Written by 14:31 Allgemein

Bankaları kurtarıyorlar, ülkeleri batırıyorlar!

DÖNÜŞÜM / Serdar Derventli

 

Yunanistan, Portekiz ve İrlanda’dan sonra AB’ye başvurma sırası İspanya’ya geldi. İspanya mali sorunlarını çözmek üzere 100 milyar Euro kredi alacak. PİİGS ülkelerinin en büyüğü İtalya’nın ne zaman “yardıma” başvuracağı üstüne şimdiden bahisler yapılıyor. İtalya’nın ne zaman sıraya gireceği bir yana İspanya’nın bu duruma nasıl geldiğine bakmakta birçok açıdan fayda var.

Hatırlanacağı gibi en son olarak Rayting Ajansı Fitch, İspanya’nın kredi notunu Haziran’ın ilk haftasında A’dan BBB’ye (iyi yatırımdan ortalama riskli yatırıma) düşürdü. İspanya’nın kredi notunu kırmakla kalmayan Fitch, “Eğer İspanya mali sorunlarını çözmek için para bulma çabalarını artırmazsa o zaman notunu yüksek riskli yatırım statüsüne düşürmek zorundayız” diye tehdit savurdu. Ardından da İspanya’nın 60 ila 100 milyar Euro kredi ihtiyacı olduğunu ilan etti. Üç gün sonra 7 Haziran günü AB şefleri düzenledikleri bir telekonferansta, “İspanya’ya mali sektörü istikrara kavuşturması için 100 milyar Euro kredi verebiliriz” açıklaması geldi. En sonunda ise İspanya Başbakanı Mariano Rajoy, 9 Haziran günü finans sektörünü korumak için AB’ye 100 milyar Euro yardım başvurusunda bulunacağını söyledi. Sonunda İspanya istenilen yere getirilmişti.

Fakat burada dikkat çeken önemli bir nokta İspanya’nın kredi notunun kırılmasının, piyasadan borç para alırken yüzde 7’yi aşan fahiş faizler ödemesinin nedeni ülkenin devlet borçlarının çok yüksek olmasıyla ilgili olmamasıydı! İspanya’nın devlet borcu GSMH’laya oranı daha bu sene yüzde 72’ye çıktı (1). Almanya’nın devlet borcu GSMH’nin yüzde 80’ini çoktan aşmasına karşın kredi notu AAA (mükemmel yatırım) ve piyasadan aldığı borçlar için pratik olarak faiz (2) dahi ödemiyor.

İspanya’nın borç başvurusunu sadece ulusal bankaları kurtarmak üzere yapmıyor. Ulusal bankaların kurtarılması gerçekte uluslararası dev bankaların kurtarılması anlamına geliyor. Uluslararası Bankalar Birliği (IIF) uzmanları, İspanya’nın 218 – 260 milyar Euro arası “yardım” ihtiyacı olduğunu söyledikleri açıklamada, “Fransız ve Alman bankalarının Güney Avrupa’dan toplam 659 milyar Euro kredi alacağı var. Eğer bu ülkelerin finans sektörü kurtarılmazsa o zaman sorun Avrupa’nın merkez ülkelerine kayacak” denilmesi yardım adı altındaki kredilerin nereye gittiğini daha açık ortaya koyuyor.

Şuan AB düzeyinde oluşturulan çok sayıda kurtarma fonu ve mekanizmaların gerçek amacı ülkeleri batırma pahasına mali sermayeyi kurtarmak olduğu görülmekte.

Mali sermayenin ülkeleri ve hükümetlerini nasıl zapturapt altına aldıkları geçtiğimiz hafta yayınlanan bir raporda belgeleriyle ve bilimsel olarak ortaya konuldu. 14 Haziran tarihli Handelsblatt gazetesinde “Sonu gelmeyen kurtarma” başlığıyla yayınlanan bir haberde IMF tarafından yaptırılan bir araştırmadan alıntılar yapıldı. Bütün ülkelerde bankaların batmaması için özel fonlar kurulduğuna dikkat çekilen araştırmada, devletlerin bankaları batırmamak için pratik olarak sınırsız güvence verildiği bildiriliyor. “Finans sektöründe pratik olarak piyasa ekonomisi rafa kaldırıldı: Normal işletmeler işlerini beceremediler mi iflas ediyor; Bankalar ise devlet tarafından kurtarılıyor” denilen araştırmada, “En önemlisi ise sunulan devlet güvencelerinin gerçekte sübvansiyon olduğudur. Eğer bu tür güvenceler olmasa birçok bankanın kredi notu en azından iki-üç basamak daha aşağıda olur” deniliyor.

Deutsche Bank’ın piyasaya 266 milyar Euro borcu olduğuna işaret edilen araştırmada, “Eğer Alman devletinin sağladığı güvence olmasaydı Deutsche Bank bu miktar kredi için 1,6 ila 2,1 milyar Euro daha fazla faiz ödemek zorunda kalırdı” deniliyor. Geçen yıl Deutsche Bank’ın vergi öncesi kârının 5,4 milyar Euro olduğu göz önüne alındığında devlet güvencelerinin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor.

Devlet güvencesi ile gizli sübvansiyon almış olan bankalar, bunun da verdiği rahatlıkla daha riskli (ve kârlı) işler yapabiliyorlar. İşler iyi gitmediğinde ise devletler devreye giriyorlar ve faturası daha sonra vatandaşa çıkartılmak üzere bankaları kurtarıyorlar.

“Finans sektöründe pratik olarak piyasa ekonomisi rafa kaldırıldı” sözü tabi ki gerçeği yansıtmıyor. Bu uygulama piyasa ekonomisinin en son aşamasına yani tekelci devlet kapitalizmi aşamasına işaret ediyor. Birtakım ‘sol’ çevrelerin “sadece bankaları değil, şirketleri ve çalışanlarını da kurtarın” talepleri ise bu gerçeğin üstünü örtme çabasından başka bir şey değildir. Bundan çıkış yolu ise mali sermayenin temsilcilerine “şirketleri ve çalışanlarını da kurtarın” çağrısı yapmak değil, “bankaları kurtaran ve ülkeleri batıran” sisteme karşı gerçek alternatifleri ortaya koyarak geniş çaplı bir mücadeleyi örgütlemekten geçiyor.

 

1) Benzeri bir durum daha önce İrlanda’da yaşanmıştı. İrlanda’nın devlet borçları GSMH’nin yüzde 35’i dolayında olmasına karşın kredi notu düşürülmüş ve 85 milyar Euro borç almaya zorlanmıştı. İrlanda aldığı kredileri olduğu gibi ülkenin bankalarını batmaktan kurtardı.

2) Almanya’nın devlet tahvilleri için ödediği faiz oranı son üç yıldır sürekli enflasyon oranının altında seyrediyor. Ve bu da pratik olarak Almanya’nın borç aldığı için faiz aldığı anlamına geliyor.

Close