Dünya ABD’nin Minniaepolis kentinde siyahi Georg Floyd’u katleden beyaz polisleri konuşurken, güvenlik birimleri içindeki ırkçı eylem ve davranışlarının sadece bu ülkeye ait olmadığı bir gerçek. Almanya’da da polis ve ordu içinde ırkçı görüşlere sahip birçok güvenlik personeli var. Aşırı sağcı bir KSK askerinin silah deposu kurduğunun ortaya çıkması bunun son örneklerinden biri oldu.
Dünya 25 Mayıs’tan bu yana ABD’nin Minniaepolis kentinde, Afro-Amerikalı Georg Floyd’un katledilmesini konuşuyor. Sosyal medyaya düşen ilk fotoğrafta katil zanlısı polis Derek Chauvin, sekiz dakika boyunca diziyle, yere yüzükoyun yatırılan Floyd’unu esesinden bastırıyor. Floyd bir çok kez “Nefes alamıyorum” dese de Chauvin dizini kaldırmaya yanaşmıyor ve adeta ölmesini bekliyor. Daha sonra sosyal medyaya düşen başka görüntülerde, üç beyaz polisin de arkadan Floyd’un gövdesini, bacaklarını tuttuğu görülüyor.
Bu tablo ABD polisi içindeki ırkçılığı doğal olarak bir kez daha gündeme getirdi ve öfkenin patlamasına neden oldu. Dahası bu ABD polisi içinde ırkçı örgütlenmenin, kişilere renkleri ve inançlarına göre ırkçı olarak davrandığı gerçeğini bir kez daha gündeme getirdi.
Ne var ki, güvenlik teşkilatları içinde ırkçı, ayrımcı, yabancı ve göçmen düşmanı örgütlenmeler ve davranışlar sadece ABD’ye özgü değil. Almanya’da da benzer ırkçı örgütlenmelerin polis ve ordu içinde var olduğu ve bu kişilerin olaylar sırasında yasalara göre değil siyasi görüşlerine göre hareket ettiği biliniyor. NSU davası sırasında, sadece cinayetleri işleyenlerin istihbarat elemanlarıyla bağlantılı olduğu ortaya çıkmamış, aynı zamanda soruşturmayı yürüten güvenlik birimleri aileleri suçlu ilan ederek, baskı yapmışlarlardı. Aileler bu öfkelerini tedirgin olsalar da zaman zaman dile getirmekten çekinmediler.
NSU davası bittikten sonra Frankfurt’ta bir karakoldaki polislerin, ilk kurban Enver Şimsek’in ailesinin avukatı Seda Başay-Yıldız’a “NSU 2.0” adıyla tehdit mesajları göndermesi de bu politikanın devamı olmuştu. Tespit edilen polisler açığa alınırken, olayların üzerine tam olarak gidilmemiş, tersine adeta örtülmüştü.
Yine Almanya’nın pek çok eyaletinde polis teşkilatı içinde aşırı sağcı, milliyetçi memurların olduğu tespit edilmişti. Buna rağmen polis teşkilatı içinde ırkçı görüşlere sahip polislerin varlığını devam ettirdiği biliniyor.
ORDUDAKİ AŞIRI SAĞCILAR
Sadece poliste değil aynı zamanda ordu içinden de sık sık aşırı sağcı, ırkçı örgütlenmelerin olduğu basına yansıyor. En son ordu bünyesindeki Özel Kuvvetler Komutanlığı (KSK) bünyesinde ırkçıların örgütlendiği ve bunların gizli silah deposu kurduğu ortaya çıktı. Saksonya eyaletinde KSK bünyesinde görev yapan bir askerin aşırı sağcı olduğu kabul edildi. Dresden Savcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınan 45 yaşındaki KSK üyesinin aşırı sağcı olduğunun 2017’den bu yana Askeri istihbarat Örgütü (MAD) tarafından bilindiği de basında yer aldı. Ancak Almanya genelinde özel olarak seçilmiş ve bin kadar üyesi olan KSK’da aşırı sağcı birisine bu kadar uzun süre dokunulmaması dikkat çekici. Sadece KSK’da 20 aşırı sağcı zanlının olduğu tespit edilmiş bulunuyor.
Bu yaklaşımın sonucu olarak ordu içinde aşırı sağcıların sayısının her geçen yıl arttığı, MAD tarafından açıklanan verilere de yansıyor: Son verilere göre ordu mensubu aşırı sağcı zanlı sayısı 2020’de 550’ye ulaştı. Bu rakam 2019’da 360 olarak tespit edilmişti.
AfD’DEKİ ASKER VE POLİS VEKİLLER
Daha önce Franco A. adındaki bir asker, Suriyeli sığınmacı kılığına girerek aşırı sağcı eylemler yapmayı planlamıştı. Franko A. daha sonra AfD Federal Parlamento Milletvekili Jan Nolte’nin yanında işe girmişti. Daha önce Kuzey Hessen’deki bir kışlada asker olan Nolte, AfD’den siyasete katılmıştı. Sadece Nolte değil, AfD’nin 91 milletvekilinden 14’ü asker kökenli ve oransal olarak diğer partilerden çok yüksek. Yine AfD grubunda eskiden polis olan 7 milletvekili var ve bu da oransal olarak dikkat çekici boyutlarda. Yine eyaletler bazında bakıldığında AfD’nin 191 eyalet milletvekilinin 19’ü asker, 13’ü polis kökenli.
ASIL SORUN KURUMSAL IRKÇILIK
Özetle güvenlik personeli arasında ırkçı, yabancı düşmanı, neonazi görüşlere sahip olma sadece ABD’ye özgü bir durum değil, Almanya’da da yıllardan beri konuşulan ve tartışılan bir durum. Bu nedenle, güvenlik birimlerinden başlayarak bütün devlet kurumlarında ırkçılıkla mücadele etmek büyük bir önem taşıyor. Tamamen ırkçı görüşler nedeniyle insanları katledenlerin ağır şekilde cezalandırılması, aynı zamanda yeni cinayetlerin olmaması için ancak bir adım olabilir. Zira tek başına yüksek cezanın cinayetleri engellemeyeceği biliniyor.
Diğer taraftan sorun asker, polis veya bürokrasi içindeki tek tek personelin hastalıklı davranışları değil; bu tür ırkçı unsurları barındıran, koruyan ve hatta yer yer değişik nedenlerle ve biçimlerde kullanan devlet yönetim anlayışında yatmaktadır. Dolayısıyla sorun kişişel değil ırkçılığın ve hukuksuzluğun kurumsallaşmış olmasındadır. Devlet ve hükümetlerin bu hukuk dışı yaklaşım ve politikasını sınırlamanın tek yolu ise geniş halk kesimlerinin demokratik tepkisi ve baskısıdır. Yani sadece buzdağının görünen ucuyla değil, ırkçılığın kurumsal ve daha derindeki kaynaklarına yönelmeden bu tür olayları önlemek mümkün olmayacaktır. (YH)