru atılacak ilk adım olacaktır.
Sidar Demirdögen