Written by 07:00 POLITIKA

Almanya’nın İsrail ve Filistin çatışmasındaki politikası: Çifte standart

YÜCEL ÖZDEMİR

Hamas’ın 7 Ekim sabahı İsrail’e saldırmasıyla başlayan savaş ikinci haftasını geride bırakırken Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde adeta 11 Eylül 2001’de El Kaide’nin İkiz Kuleler’e saldırması sonrasında yaşananlara benzer bir hava hakim. Filistin halkının yıllarca yaşadığı baskı ve katliamları hatırlatmak, dayanışmada bulunmak, bugüne bir gecede gelinmediğini söylemek adeta antisemitizme indirgenerek suç sayılmaya başlandı. Benzer bir tabloya Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasından sonra tanık olmuştuk.

Saldırıya uğrayan İsrail’in kurban, bütün Filistinliler ise suçlu gösteriliyor. Evet, radikal İslamcı örgütün sivilleri katletmesi, kaçırması, esir alması açık olarak kınanması, mahkûm edilmesi gerekiyor. Ancak, Filistin halkının davasını savunan, destek veren herkesi terörist ilan edip ona göre bir muamelede bulunmak hem Filistin halkını kriminalize etmek hem de Hamas’ın ekmeğine yağ sürmek anlamına geliyor.

SORU SORMAK, FİLİSTİN BAYRAĞI TAŞIMAK TEHLİKELİ

Özellikle, Almanya’da İsrail’in politikalarını eleştirenlere karşı tek yanlı yoğun bir baskı söz konusu. Arte ve Bayerische Rundfunk televizyonları, Hamas’ın saldırısından sonra sosyal medya üzerinden “Sürekli Filistinlilerin dilini keserseniz kendilerini sözle nasıl savunsunlar?” sorusunu sorduğu için gazeteci Malcolm Ohanwe ile iş birliğine son verdi. 18-22 Ekim’de 75’incisi düzenlenecek Frankfurt Kitap Fuarı’nda Filistinli yazar Adania Shibli’ye verilmesi planlanan ödül töreni iptal edildi. Radikal dincilerle bir bağlantısı olmayan Shibli’ye „Küçük Bir Ayrıntı“ adlı romanı için ödül verilmesi planlanıyordu.

Berlin’in Neukölln ilçesinde 9 Ekim’de Filistinli 15 yaşındaki bir öğrenci Filistin bayrağı ve poşusuyla okula gittiği için öğretmen tarafından tokatlandı. Öğrencinin karşı çıkması üzerine öğretmen bu kez yere yatırarak tekmeledi. Berlin polisi olayla ilgili incelemeyi sürdürüyor. Saldırı doğal olarak Arap ülkelerinden gelen göçmenlerin yoğun olduğu Neukölln’de gerilimi arttırdı.

Bu gerilimin ardından, Berlin Okul Senatörlüğü okullara ve ailelere, öğrencilerin Filistin sembolleriyle okula gelmemesi için bir bildirimde bulundu.

Berlin’den başlayarak ülkenin birçok kentinde yapılması planlanan Filistin ile dayanışma gösterileri polis tarafından ya yasaklandı ya da engellendi. Yerel mahkemelerin önemli bir bölümü de basak başvurusunu “güvenlik” gerekçesiyle onayladı. Yasağa rağmen Berlin ve Frankfurt’ta yapılan gösterilerde ise küçük çaplı olaylar yaşandı. Böylece gösteri hakkı Filistinliler için açık olarak rafa kaldırılırken, İsrail ile dayanışma eylemlerine özel bir teşvik söz konusu. Tam bir çifte standart politikası.

Savaşla birlikte Filistin ve diğer Arap ülkelerinden gelen göçmenler polisin radarına girerken, Filistin ile dayanışma etkinliklerine yasaklar da yolda. Özellikle Gazze’ye para ve malzeme göndermek bundan sonra çok zor olacak. Savaşın seyrine göre Filistin bayrağı taşımak bile suç sayılabilir. Buna karın pek çok belediye ve resmi kurum ise dayanışma amacıyla İsrail bayraklarını astı. İsrail’de mahsur kalan Alman vatandaşlarını getirmek için bütün imkanlar seferber edilirken, Gazze’deki Alman vatandaşlarını ya da Almanya oturumu olanları hatırlayan olmadı.

Almanya ve Avrupa’nın diğer hükümetleri, devletleri, resmi kurumları Filistinlileri bir kapanın içine sıkıştırmaya çalışırken İsrail devletine ve ona destek veren kesimlerle tam dayanışma mesajları yayınlanıyor. İsrail’e her türlü askeri, ekonomik ve siyasi destek sözü veriliyor. Önce Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock sonra da Başbakan Olaf Scholz, İsrail’i ziyaret ederek tam destek sözü verdi. Sorunun diğer muhatabı olan Filistin’e gitmek, Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile görüşmek ise gündeme dahi getirilmedi.

MECLİS SADECE İSRAİLLİ KURBANLARI ANDI

11 Ekim’de Federal Parlamento’da düzenlenen törende sadece İsrailli kurbanlar anıldı. Törenin yapıldığı sırada ölen 1200’den fazla Filistinli kurbandan tek bir söz dahi edilmedi. Anma için Almanya’nın İsrail Büyükelçisi davet edilirken Filistin tarafı yine yoktu. Halbuki, Almanya Filistin Özerk Yönetimi ile de diplomatik ilişkilere sahip ve sözde de olsa iki devletli çözümü savunuyor.

Bir gün sonra mecliste hükümet açıklaması yapan Başbakan Olaf Scholz, bir kez daha sadece İsrailli kurbanlarını anarken, İsrail’in her şekilde kendisini savunma hakkına sahip olduğunu ifade ederek, “Bizim yerimiz İsrail’in tarafıdır” dedi. Scholz aynı konuşmasında, Hamas’ın saldırısını mahkûm etmeyen Filistin Özerk Yönetimi’nde de tepki gösterdi.

Ölüler arasında bile ayrım yapan bir Almanya’dan Filistin ve İsrail halkları arasında kalıcı bir barış için çaba harcamasını beklemek bu saatte gerçekçi bir yaklaşım olarak görünmüyor. Arabuluculuk, diyalog, savaşa son yerine, sürekli Almanya’nın değişmez devlet politikasının (Staatsraeson) İsrail’in güvenliği olduğu hatırlatılıyor. Hitler faşizminin Yahudilere yaptığı soykırımdan yola çıkılarak ilan edilen bu politikanın faturasını yıllardır Filistin halkı canıyla, kanıyla ödüyor.

Üstelik bu politikanın Yahudilerin can güvenliğini değil, güvensizliğine yol açtığı defalarca kanıtlandığı halde. Saldırıdan sonra İsrail’e açık çek vererek, her türlü destek mesajı gönderen Avrupa ülkeleri ve ABD, bir kez daha Siyonist devletin Filistin halkına karşı katliamlar yapmasına yeşil ışık yakıyor. Ülkeleri ellerinden alınan, katliamlara uğrayan, ablukada bunalan Filistinliler, son saldırıda görüldüğü gibi, Yahudi siviller için bir tehdit olarak gösterilmek isteniyor. Ancak Yahudilerin güvenliği Filistin halkına karşı katliamlardan, yaşam alanlarını daraltmaktan geçmiyor. Batılı devletlerle birlikte yaratılan bu güvenlik paranoyası İsrail’de gerici iktidarın işine yarasa da  bu durumdan İsrail halkı da büyük zarar görüyor. Otoriter, faşist, gerici hükümetler bu dinamikler üzerinden varlığını sürdürüyor ve buna karşı çıkan milyonlarca İsraillinin sesi “güvenlik” bahanesiyle kolayca bastırılabiliyor. Sağcı hükümete karşı aylardır süren son kitlesel gösteriler aynı zamanda bir değişim arzusunu temsil ediyordu.

İSRAİL VE FİLİSTİNLİ İLERİCİLERİN TARAFINDA OLMAK

Filistin sorunun çözümünün demokratik bir İsrail’den geçtiği bir kez daha görülüyor. Zaman zaman yükselen bu eğilim içeride aşırı-sağcılar, faşistler, dinciler; dışarıda ise Hamas gibi İslami örgütlerin eylemleriyle bastırılıyor. Her saldırı ve katliam İsrail gericileriyle radikal İslamcıların işine yararken, barış, demokrasi, kardeşçe bir arada yaşamayı savunanlara darbe olarak geri dönüyor.

İsrail ve Filistinli ilerici güçlerin seslerini duyuramamaları, bir güç haline gelememelerinde, aynı zamanda sözde barış, demokrasi, iki devletli çözüm diyen ama İsrail devletinin her saldırısına tam destek veren İngiltere, Almanya ve Fransa’nın başını Avrupa ülkelerinin sorumluluğu da çok büyük.

İki tarafından gerici güçlerinin yedeğine düşmeden, İsrail ve Filistinli ilericilerin, antifaşistlerin, savaş karşıtlarının yaptığı çağrılar kuşku yok ki tek çıkış adresi. Gerisi daha çok kan ve gözyaşından başka bir anlama gelmiyor.

Close