Written by 22:15 KÜLTÜR

9 Kasım 1938 – Pogromnacht: Dün Yahudiler bugün Filistinliler

Ali Çarman

Tarihe ‚Pogromnacht‘ olarak geçen 9 Kasım, Yahudi soykırımının ilk adımı olarak Almanya ve dünyanın belleğinde karanlık bir gün olarak hatırlanmaya devam ediyor. Ancak ne acıdır ki, 85 yıl önce büyük acılar yaşatılan bir halkın temsilcisi olduğunu iddia edenler, bugün Filistin’de yağdırdıkları bombalarla bir başka halka ölüm kusuyorlar. Bu yüzden 9 Kasım sadece Yahudilere yönelik insanlık dışı zulmün değil Filistin’de işlenen insanlık düşmanı suçların da hatırlanıp mahkum edileceği bir gün anlamına geliyor.

Öyle zamanlardan geçiyoruz ki, savaşa karşı barışı, insan yaşamını savunmak dahi sömürücü egemen sınıfların tehdidi altında. Ancak buna rağmen dünyanın dört bir yanında barış talebi gür bir şekilde haykırılıyor. Savaş tamtamlarının en yüksek sesle çalındığı ülke olan Almanya’da 9 Kasım anmaları devam eden savaş koşullarında karşılandı.

Avrupa’da yaşamakta olan Yahudiler çoğu zaman topluma günah keçisi olarak gösterildi. Belirtmek gerekir ki, Almanya’da tarihin derinliklerinden gelen bir Yahudi karşıtlığı söz konusu. Reform hareketinin övünç kaynağı olarak gösterilen Martin Luther’in yüzlerce yıl önce; “Sinagoglarıyla, okulları ateşe verilmeli, evleri yıkılmalı ve çingeneler gibi ahırlara tıkılmalıdırlar…’’ şeklindeki iğrenç çağrıları naziler iktidara taşınana kadar pek dikkate alınmadı.

Aynı şekilde Avrupa’nın birçok ülkesinde Yahudi karşıtlığı sürekli canlı tutuldu. İsveçli tüccar ve milletvekili Pehr Emanuel’in 1912’de söylediği “Yahudi sorunu sadece ticari bir sorun değildir. Aynı zamanda ırk ve kültür sorunudur. (…) Yahudilik Avrupa halklarının felaketidir” sözler, propagandanın boyutunu yalın bir şekilde ifade etmekte. Yıllar sonra başta Hitler, Göring ve Himmler olmak üzere bütün naziler Luther’in çağrılarını harfiyen yerine getirdi.

85 yıl önce, 9-13 Kasım 1938 ve devam eden günlerde naziler tarafından Almanya’nın hemen her yerinde sözde kendiliğinden başlayan bir hareketle Yahudilere ait işyerlerinin, ev ve sinagogların yakılması, yıkılması, talan edilmesi, yağmalanması, Yahudilerin sürgün edilmesi şeklindeki pogrom süreci başlatıldı.

Saldırının boyutu o kadar büyüktü ki, sinagog, işyeri ve evlerin yıkımından sonra sokakları kırık camlar kapladı. Bunun için de pogrom hareketine ‘Kırık Camlar Gecesi-Kristalnacht’ adı verildi. Naziler bu emellerini gerçekleştirmek için uygun koşullar arıyordu. Tıpkı Reichtag yangını sonrası ülkede başlatılan komünist avı gibi.

Bu kez saldırılarına bahaneyi Paris’te buldular. Alman büyükelçiliği görevlisi Ernst vom Rath’in 17 yaşındaki bir Yahudi genç tarafından vurulmasını bahane ettiler. Aslında çok önceden hazırlıkları yapılmış pogrom gecesi saldırılarının başlaması için tetikte bekliyorlardı.

Almanya başta olmak üzere Avusturya ve Çekoslovakya’da yüzlerce sinagog, ev ve işyeri bir merkezden düğmeye basılmışçasına ateşe verildi. Hitler’in paramiliter güçleri; SS, SA, Hitler gençliği ve diğer naziler, Yahudilere ait 7 bin 500 işyerinin vitrinlerini paramparça ederek yağmaladı. 1400 sinagog ateşe verildi. Yahudi mezarlıkları dahi saldırılardan nasibini aldı.

Kristalnacht ya da Kırık Camlar Gecesi olarak tarihe geçen nazi saldırganlığı aslında gelmekte olan bir soykırımın habercisinden başka bir şey değildi.

9-13 Kasım olayları olarak anılan nazi saldırılarında resmi rakamlara göre 91 ölüm olduğu açıklandı. Daha sonraları yapılan araştırmalar bu rakamın gerçeği yansıtmadığını, öldürülenlerin daha çok (400) olduğunu ortaya koydu. Dönemin polis kayıtlarında çok sayıda tecavüz ve intihar vakası olduğu tesbit edildi. 30 binden fazla Yahudi tutuklanarak havyan vagonlarına yüklenip toplama kamplarında (Buchenwald, Dachau ve Sachsenhausen) ölüme gönderildi.

Naziler demagojilerini inanılmaz ve kabul edilmez boyutlara vardırmaktan çekinmediler. Olayların, soykırımın kendiliğinden başladığını iddia ederek Yahudi cemaatine bir milyar Reichsmark para cezası verildi. Sonraki günlerde aşağılama, düşmanlaştırma ve zulüm bütün çirkinliğiyle devam etti. Yaşananlar insanlığın belleğinde çok derin ve asla silinmez izler bıraktı.

FAŞİZME SAVAŞA VE UNUTMAYA KARŞI

Bu yıl, 9 Kasım 1938 kanlı gecenin 85. yılı olması nedeniyle Almanya’nın onlarca yerinde demokratik, ilerici örgüt ve sendikalar tarafından anma etkinlikleri gerçekleştirildi.

Günümüzde, zengin ve yoksul arasındaki uçurum giderek açılıyor. Enflasyonun, savaşın, gıda ve enerji fiyatlarının artması ve bunun sonuçlarını işçi ve emekçiler tüm şiddetiyle hissediyor. Ücret ve maaşlar üzerindeki baskı hız kesmeden artmaya devam ediyor. Sosyal konularla ilgili her şey, eğitim hakkı, çalışma, barınma, insanca yaşanabilecek emeklilik hakkı kapitalist sömürü hırsına kurban ediliyor. Sosyal sorunlar kültürelleştiriliyor, etnikleştiriliyor ve hatta biyolojik olarak meşrulaştırılıyor, eşitlik ve adalet kavramları alt üst ediliyor.

Almanya’da hükümet dünya kadar sorun varken terör ve korku bahanesiyle göz göre göre silahlanmaya milyarlar aktarıyor. Ukrayna’ya milyarlarca dolarlık silah sevkiyatıyla Alman silah tekellerinin tarihi bir rekor kırmasına bir kez daha yardımcı oluyor. Aynı şekilde ön koşulsuz olarak İsrail hükümeti ve saldırgan politikaları destekleniyor. Normal dönemlerde yere göğe sığdırmadıkları demokrasinin kimi kazanımları (gösteri ve ifade özgürlüğü, sığınma hakkı) bir anda çöpe atılabiliyor.

UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ

9 Kasım 1938’de başlatılan Holokost’tan çıkarılacak derslerden biri, “bir daha asla faşizm ve savaş, bir daha asla ırkçılık, bir daha asla antisemitizm”dir. Ve aynı zamanda bir daha asla insanlara dinleri, kökenleri nedeniyle bu tür acılar çektirmemektir. Dolayısıyla, 9 Kasım anmaları salt geçmişte yaşanmış bir karanlıkla sınırlı tutulup bugünün sorunlarından kopuk ele alındığında ırkçı tehlike ve saldırganlık tam anlaşılamaz, önlenemez.

Kamuoyunda devam eden tartışmalara ve özellikle ırkçı parti AfD’nin söylediklerine bakılırsa tüm sorunların kaynağında göçmenler bulunmakta. Fahiş kiralar, konut sorunu, iklim krizi, eğitim ve sağlık alanındaki iç karartıcı durumları göçmenler ve başka şeylerle izah etmek aymazlıktan ve iki yüzlülükten başka bir şey değil.

Federal Almanya’da neonazi örgütler savaşa ve faşizme karşı zaferden kısa bir süre sonra değişik adlar (partiler) altında yeniden örgütlenmeye başladılar. Ve günümüzde gelinen yerde bu, kendini en iyi pazarlayan, kapitalist sistemden kaynaklı sorunları altüst ederek işçi ve emekçileri yanına çekmeye çalışan AfD’de kendini göstermektedir.

Alman edebiyatının saygın isimlerinden Herman Hesse “Dünyamızı tehdit edenler, savaş isteyenler, savaşa hazırlananlar ve gelecek barışa dair belirsiz vaatler ve dış işgal korkusuyla bizi planlarına ortak etmeye çalışanlardır’’ derken çok haklıydı.

Close