Written by 11:44 HABERLER

Benzeri görülmemiş bir gösteri

Mesut Bayraktar

Bu yıl sadece Paris Komünü değil, aynı zamanda modern bir ulus devlet olarak Almanya ilanının da 150. yılını kutluyor. Yinelenen tarih revizyonizminin aksine, imparatorluğun kuruluşu, Alman burjuvazisinin gerici dönüşümüne tanıklık ediyor.

İmparatorluğun kurulmasının öncesi

Alman ulusal hareketi 1848’e kadar bastırıldı. Küçük Alman devletlerinin üstesinden gelme anlamında demokratik ve ulusaldı. 1848’den itibaren artık bastırılamazdı. 1848’den 1871’e kadar olan dönem, Almanya’nın burjuva gelişiminin ulusal sorunuyla doluydu. Bu sorunun konusu birleşmeydi. 1848’deki başarısız devrimden sonra, 1861’de liberal üyelerle Prusya Temsilciler Meclisi’nde Alman İlerleme Partisi’ni (DFP) kurana kadar yeniden oluşan Alman burjuvazisi bu tarihi görevle karşı karşıya kaldı.

Alman burjuvazisinin sınıf mücadelesi 1861’den 1866-67’ye kadar sözde Prusya anayasal çatışması şeklini aldı. Bu „Alman Birleşme Savaşları“nın başlangıcıdır. Bu dönemde Otto von Bismarck öne çıktı. 1862’de Prusya kralı tarafından başbakan olarak atandı.

Liberaller, Kraliyet ve Temsilciler Meclisi arasında bir pat durumuna (çıkmaza) neden olmuştu. Askeri bütçedeki artışı onaylamayı reddettiler. I.Wilhelm başlangıçta tahttan çekilmeyi düşünürken, Bismarck anayasayı anlaşmazlık durumunda kralın iradesini uygulama hakkı olacak şekilde yorumladı. Bütçe hukuku etkisizleşti ve parlamento siyasi olarak önemsiz hale geldi. Prusya kralı ve Bismarck’a muhalefet eden liberaller, pleb kitleleri ile güçlerini birleştirmek ve I. Wilhelm’in tahttan çekilme düşüncelerini devrimci bir şekilde değerlendirmek yerine yenilgiyi kabul ettiler. Proletaryanın dünya tarih sahnesine ilk kez çıktığı 1848 Mart Devrimi deneyimlerinden korktukları için teslim oldular. Burjuva ulusal birlik mücadelesi, Karl Marx’ın tanımladığı gibi, „eşi görülmemiş bir kararsızlık, yetersizlik ve korkaklık gösterisi“ olarak ortaya çıktı.

Bismarck, anayasadaki „boşluğu“ sürekli istismar ederek Prusya ordusunun savaş gücünü artırmayı başardı. Avrupa’nın en modern silahlı kuvvetlerinden biri haline geldi ve Prusya monarşisinin küçük Alman devletleri üzerindeki gücünü garanti altına aldı. Bu bürokratik askeri aygıt, Prusya Junker egemenliğinin ana temeli olan Doğu Elbe çiftlik işçilerinin yarı serfliğinin korunması için koruyucu duvar oluşturdu.

Ulusal liberaller ve Bismarck

1862’de Bismarck bütçe komisyonuna şunları söylemişti: “Almanya, Prusya’nın liberalizmine değil, gücüne bakıyor; (…) Zamanın büyük soruları konuşmalarla veya çoğunluk kararlarıyla değil – bu 1848 ve 1849’un en büyük hatasıydı – demir ve kanla kararlaştırılıyor.”

Alman İlerleme Partisi DFP bunu hakaret noktası olarak kabul ederken, sağ kanadındaki tohumlar meyve verdi. 1866-1867’de bu kanat DFP’den ayrıldı ve Ulusal Liberal Parti’yi (NLP) kurdu. NLP, Protestan eğitim ve mülk sahipleri ile aynı zamanda endüstriyel üst sınıfın örgütlü ifadesiydi. Böylece anayasal çatışma -nihayet- sona erdi. NLP parlamento çoğunluğunu garanti etti. Bismarck’ın ulusal birleşme ve endüstriyel modernizasyon lehine Bismarck’ın politikasına katıldı. Prusya-Junker mülkiyeti ile ulusal-liberal büyük iş dünyası arasındaki sınıf ittifakı işte tam da bu noktada gerçekleşti. Bu arada DFP siyasi açıdan önemsiz hale geldi.

Ordu modernize edildikten ve Bismarck, Alman burjuvazisiyle tarihsel bir blok oluşturduktan sonra, genç işçi hareketini „devlet sosyalizmi“ tavizleriyle bütünleştirmeye çalıştığı „küçük Alman çözümünü“ uyguladı. Schleswig-Holstein’ın Prusya’ya katıldığı Alman-Danimarka Savaşı’nı (1864), Alman-Avusturya Savaşı (1866) izledi ve Kuzey Almanya Konfederasyonu kuruldu. Baden-Württemberg ve Bavyera buna ancak Fransa-Alman Savaşı’nda (1870/71) katıldı. Alman ulusal hareketi, bir karikatür olarak da olsa, eski kökenine sadık kaldı: Yine Fransa’ya ve yine bir İmparator Bonaparte’a karşıydı, ama gerici bir Fransa’ya, işi tamamen şansa bırakmaya ve 10 Aralık Cemiyeti’nin kayzer pelerinli da başına karşıydı. Bu arada gerici hale gelen burjuvazinin tepesi, bu saçmalıkta şovenizmin militarist gelişiminin temelini buldu. 1800’den 1810’daki Napolyon Fetih Savaşları’nın intikamının zamanı gelmişti.

Alman emperyalizminin kuruluşu

Özellikle Alsace-Lorraine’in ilhakı, tüm emperyalist Avrupa devletlerinin fetih arzusuna uygun bir milliyetçiliğe işaret ediyordu. 1870’in sonunda Bismarck, Alman sermayesinin Afrika’daki soykırımcı uygulamalarının önünü açtı. Bunu, dünyanın yeniden paylaşımı için büyük güçler arasındaki yoğun rekabet izledi ve dünya savaşı vahşetiyle sonuçlandı. Sonra savaşı kazanan ülkelerin burjuva sınıfları, Versailles Antlaşması ile Almanya’dan rövanşlarını aldılar. 30 Ocak 1933’te bu mirası, ulusal muhafazakâr müttefikleri hükümetinde birleştiren Adolf Hitler izledi.

Bu müttefiklerden biri, diğer şeylerin yanı sıra, Kasım proleter devriminin NLP’yi süpürmesinden sonra 1918’de ulusal liberal burjuvazinin kurucu ortaklarından olduğu Alman Nasyonal Halk Partisi’ydi (DNVP). Alsace-Lorraine ve sömürge pratiği, birleşik Almanya’nın emperyalist çizgisini karakterize ediyor.

Burjuvazinin bugünkü siyasal geleneğinin kökenleri 1871’in ‚demir ve kan politikası’na dayanmaktadır. Yeni sağ, ulusal-liberaller, ulusal-muhafazakarlar ve büyük burjuvazinin değişik akımları „etnik çoğulculuktan“, „şimdi Avrupa’da Almanca konuşuluyor“dan ya da Joachim Gauck’un cumhurbaşkanlığından bu yana „Dünyada daha fazla sorumluluk üstlenmek“ten söz ettiklerinde buna atıfta bulunuyorlar.

Çeviren: Semra Çelik

Close