Written by 16:08 uncategorized

Afganistan’da barış içeride yeşermeli

afganistan

Sol Parti (Die Linke) Federal Parlamento grubu milletvekilleri Jan van Aken ve Christine Buchholz Ocak ayı sonunda beş gün süren Afganistan ziyareti gerçekleştirdi. Her iki milletvekili ile Afganistan ziyareti sırasında yaptıkları görüşmeler üzerine söyleştik.

Kunduz’un bombalanması sırasında orada bulunan mağdurlar ve yakınları ile yaptığınız görüşmelerde hangi yeniliklerle karşılaştınız?

Jan van Aken: Görüşmelerden önce, gerçekleştirilen bombalı saldırı sonucu ölen yüzün üzerinde sivil insan arasında bulunan çocuk sayısının bu derece yüksek olduğunu bilmiyordum.

Christine Buchholz: Bize bombalama olayında ölenler arasında 26 öğrencinin de bulunduğu anlatıldı.

Saldırı sonucu ölen insanların sayısı ya da ölenlerin Taliban yandaşı mı, sivil halk mı olduğu konusunda sert tartışmalar yaşanıyor. Ölü sayısı ile ilgili rakamlar  ortaya nasıl çıkarıldı?

Buchholz: Bu rakamlar o bölgede iki yerel parlamento milletvekili tarafından  açıklanan rakamlardır. Bu iki milletvekili bombalamadan sonra bölgedeki köyleri tek tek gezerek yakınlarını ve aile fertlerini kaybeden olup olmadığını sorarak öğreniyorlar. Sadece ölü sayısını öğrenmiyorlar, ölenlerin aynı zamanda potansiyel Taliban üyesi olup olmadıklarını ya da bağlantılarının bulunup bulunmadığını araştırarak ortaya çıkarıyorlar. Bizde bu insanlarla yüz yüze geldik. Ölenlerin seçim kimlikleri, okul karneleri gibi resmi belgeleri bize gösterilerek ölen yakınlarının Taliban’la bağlantısının olmadığını kanıtladılar.

Van Aken: Yaralılar ve ölenlerin yakınları ile gerçekleştirdiğimiz ikili görüşmelerde başka önemli bir bilgiyi de elde ettik. Şimdiye kadar kafalarda hep şu soru ve kanı vardı: “Bu kadar çok insan gece yarısı saat 02.00’de bu kumsalda ne arıyordu? Bunlar olsa olsa Taliban olabilir.” Biz ikili görüşmelerde tankerlerin köyde büyük bir hadise olduğunu öğrendik…

ALMAN ORDUSU O EMRİ NASIL VERDİ?
… bu hadiseyi yani kimse kaçırmak istememiş miydi?

Van Aken: Tam da öyle. Bu nedenle herkes tankerlere doğru koşmuştu, küçük çocuklar bile. Bir yaşlı nine bize torunlarını ilk önce uyumaları için yatağa gönderdiğini, ama gece yarısı belirli bir zamandan sonra çocukları tutamadığını anlattı. Çocuklar tankerleri görmek için dışarı koşmuşlar. Bunların hepsi şu soruyu da akıllara getiriyor: Alman ordusu tankerlere bombayı atmadan önce bunu neden bilmiyordu? Çünkü çocuklarla Talibanlar arasında kesin ve net bir şekilde fark vardır. Bu saldırı emri nasıl verilebilmiştir?
Bunların hepsi araştırma komisyonunda açıklığa kavuşturulmalıdır.

Basında yer alan haberlere göre saldırı anında  Alman askeri birliğini bilgilendiren bir ajan da olay yerinde bulunuyordu.

Van Aken: Bu doğru. Şimdi şu sorunun yöneltilmesi gerekiyor: Bölgede bulunan ajan kimdi? Neden çocukların orada olduğunu bildirmedi ya da çocuklar konusunda neden sustu? Burada hangi çıkarlar söz konusu? Biz tüm bunları araştırmak ve açıklığa kavuşturmak durumundayız.

HALKIN GÜNDEMİNDE KARZAİ İLE BAĞLANTILI HAYDUTLAR VAR
Ülkedeki insanları hangi konular ilgilendiriyor?

Van Aken: Afganlar için önemli konuların başında Kabul’de bulunan parlamento ve hatta hükümetin direk bağlantısı bulunan savaş suçluları, haydut ve eşkıyalar gelmekte. Bu böyle devam ettikçe, barışın sağlanamayacağını düşünüyorlar. Batının özellikle parlamentoya savaş suçlularını getiren Devlet Başkanı Hamid Karzai’ı desteklemesi sorun yaratıyor.

Parlamento kısa bir süre önce ikinci kez Karzai tarafından önerilen bakanlara karşı çıktı. Parlamento ve başkanı arasında sürekli çıkar ve düşünce farklılıkları yaşandığı çıkarımları sürekli olarak yapılıyor.

Van Aken: Görüştüğümüz parlamenterlerin temel düşünce ve bildirimleri şu doğrultudaydı: Başbakan parlamentoyu saf dışı bırakabildiği her durumda bunu yapmaya çalışıyor. Hatta Londra’da yapılan önemli Afganistan Konferansı konusunda bile parlamentonun görüşüne başvurmadı, parlamentoyu işe ortak etmedi, hatta konferans sonrasında bile.

Bu durum bizim demokrasi ülkülerimizle bağdaşmıyor.

van Aken: Ben Karzai’nin Berlin’de yaptığı konuşmayı bizzat dinledim. Karzai kendi ülkesinde bakanları atamak için parlamentonun onayını ve iznini almanın ne kadar da aptalca olduğunu söyledi. Parlamentoya bu tarz kararlar için başvurmak zorunda olmamanın, anayasayı çiğnemesine rağmen daha işine geleceğini açıkladı.

Pozitif bir gelişme konusunda umutsuz ve  karamsar  bir tablo çizdiniz . Geziniz boyunca iyimser düşünmeye itecek olumlu perspektiflere de tanık olabildiniz mi?

Buchholz:  Evet bunlar da var. Afganistan’da başbakanlık seçimlerinde bağımsız adaylar arasında yer alan Ramazan Bashardost’la yaptığımız görüşmede, genç nesillerden umutlu olduğunu bize anlattı. Afgan halkının yarısından fazlası onbeş yaşının altında. Bu onların savaş ortamı içinde, savaşla beraber büyüdüğü anlamına geliyor, ama kendileri geçmiş savaşların aktif aktörleri arasında yer almıyorlar. O tamda bu noktada büyük imkanların bulunduğunu düşünüyor. Çünkü sonuçta bu ülke dış müdahalelerle değişmeyecek ve barış dış müdahale ile sağlanmayacak. Barış ülkenin kendi içinde yeşermeli ve büyümelidir. Bu tarz bir gelişme desteklenebilir, ama silahlar aracılığı ve zoruyla değil, silahlar olmadan.

Söyleşi: Steffen Twardowski
Çeviren: Özgür Demirel

Halk Londra Kararları’nı kabul etmiyor

Londra’da gerçekleştirilen Afganistan konferansında askeri birliklere sadece 39 bin asker takviye yapılması kararlaştırılmadı, aynı zamanda Taliban’dan kopma projesi için milyonlar ayrıldı. Almanya bu projeye 50 milyon Euro’yla katılacak. Bu proje başarılı olur mu?

Buchholz:  Bu tarz da devam ederse, Afganistan’da yaşayan insanlara göre bu proje başarıyla sonuçlanmaz. Çoğu insan şimdi: “Bu da ne demek oluyor, şimdi Taliban’a neden para veriyorlar?” diye soruyor ve ekliyor: “Bizim de işe ve paraya ihtiyacımız var”.

Van Aken: Bölge halkı bu durumu kabul etmiyor ve bu konuda ciddi sorunlar yaşanıyor. “Şimdi önce öldüren katiller böyle mükafatlandırılıyor, barıştan yana tutum takınanlara ise para ve yardım yok” diye düşünüyorlar.

Londra Konferansı’nın aldığı başka bir ortak karar,  polis eğitiminin yoğunlaştırılması oldu. Siz bu konuyu ne kadar mantıklı buluyorsunuz?

Buchholz: Ben bu konuda büyük kaygı yaşıyorum. Polis ve polis eğitimi konusunda çok büyük bir sorun yaşanıyor. İlk başta Afgan polisi askermiş gibi hareket ediyor. Onlar bizim Almanya’dan tanıdığımız gibi güvenlik polisi değil, tam tersine ayaklanma ve isyanı bastırmanın parçası. Bunun yanı sıra birkaç hafta süren kurslarla polis mesleğinin sivil anlamda temellerini oluşturmak imkansızdır.

Van Aken: Ben Afganistan’a gitmeden önce polisin kurulması ve yeniden inşası konusunun doğru ve mantıklı bir adım olarak değerlendiriyordum. Ama orda her şeye farklı bakıyorsunuz. Bunu kelimelerle anlatmak çok güç. Bizim orda gördüğümüz polisleri askerlerden ayıran tek özellik sadece araçlarının üzerinde yazılı bulunan “Polis” yazısı oldu. Yoksa araçlar makineli tüfeklerle donatılmış pikaplardan ibaret. Konvoylar halinde geziyorlar. Asker gibi görünüyor, asker gibi davranıyor ve askeri görevleri yerine getiriyorlar. Ve dahası sadece askeri alanda görevlendiriliyorlar. Bu nedenle polis ölüm oranı yüksek. Çünkü onlar askeri eğitim görmemiş, ama buna rağmen askerler gibi çatışmalara gönderiliyor. Bu nedenle bu polis eğitimi konusu tamamen gerçekle bağdaşmayan, realist olmayan bir konumda.

İşgalin adı ‘silahlı çatışma’ oldu

Afganistan’da ABD ve İngiltere’den sonra en çok asker bulunduran Almanya Hükümeti ek asker gönderme kararlarını hayata geçirmek için çabalarını yoğunlaştırıyor. Afganistan’daki işgali güçlendirmek için ek asker gönderme kararını uygulamaya sokmaya çalışan hükümet, muhalefet partilerinin desteğini almaya çalışıyor.
Geçtiğimiz günlerde Londra’da yapılan Uluslararası Afganistan Konferansı’nda kararlaştırılan “strateji değişikliği” hakkında Federal Parlamento’da milletvekillerini bilgilendiren Federal Dışişleri Bakanı Bakanı Guido Westerwelle, Afganistan’daki durumu, “Uluslararası hukuka uygun silahlı çatışma” olarak değerlendirdi.
Federal Savunma Bakanı Theodor zu Guttenberg de daha önce bunu “Savaş benzeri bir durum” olarak nitelemiş ancak çok kısa bir süre içerisinde bu sözlerini yumuşatmıştı.
Westerwelle mecliste yaptığı açıklamada, bundan sonra Afgan polisi ve askeri eğitmek üzere görevlendirilen Alman güvenlik görevlisini 280’den 1400’e çıkaracaklarını belirterek, başlıca hedefin geri çekilme tarihine kadar güvenliğin Afgan askerlerine bırakılması olduğunu söyledi.
Westerwelle ayrıca, halen Afganistan’da 4 bin 500 olan asker sayısını 5 bin 350’ye çıkarmayı kararlaştırdıklarını, bunun için de muhalefet partilerinden destek beklediklerini ifade etti.
Muhalefet partilerine Londra’da alınan kararlara destek vermeleri çağrısı yapan Westerwelle, “Bu hepimizin başarısı için oldukça önemlidir” dedi.
Yeni strateji için anamuhalefet partisi SPD’nin desteğini almak isteyen hükümet, Meclis Grubu Başkanı ve Dışişleri eski Bakanı Frank Walter Steinmeier ile bir görüşme yapmıştı. Steinmeier, yeni planlar için kesin destek sözü vermemişti. SPD, 2014’e kadar geri çekilme planının hazırlanmasını istiyor.
Diğer muhalefet partisi Yeşiller de SPD gibi işgali başlatan parti olmasına rağmen şimdi içine girilen çıkmaz ve halk arasında artan tepki nedeniyle tam destek vermekten çekiniyor.
Sol Parti ise başından beri Afganistan işgaline karşı çıkıyor ve askerlerin geri çekilmesini istiyor.

20 OCAK’TA GÖSTERİ
Almanya’da Federal Hükümetin ek olarak 850 askerin daha Afganistan’a gönderilmesi kararı almasına tepki gösteren savaş karşıtları, 20 Şubat’ta Berlin’de merkezi bir gösteri düzenliyor. Çok sayıda savaş karşıtı örgüt ve kuruluş tarafından çağrısı yapılan eylemde, bir kez daha Alman askerlerinin derhal geri çekilmesi talep edilecek. Gösteriye binlerce kişinin katılması bekleniyor. (Köln/EVRENSEL)

Albay Klein saldırıyı savundu

4 Eylül’de Afganistan’ın Kunduz kenti yakınlarında NATO savaş uçaklarına sivilleri bombalama emri veren Alman albay Georg Klein, Federal Meclis Araştırma Komisyonu’na verdiği ifadede saldırıyı savundu. Değişik parti temsilcilerinin katıldığı komisyona yaptığı açıklamada Klein, bombalanan tankerlerin etrafında çocukların olduğunu bilmediğini, aksi halde saldırı emri vermeyeceğini ileri sürdü.
5 saat boyunca ifade veren Klein, hayatının en zor kararını verdiğini; ama verdiği bombalama kararının arkasında olduğunu söyledi.
Klein’in verdiği emir sonucu aralarında kadın ve çocukların da olduğu 142 kişi katledilmişti. Olay Almanya’da geniş yankı yaratmış, NATO da saldırı emrinin yanlış olduğu konusunda raporlar hazırlayarak Federal Savunma Bakanlığı’na iletmişti.
Saldırıyla ilgili olarak halktan ve parlamentodan gerçekleri saklayan ve yanlış bilgi verdikleri ortaya çıkan yetkililerden eski Federal Savunma Bakanı Frans Josef Jung ve Genel Kurmay Başkanı Schneiderhan istifa etmek zorunda kalmışlardı. (YH)

Close