Written by 14:40 HABERLER

Almanya’nın ‘amiral gemisi’ nasıl batırıldı?

Türkiye’de otoriterleşen rejimin basın ve aydınlar üzerinde kurmuş olduğu baskı, yasaklamalar ve satın almalar pek çok kez Almanya’da Hitler faşizmin “erken dönemi”nde yapılanlarla paralellik kuruldu. 30 Ocak 1933’te başbakanlık koltuğuna oturan Adolf Hitler, hiç vakit geçirmeden, komünistlerden başlayarak kendisine karşı çıkan ya da kendisinin kontrol edemediği bütün gazetelere ve yayınevlerine karşı teslim alma süreci başlattı.

Başbakanlığı devraldıktan bir ay sonra 27 Şubat’ı 28 Şubat’a bağlayan gece Berlin’de meclisin ateşe verilmesinin ardından (Reichtagsbrand), tıpkı bugün Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yapılanların benzeri şekilde, komünistlere ve antifaşistlere karşı geniş kapsamlı bir cadı avı başlatılmıştı.

Sonrası biliniyor. 2 Mayıs’ta sendikalar yasaklandı, yayın organları kapatıldı. Ardından önce komünist sonra sosyal demokrat gazete ve yayınevleri yasaklanıp kapatıldı.

ÖNCE KOMÜNİST SONRA “AMİRAL GEMİ”

Komünistler ve sosyal demokratlara karşı cadı kazanın başlatıldığı dönemde, faşist olmayan liberal basının önemli bir bölümü çoğunlukla sessiz kaldı. Zira, komünistlere ve sosyal demokratlara yönelik yapılan saldırıların kendilerini etkilemeyeceğinden yola çıktılar. Faşist rejimin bir şekilde kendilerine karışmayacağını umdular, yayınların içeriğini uyumlu hale getirerek yollarına devam ettiler. Tıpkı, bugün el değiştirmek zorunda kalan Doğan Grubu’nun yayın organları gibi.

Ne var ki, zamanla yayınların içeriğini uyumlu hale getirmek de onlar için kurtuluş olmadı. Bir kısmı faşizme tam teslim olarak canını ve malını kurtarma yoluna gitti. Bir kısmı ise başka bir yolu denedi.

Bunların başında o dönem Alman basının “amiral gemisi” durumundaki Vossische Zeitung geliyordu. Berlin merkezli Ullstein Ailesi’ne ait Vossische Zeitung’un başına gelenler bugün Türkiye’de Hürriyet’in başına gelenlere çok benziyor. Sonlarının da benzeyip benzemeyeceğini zaman gösterecek. Ullstein Ailesi o dönem Almanya‘nın en güçlü medya grubuna sahipti. Vossische Zeitung‘un yanı sıra Berliner Illustrirte, BZ am Mittag, Berliner Morgenpost, Berliner Zeitung, Deutsche Allgemenie Zeitung, Dame, Baumwelt, Verkehrstechnik, Herteren Fridolin, Grune Post gibi yayınlara da sahipti.

1704 yılında kurulan Vossische Zeitung, kapandığı 31 Mart 1934 yılına kadar burjuva-liberal içerikte yayın yaptı. Berlin merkezli olmasına rağmen ülke genelinde en çok tanınan gazetelerin başında geliyordu. 200 yıl boşunca yayın yapan gazete Hitler iktidara gelmeden de faşistlerin hedefindeydi. Pek çok antifaşist yazarı ve muhabiri vardı. Bu nedenle yayın çizgisine yönelik eleştiriler yapıldı. Hitler iktidara geldikten sonra pek çok yazar ve muhabiri durumun giderek tehlikeli bir hal aldığını fark ederek yurtdışına çıkmaya başladı. Bazıları tutuklanarak toplama kamplarına gönderildi ve sonra katledildi. Gazetede çalışmaya başlayanlar ise artık eskisi gibi rahat yazamaz oldular. Kendilerine uyguladıkları otosansür de Hitler’in ve Mart 1934’de Propaganda Bakanı Goebbels’in hoşuna gitmedi ya da yeterli görülmedi. Zira faşist rejim “amiral gemiyi” batırmaya kararlıydı.

Sonunda Ullstein Ailesi baskılardan kurtulmak için gazeteyi bundan tam 82 yıl önce, 31 Mart 1934’de kapatmaya karar verdi. Kapatınca da borsadaki hisselerini Hitler’in partisi NSDAP’ye bağlı yayınevi satın aldı. Gazete yönetimi ve Ullstein Ailesi, gazetenin son sayısında daha fazla yola devam demeyeceklerini belirterek, kapatma kararı aldıklarını duyurmuşlardı. Gerçek nedenler ise hiçbir zaman açıklanmadı. O dönem gazetede çalışan Wofgang Goetze yıllar sonra şöyle diyecekti: Vossische Zeitung, diğer gazetelerden farklı olarak Goebbels’in baskıları sonunda intihar etti. Artık yeter dedi! Sonuna geldik ve artık yapmayacağız denildi.” (www.deutschlandsradio.de)

Kapandığında ise tam da Papaz Martin Niemöller’in dediği olmuştu: “Naziler önce komünistler için geldiler, bir şey demedim çünkü komünist değildim. Sonra Yahudiler için geldiler ve bir şey demedim çünkü Yahudi değildim. Sonra sendikacılar için geldiler ve bir şey demedim çünkü sendikacı değildim. Sonra Katolikler için geldiler ve bir şey demedim çünkü Katolik değildim. Ve sonra benim için geldiklerinde ise çevremde benim için bir şeyler diyecek kimse kalmamıştı.”

Gerçekten de kapatma sırası Vossische Zeitung’a geldiğinde onun kapanmasına karşı çıkacak ne gazeteci ne de gazete kalmıştı. Hitler işbaşına geldikten sonra durum hakikaten sadece devrimci basın için değil aynı zamanda rejimin kontrolünde olmayan burjuva basını için de zorlaşmıştı. Altı ay sonra Goebbels’in hazırladığı yasa kimin yazarlık yapacağını kimin yapamayacağını düzenliyordu.

KARİKATÜRÜ BEĞENMEDİ GAZETEYE EL KOYDU

O yıllarda ilginç bir gelişme de Berlin dışındaki en büyük gazete olma özelliği taşıyan Dortmunder General-Anzeiger’in başına geliyor. Tanınmış karikatürist Emil Stumpp’a 20 Nisan 1933’te doğum gününde yayınlanmak üzere bir Hitler portresi ısmarlayan gazete, planlandığı gibi yayınlar. Ancak portre Hitler tarafından “gurur verici” bulunmaz. Kendisinin aşağılandığını düşünür ve gazeteye el konulma emri verir. Gazetenin bütün malları NSDAP’ye verilir. Sonra da bina NSDAP tarafından çıkarılan bölgesel “Westfaelische Landeszeitung-Rote Erde”nin merkezi haline getirilir. Stumpp’a da meslek yasağı konulur.

Denilebilir ki, Vossische Zeitung’un kapanması daha henüz Propaganda Bakanı olan Goebbels’in Hitler’e ilk hediyesiydi. Zira işe başlarken hedefini “Basını hükümetin elinde piyano gibi çalabileceği bir alete dönüştürmek” olarak ilan etmişti.
Öyle de yaptı.
Goebels her fırsatta basının “Alman ulusunun çıkarına göre yayın yapması”ndan söz etti ve bunu yapmayanları “vatan haini” ilan etti. Rejime bağlı “milli basın” yaratmak için gereken ne varsa yaptı. 1 Ocak 1934’de yürürlüğe giren Yazım Yasası (Schriftleitergesetz), Hitler rejimine karşı çıkan, eleştiren gazetecilere ve yazarlara meslek yasağını getiriyordu.
Hitler rejiminde, ülkede faaliyet yürütecek gazeteci ve yazarların listesini onaylamayla yükümlü “Yazım Yasası” (Gazetecilik Yasası olarak da biliniyor), kimin gazeteci ve yazar olabileceğinin kurallarını belirliyordu. Goebels tarafından üyeleri atanan “Meslek Mahkemesi”nin (Berufsgericht) belirlediği listeye giremeyenler artık gazeteci ve yazar sayılmıyordu.
Yedi maddelik yasada, asıl olarak gazetecilik ve yazarlık yapanların saf Alman (Ari) ırkından ve dünya görüşü bakımından faşist rejimle uyumlu olması esas alınmıştı. Ari olmayanlarla evlenenler de bu listeye giremiyordu. Böylece bu kriterlere uymayan 1300 yazar ve gazeteci meslekten men edildi.
Değişik kaynaklara göre, Hitler’in başbakan olduğu 1933 Ocak ayında Almanya’da 3 bin 400 ulusal ve yerel gazete vardı. Nisan 1935’e kadar 400 gazete kapatıldı ya da kayyum atandı. Savaşın başlamasıyla birlikte el konulan gazete sayısı hızla arttı ve 1941’de bu sayı 550’ye çıktı. 1943’ün sonuna kadar ise “savaş durumu” denilerek kapatılan gazete sayısı 950’ye ulaştı. Savaşın bitimine yakın bir sürede ise, yani 1944’ün sonunda, ülkede faaliyet yürüten şahıslara ait 625 gazetenin toplam tiraj 4.4 milyon iken, NSDAP’in elinde bulunan 352 gazetenin toplam tirajı 21 milyon idi.

Kapatma ve kayyum atama daha çok bugünün Türkiye’sinde Ekim 2016’da kapatılan televizyonlar ve Özgür Günden geleneğinden gelen Özgürlükçü Demokrasi’ye yapılanlara benziyor.

Çünkü geçmişin Almanya’sında olduğu gibi bugünün Türkiye’sinde de otoriterliğe karşı çıkan burjuva basının sonuna kadar mücadele diye bir derdi bulunmuyor. Onların derdi malını-mülkünü kurtarmak.

Devrimci, ilerici basının derdi ise halkı ve işçi sınıfını otoriter rejimden kurtarmak. Çünkü kurtarmadıkça kurtuluşun mümkün olmadığının farkındalar. (YH)

Close