Avrupa’nın en büyük ekonomisine sahip Almanya’da işçiler ve emekçiler zor bir dönemden geçiyor. Bir taraftan askeri harcamalar devasa boyutlarda artırılırken, diğer taraftan „bütçe yetersizliği“ adı altında temel haklarda kısıtlamalar gündeme geliyor. Hükümet partileri militarist dış politikada ısrar ettikçe güç kaybediyor. Koşullar, güçlü bir toplumsal hareket için olgunlaşıyor.
Almanya, pek çok açıdan savaş ve militarizm bataklığına saplanmış durumda. Ukrayna savaşının da etkisiyle ekonomideki daralma devam ediyor ve birçok işletme binlerce işçiyi işten çıkaracağını açıkladı. Hükümet ve ana muhalefet partileri ise savaş ve militarist politikada ısrarcı. Bütçeden askeri harcamalar için ayrılan oran yüzde 2 gibi rekor bir düzeye ulaştı. Ukrayna savaşına verilen askeri, ekonomik ve mali desteğin ise sınırı yok.
Federal Dışişleri Bakanlığı tarafından 23 Ağustos’ta yayınlanan verilere göre, savaşın başlamasından bu yana Ukrayna’ya toplam 33,9 milyar euroluk destek verildi. Askeri desteğin ise haddi hesabı yok ve bu gidişle kısa sürede sonlanması da beklenmiyor. Bununla da kalınmadı, 2,8 milyon nüfusu olan Litvanya’ya kalıcı bir askeri üs kuruldu. Toplam 4.800 Alman askerinin sürekli kalması planlanan ve 2027 yılına kadar bitmesi öngörülen Rundninkai kenti yakınlarındaki askeri üssün, milyarlarca euroya mal olması bekleniyor. Kalıcı bir üs, aynı zamanda bölge üzerinde kalıcı askeri planlar yapıldığı anlamına geliyor. Her ne kadar üssün Baltık ülkelerini Rusya’dan korumak için yapıldığı ileri sürülse de, asıl amacın Almanya’nın bölgesel çıkarlarını korumak olduğu ortada.
ABD’den sonra Ukrayna savaşının yükünü en fazla taşıyan ülke olan Almanya’da, bu politikanın faturasının halkın omuzlarına yüklendiği açık. Şimdiden emeklilere verilen maaşların kesilmesi, Vatandaşlık Parası’nın (Bürgergeld) miktarının düşürülmesi, sosyal alanlara ve sağlığa ayrılan bütçenin kısıtlanması konuşuluyor. Bir taraftan daha fazla borçlanmak istemeyen, diğer taraftan askeri harcamalar için kesenin ağzını sonuna kadar açan hükümetin, işçilerin ve emekçilerin cebine göz diktiği bugünden görülebiliyor.
ABD FÜZELERİ ALMANYA’DA
Bu sürecin bir diğer önemli gelişmesi de ABD’nin 2026’dan itibaren Almanya’ya uzun menzilli Tomahawk ve SM-6 füzelerini yerleştirme kararı oldu. Hükümet, ABD’nin bu talebini itirazsız şekilde kabul etti; hem de konunun mecliste ve kamuoyunda tartışılmasına gerek duymadan. Tüm ülkeyi ilgilendiren bu önemli konuda sadece birkaç kişi karar verdi. Üstelik ABD’nin uzun menzilli füzelerinin halk tarafından istenmediği bilindiği halde. 1980’li yıllarda benzer bir girişime karşı yüzbinlerce insan sokağa çıkmıştı.
Rusya tehdidini öne sürerek uzun menzilli silahları Almanya’ya yerleştirme kararı alan ABD, ayrıca Rusya’dan gelebilecek füzelere karşı Almanya’ya 5 milyar dolara 600 adet Patriot füze savunma sistemi satmayı kararlaştırdı. Dahası, Tomahawk ve SM-6 sistemlerinin masraflarına Almanya’nın da ortak olması gerektiği öne sürülüyor. MDR’deki habere göre, NATO’nun eski generallerinden Erhard Bühler, ABD’nin Almanya’nın güvenliğini sağladığı için bunun karşılığını talep edebileceğini ifade etti.
SAVAŞA KARŞI SESSİZ ÇOĞUNLUK
İktidardaki SPD-Yeşiller-FDP koalisyon hükümetinin askeri harcamaları sürekli artırması, sosyal alanlarda kısıtlamalar planlaması ve özellikle Ukrayna’da savaş politikasında ısrar etmesi, halk arasında tepkilere yol açıyor. Bu tepkiler sokağa yansımasa da, anketlerde ve seçimlerde kendini açıkça gösteriyor. Doğu Almanya’da yapılacak seçimler öncesinde, seçimlerin yapılacağı eyaletlerde hükümeti oluşturan partilerin açık ara oy kaybedeceği net olarak görülüyor. Benzer bir tablo ülke genelinde de geçerli.
Anketlere göre, savaş ve militarizm propagandası yapan SPD, Yeşiller ve FDP, 2021’deki seçimlerle kıyaslandığında toplamda yaklaşık yüzde 20 oranında oy kaybediyor. Son anketlere göre genel seçimlerde yüzde 26 oy alan SPD’nin oyu yüzde 16’ya kadar düşmüş görünüyor. Aynı şekilde Yeşiller de yüzde 3-4 oranında oy kaybederek yüzde 11 seviyelerine gerilemiş durumda. Hükümetin pervasız neoliberal ortağı FDP’nin bu sefer yüzde 5 barajını aşıp aşmayacağı belirsiz. Bu parti, 2021’de yüzde 11,4 oy almıştı. Hükümet partilerinin bu denli büyük oy kaybına uğramasında izlediği savaşçı, militarist politikaların payı oldukça fazla. Tepki yüksek olmakla birlikte bunu sokağa taşımada ve görünür kılmada büyük eksiklikler yaşanıyor. Barış hareketindeki kafa karışıklığı ve hükümet partilerinin, özellikle de SPD’nin sendikalar üzerinde etkili olması, sendikal hareketi frenlemiş görünüyor. Ancak, sorunlar arttıkça biriken öfkeyi kontrol altında tutmak zorlaşabilir. Ülkenin içinden geçtiği ekonomik, askeri ve politik koşullar, aynı zamanda güçlü bir toplumsal hareket örgütlemenin koşullarının da oluşmaya başladığını gösteriyor. Seçimlere odaklanmayan bir toplumsal mücadele hattı bu süreçte güç toplayabilir. Bu nedenle her alanda işçi ve emekçilerin savaşa, militarizme ve sosyal kısıtlamalara karşı tepkilerini açığa çıkarmaları büyük önem taşıyor. (YH)
DİDF: Savaşa karşı alanlara çıkalım
İkinci Dünya Savaşı sonrası Alman halkının dile getirdiği “Alman topraklarından yeni bir savaş başlatılmasına asla izin vermeyeceğiz” sloganı, bugün her zamankinden daha fazla önem arz ediyor.
Halkın çoğunluğu silahlanmaya ve Almanya’nın Ukrayna savaşına dahil olmasına karşı olmasına rağmen, savaş hazırlıklarının en fazla yoğunlaştığı ülkelerin başında Almanya geliyor. Tüm sosyal alanlarda kısıtlamalara gidilmesine rağmen, silahlanmaya ve savaş hazırlıklarına ayrılan bütçe olağanüstü artmış, halkın savaşa hazır olması çağrıları yapılmaktadır. Hükümet, parlamentoda görüşme gereği görmeden ABD’nin savaş füzelerinin Almanya’ya yerleştirilmesine karar verdi. Alman silahlarıyla, Rusya toprakları vurulmaya, Gazze’de Filistinliler katledilmeye başlandı.
Silahlanmaya karşı olduğunu açıklayarak hükümet olan partilerin, savaş tehlikesini büyüten politikalardan geri adım atmasının tek yolu, işçi ve emekçilerin barış için mücadeleyi büyütmesi ve eylemlere daha güçlü katılmasıyla mümkündür. Bu nedenle DİDF olarak, tüm emekçileri, başta 1 Eylül Dünya Barış Günü olmak üzere, sendikaların ve barış örgütlerinin düzenlediği barış etkinliklerine katılmaya ve taleplerimizi her alanda yaygınlaştırmaya çağırıyoruz. (YH)
3 EKİM’DE SAVAŞA KARŞI BÜYÜK GÖSTERİ DÜZENLENECEK
Ukrayna ve Gazze savaşlarına karşı çıkan barış güçleri, 1 Eylül ve 3 Ekim’de sokağa çıkacak. 1 Eylül’de yerel düzeydeki inisiyatifler birçok kentte eylemler yapacak. 3 Ekim’de ise „Nie wieder Krieg – Die Waffen nieder“ inisiyatifi tarafından Berlin’de merkezi bir miting yapılacak.
Eylem dolayısıyla yapılan açıklamada, Ukrayna ve Gazze’deki savaşların derhal durması için görüşmelerin başlaması ve Almanya’nın savaş bölgelerine silah göndermemesi taleplerin başında yer alıyor. Aynı güçler, geçtiğimiz yıl Kasım ayında da Berlin’de bir miting düzenlemişti. (YH)