AfD’nin güç toplamasının asıl nedeni “mağduru oynaması” değil. Spahn ve diğerlerinin yanıldıkları ya da çarpıttıkları temel nokta burası. Asıl neden ülkede var olan ekonomik sosyal sorunlar ve diğer partilerin bu sorunları çözecek bir anlayışa, programa sahip olmamasından kaynaklanıyor.
YÜCEL ÖZDEMİR
Erken genel seçimlerde yüzde 20,8 ile 10 milyondan fazla seçmenin oyunu alan Almanya için Alternatif (AfD) partisinin oyu son anketlere göre yüzde 24-25’e kadar çıkmış bulunuyor. Yeni dönemde AfD ile Federal Parlamentodan başlayarak AfD ile nasıl bir ilişki kurulacağı ya da kurulması gerektiği konusunda yoğun bir tartışma başladı. Tartışmayı başlatan isim ise eski Sağlık Bakanı ve CDU/CSU Meclis Grup Başkan Yardımcısı Jens Spahn oldu.
Spahn Bild gazetesine verdiği demeçte, AfD ile yeni bir ilişki kurulması çağrısında bulunuyor. Somut olarak da meclisteki komisyonlarda AfD’ye diğer muhalefet partileri gibi davranılması gerektiğini söylüyor. Almanya’da siyasi teamüllere göre, partiler çıkardıkları milletvekili sayısına oranla kurulan komisyonların başkanlığını alıyorlar ve komisyonlarda temsil ediliyorlar.
Bu da, meclis çatısı altında kurulacak komisyonların başkanlıklarına anamuhalefet partisi olarak AfD’nin getirilmesi anlamına geliyor. İlk olarak 2017’de Federal Parlamentoya giren AfD’ye, aşırı sağcı ve ırkçı olduğu için diğer partiler işbirliği içinde komisyon başkanlıklarını vermiyorlar. Komisyon başkanları yasal olarak komisyona katılan milletvekillerinin oylarıyla belirleniyor. AfD’nin konuyla ilgili Anayasa Mahkemesi’nde yaptığı başvuru da reddedilmişti. Yine, istihbarat örgütlerinin çalışmalarını denetleyen Parlamento Kontrol Komisyonuna da AfD’li üyeler alınmıyor.
Siyasi teamüller gereği her fraksiyondan meclis başkan yardımcısı olması gerekirken, AfD 2017’den bu yana meclis başkan yardımcısı seçtiremiyor. Spahn, meclis başkan yardımcılığının bütün meclisi temsil ettiği için AfD’ye verilmemesini normal karşılıyor, ancak komisyon başkanlıklarının verilmesi konusunda AfD’ye bir muhalefet partisi gibi davranılmasını talep ediyor.
Spahn, AfD’nin parlamentodaki davranışlarının çoğu zaman medeni olmadığını, “bunu yapma şekillerinin, atıp tutmalarının, başkalarını aşağılama” şeklinde olduğunu ifade ederek, Federal Meclis’te AfD ile mücadele ederken “doğru dengeyi” bulmak gerektiğini savunuyor. Yani muhatap alınmasını istiyor.
DİĞER PARTİLERDEN TEPKİLER
Spahn’ın AfD’yi normalleştirme çağrılarına hem partisi içinden hem de meclisteki diğer partilerden tepkiler geldi. Yeşiller Meclis Grubu Parlamento Sekreteri Irene Mihalic, yaptığı açıklamada, “AfD diğerleri gibi bir muhalefet partisi değil. En azından kısmen aşırı sağcı bir partidir ve milletvekilleri de şiddet yanlısı aşırı sağcı çevrelerle temas halindedir. Bu nedenle AfD ile başa çıkmanın tek bir yolu var. O da tüm demokratların parlamenter demokrasiyi ve kurumlarını aşırı sağdan, otokratik etkilerden korumasıdır” dedi.
CDU’nun ‘sosyal kanadı’nın başkanı Dennis Radtke, AfD’nin normalleştirilmesi konusunda hiçbir tartışma yapılmaması gerektiğini söyledi.
Federal Meclis Başkanı Julia Klöckner (CDU) ise AfD ile parlamentoda nasıl başa çıkılacağı konusundaki tartışmaya müdahil oldu ve parlamento gruplarını sorumluluk almaya çağırdı. Klöckner, Bild am Sonntag’a verdiği demeçte, “Parlamento grupları AfD ile nasıl başa çıkacakları konusunda kendi aralarında anlaşmalıdır. Usül kuralları tüm Federal Meclis için geçerlidir. Dolayısıyla hiçbir parlamento grubu, hiçbir milletvekili Başkanlık Divanı tarafından diğerlerinden farklı muamele görmeyecek. Oyunun herkesin bildiği ve uymak zorunda olduğu açık kuralları var” dedi.
Klöckner, ikinci büyük parlamento grubu olarak AfD’nin komisyonlara başkanlık edip edemeyeceği ise şu yanıtı verdi: “Bu tartışılıyor. Artık parlamento gruplarının meselesi. Eğer parlamento grupları anlaşamazsa, konu İhtiyar Heyeti’ne taşınacak. Ben de orada arabuluculuk yapacağım” dedi. İhtiyarlar Heyeti, Federal Meclis Başkanı, yardımcıları ve deneyimli milletvekillerinden oluşuyor.
AfD’NİN GÜÇ KAZANDIĞI ZEMİN YOK EDİLMELİ
Meclis çatışı altında AfD ile nasıl baş edileceği tartışmasının kendisi bile AfD’nin güç toplamasının nedenlerinden birisi. Ve aynı zamanda sermaye için siyaset yapan partilerin bugüne dek izledikleri anlayışın yarattığı bir açmaz. Nitekim AfD bu tartışma sürecinde de, “mağdurluğu” oynayarak daha fazla güç toplamanın çabası içerisine girecek. Öyle anlaşılıyor ki; meclis çalışmaya başladığında AfD’li şarlatanlar bunu çok daha fazla gündeme getirip, diğer partiler tarafından mağdur edildiklerini anlatmaya devam edecekler. Bunun boşa çıkarılması için ise meclis başkan yardımcılığından başlayarak komisyon başkanlıklarına kadar değişik düzeylerde AfD’nin neden normalleştirilmemesi gerektiği anlatılabilmelidir; değilse bu tartışmalar AfD’ye yarayacaktır. Kaldı ki; 2017’den bu yana olanlar da bunu gösteriyor.
AfD’nin güç toplamasının asıl nedeni “mağduru oynaması” değildir. Spahn ve diğerlerinin yanıldıkları ya da çarpıttıkları temel nokta burası. Asıl neden ülkede var olan ekonomik sosyal sorunlar ve diğer partilerin bu sorunları çözecek bir anlayışa, programa sahip olmaması; dahası AfD’nin beslendiği milliyetçi, aşırı sağ söylemin diğer ana akım sermaye partileri tarafından da tırmandırılıyor olmasıdır. Seçim sonrasında yapılan anketlerde oy tercihlerinde sosyal güvenlik, gelecek kaygısı, hayat pahalılığı gibi konuların belirleyici olduğu görüldü. Göçmenler ve mülteciler sorunu da bunlara bağlı olarak prim yaptı. Bu nedenle ekonomik sosyal sorunları çözecek, gelecek korkusunu gideremeyecek politikaların sorumlusu olan partilerin AfD’den yakınmasının tutarlı bir tarafı bulunmadığı gibi, AfD’nin güç toplamasını engelleyebilmeleri de mümkün olamayacaktır. Hristiyan Demokratların koalisyonun büyük ortağı olması ve hükümet sözleşmesinde de görüldüğü gibi sorunların derinleşmeye devam edeceği gerçeği de AfD’nin işini kolaylaştırıyor.
SORUN “NORMALLEŞTİRİLSİN Mİ NORMALLEŞTİRİLMESİN Mİ?” DEĞİL
Spahn ve bazı CDU’lu siyasetçiler AfD’nin diğer muhalefet partileri gibi “normalleştirilmesini” savunurken “mağdurluğu” oynayıp güç toplamasını engellemeyi gerekçe gösteriyorlar. Ancak belirtildiği gibi asıl sorun bu değil.
Bu durumda geriye yapılan çıkışın arkasında AfD’nin normalleştirilerek, yerelden ve eyaletlerden başlayarak bir “partner” haline getirme isteği ve hesabı çok daha ağırlıkta. “Bild” gazetesinin temsil ettiği Alman sermayesinin bir kanadı uzun süredir AfD’nin “ülkenin bir gerçeği” olduğunu ifade ederek normalleştirilmesini istiyor. Bu nedenle Spahn’ın çıkışı bu kesimlerden bağımsız değil. Mesajın da bu gazete üzerinden verilmesi tesadüf sayılmamalı.
AfD’nin emekçilere karşı sermayenin çıkarlarını savunma bakımından diğer partiler gibi gerçekten sistem için normal bir parti olduğu söylenebilir. Onu farklı kılan ise özellikle mülteciler ve göçmenler konusunda yaptığı radikal çıkışlar. Yerel düzeyde AfD ile CDU’nun uzun bir süredir aynı önergelere birlikte oy verdiği artık biliniyor. 31 Ocak’ta ise Federal Parlamento çatısı altında aynı yasa tasarısına oy verilmişti. Dahası, göç ve mülteciler konusunda AfD’nin öne sürdüğü taleplerin önemli bir kısımı hem CDU/CSU tarafından savunuluyor hem de koalisyon sözleşmesinde de girmiş durumda. Bütün bunlar olurken AfD’yi normalleştirme üzerinden süren tartışma tam anlamıyla iki yüzlülükten ibaret.
Meclis çatısı altında AfD’nin sadece göçmenlerin değil aynı zamanda Alman işçi ve emekçilerin düşmanı olduğu ortaya çıkarılıp teşhir edilmedikçe, halk arasında ırkçılığa karşı mücadele anlayış geliştirilmediği sürece tartışmaların tümü ırkçı partinin işine yaramaya devam edecek gibi görünüyor.