Written by 14:00 POLITIKA

Avrupa’da aşırı sağ yükseliyor, normalleştirilmesi daha da korkutucu

Owen JONES / The Guardian

Avusturya, Fransa, Almanya, İsveç ve şimdi de İspanya. Ana akım ile aşırı sağ arasındaki güvenlik duvarı yıkılıyor

Normalleşme, olağan dışı veya aşırı bir şeyin gündelik hayatın bir parçası haline gelmesi sürecidir. Bir zamanlar dehşet ve öfke uyandıran şeyler, kısa süre içinde neredeyse hiç fark edilmez hale gelir. Donald Trump’ın varlığının siyasi hayatın bir gerçeği haline gelmesi belki de en bilindik örnektir. Ancak aşırı sağın normalleşmesi demokratik dünyanın her yerinde yaşanıyor.

Trump bir kez “normal” hale geldiğinde, daha da aşırı görünen olaylar da normalleşti. 2022 yılında yapılan bir anket, her beş Amerikalıdan ikisinin önümüzdeki on yıl içinde bir iç savaşın “en azından biraz olası” olduğunu düşündüğünü ortaya koydu. Bir siyaset bilimci, 2030 yılına kadar ABD’de sağcı diktatörlük olasılığından söz ediyor.

Aynı normalleşme süreci Avrupa siyasetinde de yaşanıyor. Milenyumun başında, Avusturya’nın aşırı sağcı Özgürlük Partisi (FPÖ), Nazi rejimine sempati duyduğunu gösteren yorumlar yapan Jörg Haider liderliğinde, muhafazakar Halk Partisi ile koalisyona girdiğinde sadece Viyana’da değil tüm Avrupa’da ve ABD’de kitlesel protestolar patlak verdi. Hatta AB, Avusturya’ya diplomatik yaptırımlar uyguladı. Önemli bir kırmızı çizginin aşıldığı anlaşılmıştı; Avrupa’nın kana bulanmış tarihi göz önüne alındığında, aşırı sağın çadırın dışında tutulması gerekiyordu.

Artık öyle değil. FPÖ 2017’de yeni bir koalisyon kurduğunda protestolar nispeten küçüktü. Bugün parti yerel seçimlerde zaferler kazanıyor ve Avusturya’daki kamuoyu yoklamalarında başı çekiyor. Artık ülkenin ana siyasi gücü olan FPÖ’nün bir sonraki hükümete liderlik etme şansı var. Bu arada, sağ kanadından gelen baskı altında, Halk Partisi giderek daha sert göçmen karşıtı politikalar benimsedi.

Bir de İspanya var. Mali çöküşten sonraki yıllar boyunca ülke, yükselen bir aşırı sağ partiye sahip olmaması nedeniyle pek çok Avrupa ülkesinin trendini bozmuş gibi görünüyordu. Solcu Podemos Partisinin önde gelen isimlerinin bu duruma bir açıklaması vardı: 2011 yılında patlak veren kemer sıkma politikalarına karşı kitlesel protestolar, hoşnutsuzluğun göçmenler gibi savunmasız gruplardan ziyade güçlü çıkar gruplarına yönelmesini sağlamış görünüyordu. Ancak 2019 genel seçimlerinde, göçmen düşmanlığı ve İspanya’daki bölgesel özerkliğe karşıtlığı ile tanımlanan aşırı sağcı Vox Partisi üçüncü oldu ve geçen hafta sonu yapılan yerel seçimlerde beklentileri aştı. Temmuz ayında bir erken genel seçim çağrısı yapıldı ve Vox yakında hükümette olabilir, İspanyol aşırı sağı Franco’nun düşüşünden bu yana ilk kez iktidar koridorlarında olacak.

Bu durum çarpıcı bir şekilde açık. Almanya’da aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) yükselişte: Yakın zamanda yapılan bir kamuoyu yoklamasında AfD’nin genel seçimlerde iktidardaki Sosyal Demokratların önünde ikinci olacağı tahmin ediliyordu. Diğer partiler ulusal düzeyde AfD ile çalışmayı reddedeceklerini söyleseler de, bu tür ilişkiler yerel düzeyde zaten mevcut ve Foreign Policy dergisinin yakın zamanda “Almanya’nın aşırı sağcı ‘güvenlik duvarının’ çatlamaya başladığını” ilan etmesine yol açtı.

Nitekim diğer partilerin Neonazi kökenli İsveç Demokratlar Partisi ile çalışmayı reddettiği İsveç’te de böyle olmuştu. Muhafazakar Moderate Partisinin Lideri Anna Kinberg Batra 2016 yılında bu partiyi ırkçı olmakla suçladı. Ancak son seçimde ikinci oldu ve sağcı bir hükümeti desteklemek için bir anlaşma yaptı.

Fransa’da Marine Le Pen ve partisi geçen yıl cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde şimdiye kadarki en iyi sonuçlarını aldı. İtalya’nın başbakanı Giorgia Meloni, aşırı sağcı İtalya’nın Kardeşleri Partisinden. Doğu Avrupa’da ise fiilen aşırı sağcı bir otokrasi ile yönetilen Macaristan’da daha da aşırı bir parti olan Vatanımız Hareketi anketlerde yükselişte. Benzer şekilde, şu anda Ukrayna krizini maniple ederek sözde Rusya’nın ülkedeki etkisini araştırmak üzere bir komisyon kuran aşırı sağcı bir hükümet tarafından yönetilen Polonya’ya dikkat edin: Pratikte, muhalefeti taciz etmek için sahte bir bahane.

Nasıl oldu da bu kadar batağa saplandık? Artan ekonomik güvensizlik ve eşitsizliklerin, günah keçisi ilan etmeyi bir cevap olarak sunan aşırı sağ partiler için bol miktarda malzeme sağladığına şüphe yok. Eğer sol hareketler bu öfkeyi doğru hedeflere yöneltmekte daha başarılı olsalardı -sosyal yardımları kesen politikacılar, düşük ücretli işler sunan patronlar ve dünyayı krize sürükleyen finansal sistem gibi- o zaman belki de aşırı sağın cazibesi daha az olurdu.

Ancak ana akım partilerin suç ortaklığı olmadan da bulundukları yerde olamazlardı. Trump’ın, Obama karşıtlığı, İslamofobi ve halüsinatif komünizm karşıtlığı ile şimdi kendisinden nefret ediyor gibi görünen ABD Cumhuriyetçi müesses nizamının yarattığı bir canavar olduğu açıktır. Batı dünyasında ana akım partiler aşırı sağa şiddetle karşı çıkma ve alternatif bir gelecek vizyonu sunma yerine onların söylem ve politikalarını taklit etme eğilimindedir. Elde ettikleri tek şey bağnazları meşrulaştırmak ve tartışma şartlarını belirlemelerine izin vermek oldu.

Tarihteki en karanlık anlarımızdan ders aldığımızı sanıyorduk. Ancak aşırı sağa bir kez daha siyaset dışı muamelesi yapılmazsa, bizi yeni dehşetler bekliyor.

Çeviren: Sarya Tunç

Close