Written by 15:00 POLITIKA

Baerbock’un Ankara ziyareti: Feminist dış politika çöktü

OKTAY DEMİREL

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un 8 Aralık’ta Suriye’de Beşar Esad’ın devrilmesinin ardından Türkiye’ye yaptığı ziyaret, bakanının gerçek yüzünü gösteriyor. Özellikle de 2023 baharında duyurduğu “feminist dış politika”nın güvenilirliği ve emperyalist NATO güçlerinin jeopolitik çıkarlarının dengelenmesi açısından. Bir yandan bahane ve esnek ahlaki ilkeler, diğer yandan siyasi güç hesaplarıyla karakterize edilen Almanya’nın tutumunun birbiriyle ne kadar uyumsuz olduğunu açıkça gösteriyor.
Bunun son örneği, Kürt bölgelerine yönelik açıkça belgelenen saldırılara ve buradaki zulümlere rağmen, Türkiye’nin bir NATO üyesi olarak devam eden desteği. Son olarak, iki Kürt gazeteci Nazım Destan ve Cihan Bilgin’in 20 Aralık’ta Suriye’nin kuzeyinde haber yaparken Türk İHA’ları tarafından öldürüldüğü açıklandı. Almanya’nın Suriye’nin toprak bütünlüğünü vurgularken, aynı zamanda Türkiye’nin ülkenin bazı kısımlarını fiilen işgal etmesi ve kendisi tarafından finanse edilen milislerin kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesine izin vermesi de dikkat çekici.
Almanya’nın bariz omurgasızlığındaki bu kararlılık, bir yandan IŞİD’e karşı mücadelede ortak olarak övülen, diğer yandan da -Türklerin isteği doğrultusunda- Kürt milislere yönelik silahsızlandırmayı içeren çelişkili tutumda açıkça görülüyor.

KÜRTLER AÇISINDA: UMUT VE İHANET ARASINDA
Kuzey Suriye’de Kürtler Esad’ın devrilmesinden sonraki gelişmelerden kaygılı. Türkiye sınırdaki askeri varlığını artırdı ve Suriye Milli Ordusu (SMO) gibi Türk yanlısı milisler Kürtlerin kontrolündeki bölgelere doğru ilerliyor. Geçmişte bu gruplar işkence, sınır dışı etme ve azınlıklara yönelik şiddet yoluyla dikkatleri üzerine çekmişti.
„İslam Devleti“ne (İD) karşı mücadelede kararlı ve zafer kazanan Kürt Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve Kadın Savunma Birlikleri (YPJ), şimdi de aynı uluslararası ortaklar tarafından silahsızlanmaya çağrılıyor. ABD ve Almanya gibi Avrupa devletleri onları silahsızlandıracak ve yeni Suriye devletinin güvenlik yapılarına entegre edecek.

ALMANYA’NIN ÇİFTE STANDARTLARI
Baerbock, feminist dış politikasını demokrasi ve eşitlik gibi temel değerlerden kaynaklanan “sert bir güvenlik meselesi” olarak tanımladı. Peki bu tutum şu andaki Almanya’nın Kürtlere yaklaşımına nasıl uyuyor? Türkiye ziyaretinden birkaç gün önce Kürt birliklerinin başarılarını överken, şimdi silahsızlandırılmaları taraftarı. Bu pozisyona feminist ideallerden ziyade NATO ortağı Türkiye’yi sakinleştirmeye yönelik jeopolitik çıkarlar yön veriyor gibi görünüyor.
Baerbock, “Suriye’nin kuzeyinden hiçbir tehlike çıkmaması gerektiğini” ve “terörle mücadelenin Türkiye için meşru bir kaygı olduğunu” vurguluyor. Bu, Türkiye’nin Kürt bölgesine yönelik tehdidini ve IŞİD’le mücadeledeki merkezi rolünü göz ardı eden, sözde feminist ilkelerle de çelişen bir tutum. Bu sözler, Kürtlere yönelik Türk saldırılarından ve İslamcı paralı askerlerden kaynaklanan gerçek tehditleri kasıtlı olarak görmezden geliyor. Alman hükümeti, tutumunu “Suriye’nin toprak bütünlüğünü” koruyarak meşrulaştırıyor. Bu iddia, seçici bir şekilde uygulandığında Batı’nın emperyalist çıkarlarını açığa çıkarıyor.
Türkiye Dışişleri Bakanı Fidan’a, Baerbock ile görüşmesinin hemen ardından YPG’ye yönelik olası bir askeri operasyonla ilgili sorular soruldu. Fidan, Suriye’nin toprak bütünlüğünü gerekçe göstererek Şam’da yeni bir hükümetin kurulduğunu ve YPG’nin dağıtılması gerektiğini açıkladı. „Yani askeri müdahale mümkün mü?“ sorusuna Fidan, „Gereken yapılacaktır“ yanıtını verdi.

EMPERYALİST ÇIKARLAR: KAR PRENSİPLERİN ÖNÜNDE
Almanya dahil Batılı güçler öncelikle Rusya-İran eksenini zayıflatmayı, kendi jeopolitik ve ekonomik hedeflerini güvence altına almayı ve İsrail’e Ortadoğu’yu dönüştürmek için iyi bir başlangıç ​​noktası sağlamayı amaçlayan Suriye’deki stratejik çıkarlarının peşinde. Esad’ın devrilmesinin ardından tüm Avrupalı ​​yetkililer, infazlar, işkence ve kadına yönelik şiddet ile tanınan ve uluslararası terör listelerinde yer almaya devam eden İslamcı HTŞ’nin hakimiyetindeki yeni statükoyu alkışladı. Artından ziyaretlere başladılar.
Baerbock’un feminist dış politikası bu gerçekler karşısında şaşırtıcı derecede sessiz kalıyor, bir yandan da Türkiye’nin Kürtlere karşı verdiği „meşru“ mücadeleyi savunuyor. Almanya’nın bölgede çok az askeri varlığı var ancak diplomatik girişimler ve ekonomik işbirliği yoluyla nüfuz kazanmaya çalışıyor. Başbakan Scholz, Suriye’de istikrar ve demokrasiyi teşvik edecek bir „fırsat“tan bahsederken, Savunma Bakanı Pistorius açıkça daha fazla askeri taahhüt çağrısında bulundu. SPD tarzı bu “barış politikası” aslında Alman sermayesinin çıkarlarının güvence altına alınmasına ve mültecilerin geri gönderilmesine hizmet ediyor. NATO ittifakının sözcüsü Baerbock, bunu onaylayarak kendisini, Türkiye’nin suçlarına hoşgörüyle yaklaşan saldırgan bir Alman Ortadoğu politikasına aday olarak konumlandırıp, içeride seçim kampanyasına malzeme yapıyor.

KÜRTLERİN ROLÜ: JEOPOLİTİK OYUNLARIN KURBANI
Kuzey Suriye’deki Kürt bölgeleri yıllardır uluslararası çıkarların odak noktası olmuş durumda. Bunun çarpıcı bir örneği, Kobane gibi Kürt şehirlerine yönelik saldırılarına rağmen NATO’nun Türkiye’ye verdiği askeri destek. Aynı zamanda Kürtleri IŞİD’e karşı mücadelede ortak olarak kutlayan ABD, bölgedeki askeri varlığını keskin bir şekilde Pasifik’e kaydırarak Ortadoğu’daki Kürt bölgelerinin güvenliğini tehlikeye attı. Almanya gibi Avrupalı ​​devletler ise, özellikle kontrolsüz göçünün yeniden başlaması korkusuyla, Kürtlerin özerklik çabalarına rağmen Türkiye ile ilişkilerine öncelik veriyor.
Bu tutum sadece ahlaki bir iflasın ilanı değil, aynı zamanda Baerbock’un temsil ettiği iddia edilen eşitlik ve insan hakları ilkelerine de ihanettir. Uluslararası toplumun Kürtlere sırtını dönmeyeceği ve Suriye’de adil ve sürdürülebilir bir çözümü savunacağı umuduyla…

Close