Written by 09:54 POLITIKA

Almanya ‘sağ’ı ve ‘sol’u ne olacak?

YÜCEL ÖZDEMİR

Almanya bu yazı adeta aşırı sağcı, faşist Almanya için Alternatif (AfD) partisini tartışarak geçirdi.

Haziran sonunda Thüringen eyaletindeki Sonneberg kasabasında belediye başkanlığını ilk kez bir AfD’linin kazanması, ardından anketlerde aşırı sağıcı partinin oylarının yüzde 20’ye kadar yükselmesi tartışmaların temel dayanağı.

Eylül 2021’deki genel seçimlerde yüzde 10.3 oy alarak önceki seçimlere göre yüzde 2’den fazla oy kaybeden AfD’nin oyunu neden ve nasıl iki katına çıkardığı sorusuna net bir yanıt verilmiyor. Koalisyon ortakları SPD ve FDP’nin oy kaybına uğraması, bu oyların bir kısmının ırkçı partiye gitmesi muhtemel. Dünya genelinde esen milliyetçilik rüzgarı da AfD’nin yükselişinde önemli bir role sahip. Hayat pahalılığı, yoksulluk, gelecek korkusu büyümeye devam ediyor. Bu nedenle milliyetçilik ve göçmen düşmanlığı prim yapıyor.

Irkçı partinin bu denli destek görmesinde, özel ve kamu yayınlarının çoğunun AfD’yi artık “normal bir parti” gibi göstermesinin de payı büyük. Bir taraftan aşırı sağ ile mücadeleden söz edilirken diğer taraftan aşırı sağ partinin propagandasını geniş kesimlere ulaştırması için kapılar sonuna kadar açılmış. Kongreleri önemli haber olarak veriliyor.

Üstelik aynı medya organları bu partinin her geçen gün daha fazla radikal sağ, anayasa düşmanı bir çizgiye kaydığı tespitleri yapıldığı halde…

Der Spiegel bu hafta hazırladığı kapakta “Extreme Verlockung” (Aşırı Baştan Çıkarma) diyerek geniş kitlelerin neden ve nasıl bu partinin “tuzağına düştüğünü” incelerken, sosyal sorunlara çözüm yerine diğer partilerin birlikte karşı cephe oluşturması gerektiğine işaret ediyor.

Aşırı sağın yükselişine neden olan sorunlar ve korkular ortadan kaldırılmadığı sürece, sadece yerleşik sermaye partilerinin bir araya gelerek karşı cephe oluşturmaları sorunu çözmeyecek. Bu durum toplumda polarizasyonu derinleştirdiği için aşırı sağın işine yarayacak. Sistem partilerinden umudunu kesen geniş kitlelerin tepkisine neden olan sorunları temelden doğru yönde çözecek parti ve akımlar ortaya çıkmadığı için son yıllarda Avrupa genelinde aşırı sağ yükseliş trendi içinde. Aşırı sağ partiler sorunlara çözüm getirmedikleri halde korkuları körükleyen demagojik söylemlerle geniş kitleleri arkalarına almaya başarabiliyorlar.

Almanya’da aşırı sağın yükselişinin bir sorumlusu ona destek veren sermaye kesimleri ve medyası olurken, diğer sorumlusu da elbette Die Linkenin (Sol Parti) de içinde bulunduğu bütün sol-ilerici kesimlerdir. Hükümet partileri başta olmak üzere sistem partilerinden kopan geniş kitlelerin güvenini kazanacak, dikkatini çekebilecek bir siyasi odak olmadığı gibi, olanlar da kendilerinin derdine düşmüş durumda.

İki Almanya’nın birleşmesinden sonra Doğu Almanya’daki eyaletlerde asıl olarak sol güçlü iken, bugün bölge aşırı sağın kalesi haline gelmiş durumda. Birçok eyalette AfD birinci parti. Şimdiden önümüzdeki yıl doğu eyaletlerinde yapılacak seçimlerden sonra aşırı sağın birinci çıkacağı, hükümet kurma yetkisi alacağı tartışılıyor. İşsizlik, yoksulluk, gelecek korkusunun egemen olduğu bölgede Sol Parti, bir protesto partisi olma özelliğini yitirdiği için sağ güç toplamaya başladı. Devletin uzun yıllardır bölgede sola karşı aşırı sağa destek vermesi de bugünkü tablonun nedenleri arasında.

Son genel seçimlerde yüzde 4.9 ile barajın altında kalan, ancak üç doğrudan milletvekili sayesine 39 milletvekilinden oluşan bir grup kurabilen Sol Parti, sürekli sistem partisi olma yönünde adımlar attığı için güç kaybına uğrayarak bölünme aşamasına geldi. En son Meclis Grubu Eş Başkanı Amira Muhammed Ali de grup yönetimine yeniden aday olmayacağını açıkladı. Daha önce de bazı milletvekilleri mevcut Sol Parti yönetimiyle aralarına mesafe koymuştu. Meclis Grubu Eski Eş Başkanı Sahra Wagenknecht de bir daha Sol Partiden milletvekili adayı olmayacağını açıklamıştı. Sol Parti yönetimi de partinin geleceğinde Wagenknecht’in olmayacağına dair bir karar almıştı.

Gelişmeler, yıl sonuna kadar Sol Partinin bölüneceğini gösteriyor. “Medyatik solcu” Wagenknecht etrafında toplanan grubun yeni bir oluşuma gideceği az çok kesinleşti. Mevcut Sol Parti’den daha radikal, aynı zamanda kısmen ulusalcı olması beklenen bu yeni grubun sistem partilerine duyduğu tepkiden ötürü bugün aşırı sağa oy vereceğini ifade edenlerin bir bölümünün desteğini alma ihtimali var. Ancak bunun, örneğin Fransa’daki, Jean-Luc Melenchon liderliğindeki “Boyun Eğmeyen Fransa” (La France insoumise) gibi güçlü bir aktör olma ihtimali zayıf.

Benzer bir girişim İngiltere’de de var. Jeremy Corbyn etrafında toplanan grup geçen hafta İşçi Partisinden ayrılarak ayrı bir parti kuracağını açıkladı. Hedef bir sonraki genel seçimlere bağımsız bir parti olarak katılmak.

Denilebilir ki Die Linke (Almanya), SYRIZA (Yunanistan), Podemos (İspanya) gibi sol sosyal demokrat partiler, neoliberalleşen eski sosyal demokrat partilerin yerini doldurma bir yana kısa sürede sistemin parçası haline geldikleri için güç kaybettiler. Bundan sonra kurulacak partiler de sağlam antikapitalist ilkelere dayalı bir programa sahip olmadıkları takdirde yok olmakla karşı karşıya kalacaklar.

Kapitalizmin ürettiği sorunları kapitalizmi yıkmadan çözmek isteyenlerin sonu hep hüsran oldu. Bu nedenle yükselen aşırı sağ da ancak tutarlı antikapitalist bir programla geriletilebilir.

Close