Written by 14:01 Allgemein

Sivil olmayandan sivillik beklenebilir mi?

Türkiye’de resmi bir devlet kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığının Almanya’daki uzantısı olan Diyanet İşleri Türk İslam Birliğinin (DİTİB) ne kadar sivil ve devletten bağımsız bir örgüt olduğu yıllardır kamuoyunda değişik dönemlerde tartışmalara vesile oluyor. En son yapılan olağanüstü genel kurul ve sonrasında yaşananlar, yıllardır “En büyük sivil toplum örgütü” olarak takdim edilen örgütün gerçekte resmi bir devlet kurumu olduğu, yöneticilerinin de bu çerçevede göreve getirildiği bir kez daha görüldü.

Bugüne kadar genel başkanları hep Almanya’daki Türkiye Büyükelçiliğine atanan Din Hizmetleri Ataşeleri olan DİTİB’de bu gelenek son Genel Başkan Prof. Ali Dere döneminde biraz daha farklı ve yavaş işletilmişti. Diyanet İşleri Bakanlığında Yurtdışı Dairesinden sorumlu olan Dere, eski Berlin Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri Sadi Arslan görevde iken yönetim kuruluna seçilmişti. Arslan’ın 4 yıllık görev süresinin dolmasından boşalan yere Dere atandıktan sonra DİTİB başkanlığı yolu da açılmıştı.

İki yıldan beri DİTİB genel başkanlığı ve Berlin Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşavirliği görevini yürüten Dere’nin, “akademik çalışmaları” gerekçe göstererek başkanlık ve müşavirlik görevlerinden ayrılmasından sonra oluşturulan yeni yönetim bu örgütte gerçekten sıradan üyelerin hiç bir rolünün bulunmadığı, sözde Alman Dernekler Yasası’na göre kurulmasına rağmen, buna riayet etmediği anlaşılıyor.

FRANSA’DAN BAŞKAN GETİRİLDİ

7 Ekimde Köln’de bir otelde yapılan DİTİB Olağanüstü Genel Kongresi’nde eski yönetimden pek çok kişi görev almazken, yönetime bu kez Almanya dışından ilahiyatçıların getirilmesi dikkat çekiyor. Almanya’da kurulan, uyum ve İslam zirvelerine katılan en büyük örgüt olarak takdim edilen ve Alman hükümeti tarafından da muhatap olarak kabul edilen DİTİB’in genel başkanlığına Fransa’daki Türkiye Büyükelçiliğinde Din Hizmetleri Müşavirliği yapan Prof. İzzet Er getirildi. Böylesine önemli bir göreve getirilen Er’in kongreye bile katılmadan gıyabında seçilmesi, daha doğrusu tepeden inme atanması dikkat çekti.
Kurumun başkan yardımcılığına ise Belçika’daki Türkiye Büyükelçiliğinde Din Hizmetleri Müşavirliği yapan Prof. Halife Keskin getirildi. Böylece, 120 bin kadar üyesi, 890 kadar cami ve derneği olan büyük bir “Sivil toplum örgütü”nün başına bu örgüte üye olmayan, çalışmalarını tanımayan ve örgütün olduğu ülkede dahi yaşamayan iki bürokrat atanmış oldu!

Yine başka önemli bir görev olan genel sekreterliğe de Ankara’daki Diyanet İşleri Başkanlığında uzman olarak çalışan Suat Okuyan getirildi. Uzun yıllardır DİTİB’i Alman devleti ve kamuoyu nezdinde temsil eden Bekir Alboğa ise sözcülüğe atandı.


‘DEVLET CEMAATİ’ Mİ?

Avrupa’da Türkiye kökenli göçmenlerin inançsal ve sosyal sorunlarına yanıt verme iddiasıyla kurulan, kadroları da devletin halktan aldığı vergilerle finanse edilen bu “Almanya’daki en büyük Türk sivil örgütü” hem yaptıkları hem de yapısı itibariyle bir sivil toplum örgütünden çok, devlet tarafından kurulan bir cemaati andırıyor. “Laik, sosyal, hukuk” devletinde devletin her ne kadar din işlerine karışmaması gerektiğinden söz edilse de gerçekte, DİTİB Almanya’da tam anlamıyla bir “devlet tarikatı” görünümünde ve buna uygun olarak da atama usulünün geçerli olduğu bir kurum.

Taraflar ve kanatlar arasındaki çıkar çatışmalarından ötürü yapılan bu değişimlerde, daha çok güçlü olan, sözü geçen tarafından kadrolar yerleştiriliyor. Ve bu ülkede yaşayan üyelerin ihtiyaç, beklenti ve tercihleri dikkate alınmaksızın Ankara’da kimin borusu ötüyorsa, buradaki yöneticiler de ona göre atanıyorlar. Vatandaşa ise ekonomik, siyasi ve inançsal düzeyde ‘figüranlık’ yaptırılıyor.

ALMANYA BİLE BİLE…

DİTİB’in Türkiye devletinin Almanya’da “Sünni-İslam” anlayışını yaşatmak, korumak için kurulmuş bir cemaat olduğu, bu temelde ekonomik ve siyasi olarak konumlandırıldığı açık olarak görülüyor. Ama buna rağmen Alman devleti, bu kurumu bir “Sivil toplum örgütü” olarak muhatap alıp, ona göre bir değer veriyor. Her ne kadar değişik dönemlerde rahatsızlığını ortaya koysa da bu eleştirilerin pratikte bir değeri bulunmadı şimdiye kadar.

Kurulduğu 1982 yılından bu yana Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenleri devletin siyasal ve inançsal çizgisinde tutmakla görevlendirilen DİTİB, gelinen aşamada bu konuda kendisine biçilen rollerin bir bölümünü hakkıyla yerine getirmiş görünüyor. Bu nedenledir ki, bu örgütün gerçekten bir sivil örgütü olmaması için gereken her şey yapılıyor. Son operasyonu Ankara’nın (Diyanet) DİTİB üzerindeki etkisini ve gücünü perçinlemek olarak görmek gerekiyor. Bu güne kadar oluşturulan yönetimlerde doğrudan Diyanetle bağlantılı olmayan kişilerin çokluğu dikkat çekerken, bu kez 7 yönetim kurulu üyesinden 5’inin Diyanetin kadrolu elemanı olduğu görülüyor. Belirtmek gerekiyor ki, DİTİB’e bağlı cami ve derneklerde Türkiye’den gönderilen 600 kadar maaşlı imam görev yapıyor.

Bütün bunlardan ötürü DİTİB’in sivil bir kuruluş vasfı taşımadığı, bu zihniyet devam ettiği sürece de, ona kıymet biçen üyeler aldatılmaya ve atama usulü demokrasicilik oyununun devam edeceği görülüyor.

‘KARANLIK İŞLER’ SORU ÖNERGESİ OLDU

DİTİB’de geçen yıl yaşanan hırsızlık, cami inşaatının maliyetinin planlanandan çok daha yüksek olması gibi konular CHP Konya Milletvekili Atilla Kart tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) taşındı. Kart tarafından Yurt dışı Türklerinden sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın yazılı yanıtlaması istemiyle yöneltilen soru önergesinde, DİTİB’le ilgili olarak kafalarda olan pek çok soruya yanıt verilmesi istendi. Kart tarafından hazırlanan önergede Köln’deki merkez binada Ağustos 2010 ve Eylül 2011 tarihlerinde meydana gelen soygun olaylarında 290 kg’lık kasanın çalındığının hükümet tarafından kabul edildiği halde sorumlular hakkında neden işlem yapılmadığı soruldu.

Kart’ın önergesinde ayrıca, DİTİB eski Genel Başkanı ve Din Hizmetleri Müşaviri olan  Prof. Dr. Ali Dere’den sonra ikinci adam konumuna getirilen Orhan Bilen’in, özellikle cami inşaatı ve personel istihdamıyla ilgilendiği, danışıklı ilişkiler içinde kurulan şirketler üzerinden DİTİB’in ihtiyaçlarının karşılandığı, böylece haksız kazanç elde edilmesine yol açıldığı yönündeki iddiaların ciddiyet kazandığı, kuşkulu olaylar sebebiyle, DİTİB’in eski yönetimi, yeni yönetim tarafından ibra edilmediği hatırlatılarak bu duruma açıklık getirilmesi talep edildi.

Kart önergeyle ilgili yaptığı açıklamada, “Görüldüğü gibi, Diyanet İşleri Merkezinde bir yıl arayla vuku bulan soygunların faillerinin ortaya çıkarılmamış olması, soygunda ihmal ya da iştiraki olan yetkililer hakkında ciddi ve etkin bir soruşturmanın yapılmamış olması karşısında; kaçınılmaz olarak Birlik bünyesinde yapılan görevlendirmeler hakkında kuşkular doğmuştur. Hükümetin bu yapıyı himaye ettiği yönünde bulgular ortaya çıkmıştır. Takdir olunur ki; bu durum bağış yapan yurttaşlarımızı hem üzmekte ve hem de tereddüde sevk etmektedir. Bu yurttaşlarımızı istismar eden örgüt ve odakların, DİTİB’i de etkiledikleri ve hükümetin bu yapıyı himaye ettiği yönünde izlenimler doğmaktadır” dendi.

YÖNETİM DEĞİŞİKLİĞİ HERKESİ ŞAŞIRTTI

DİTİB’de yapılan yönetim değişikliği başta Köln Eski Belediye Başkanı Fritz Schramma olmak üzere pek çok kesim tarafından şaşkınlıkla karşılandı. Aynı zamanda DİTİB tarafından Köln’ün Ehrenfeld semtinde yapılan büyük caminin “Danışma Kurulu”nda yer alan Schramma, herhangi bir dernekte yönetim değişikliğinin normal olduğunu belirttikten sonra göreve gelen yeni yönetim kurulu üyelerinden hiç kimseyi tanımadığını söyleyerek, “DİTİB’de olanlar sinir bozucu ve amatörce. DİTİB’in bir danışma kurulu istemediği konusundaki düşüncem günden güne artıyor” dedi.

Ehrenfeld Belediye Başkanı Jupp Wirges ise yaptığı açıklamada DİTİB’deki yönetim değişikliğinin bir politika değişikliği olup olmadığını merak ettiklerini, ancak yeni yönetimin eski yönetimin devamı olacağı konusunda ciddi endişelerinin olduğunu sözlerine ekledi.

https://www.youtube.com/watch?v=K9LYqKDxHRo&list=UUzrjJgrGKFQm1ZSFaA5fp2A&index=11&feature=plcp&noredirect=1

 

Close