YÜCEL ÖZDEMİR
ABD Başkanı Joe Biden’ın dün başlayan “Avrupa ziyareti”nin, yakın dönem dünya dış politikası, ittifaklar, hasımlar ve hedefler konusunda önemli dönüm noktalarından biri olacağı anlaşılıyor.
Ziyaretin ilk resmi etabı bugün İngiltere’nin Cornwall kentinde yapılacak G7 zirvesi ile başlıyor. Bu zirvede asıl olarak her açıdan Çin ve Rusya’ya karşı birlikte nasıl hareket edileceği masaya yatırılacak, belli kararlar alınmaya çalışılacak.
Nisan ortasında bir araya gelen G7 dışişleri bakanlarının gündeminde Rusya’nın Ukrayna sınırına yaptığı askeri yığınak vardı. Ukrayna’ya tam destek veren G7, Rusya’ya dirsek göstermişti.
Uzun yıllar G7 ülkeleri ve Rusya’nın katılımıyla G8 şeklinde devam eden emperyalist devletlerin bu üst düzey buluşması, Kırım’ın ilhak edilmesiyle bir eksildi. Rusya gruptan çıkarıldı.
Japonya’nın dışındaki G7 ülkelerinin liderleri bir gün sonra, 14 Haziran’da, bu kez Brüksel’de NATO zirvesinde bir araya gelecekler. 30 üye ülkenin olduğu NATO’da asıl karar verici olanların G7’deki NATO ülkeleri ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Kanada olduğu sır değil. Özellikle de askeri ve ekonomik gücü dolayısıyla ABD…
NATO zirvesinin gündemi de asıl olarak Rusya ve Çin’e karşı izlenecek ekonomik, siyasi ve askeri tutum olacak. Zirve öncesinde Beyaz Saray’a giden NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “Çin bizim değerlerimizi paylaşmıyor” diyerek çıkacak sonuç konusunda önemli bir ipucu vermişti. Aynı sözü birkaç hafta önce Biden da söylemişti.
Yapılan açıklamalar, verilen mesajlar ve hazırlanan “NATO 2030” planına bakılırsa, Donald Trump döneminde Batılı emperyalist ülkeler arasındaki çıkar çelişkilerinin derinleşmesi, koordinasyonun silikleşmesiyle, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un ifadesiyle “beyin ölümü” gerçekleşen NATO’nun yeniden dirilmesi, kendisine gelmesinin yolu ortak düşman ya düşmanların yaratılmasından geçiyor.
Her açıdan ABD’nin liderliğini sorgulayan Çin ve Rusya bu nedenle açıktan hedefe konuluyor.
Biden bunu sağlamadıkça ABD’nin eskisi gibi transatlantik ittifaka liderlik edemeyeceğinin farkında. Başka bir değişle NATO’yu suni teneffüsle kurtarmanın tek yolu Rusya ve Çin’in düşman ilan edilmesinden geçiyor. Zirvede üye ülkelerden asıl olarak buna göre tutum belirlemeleri istenecek. Erdoğan-Biden görüşmesi de asıl olarak burada önem kazanıyor.
Son aylarda yapılan açıklamalara bakılırsa, daha önce Çin ve Rusya konusunda ABD’den farklı ve temkinli davranan Almanya-Fransa ekseni ABD çizgisine yanaşmış görünüyor. Her iki ülkeye insan hakları temelinde yöneltilen eleştirilerin dozajı yükseldi. Bunda, Trump döneminde her fırsatta gündeme getirilen Kuzey Akımı 2 Doğal Gaz Boru Hattı (Nordsteam 2) dolayısıyla yaptırım tehditlerinin Biden tarafından rafa kaldırılması da bir rol oynuyor. Özellikle Almanya’da Çin ve Rusya’dan ziyade ABD ile birlikte hareket edilmesini isteyenlerin öncesine göre güç kazandığı söylenebilir. Tablo eylül ayında yapılacak seçimlerden sonra daha belirginleşecek. Yeni hükümetin güçlü ortağı olması beklenen Yeşiller bu yönde adımları sürdürecek. Bir Demokrat Partilinin devlet başkanı olması en önemli argümanları olacak.
AB’nin Rusya ile doğrudan doğal gaz ticareti yapmasına verilen ABD tavizinin arkasında NATO ittifakının yenilenmesi olduğu anlaşılıyor. Bu konuda itirazını yükselten Ukrayna Devlet Başkanı Selenski, hemen Beyaz Saray’a davet edildi. Görüşmede muhtemelen ABD’nin çıkarlarına bağlı olarak Ukrayna’nın gönlü alınacak. Zira, nihai hedef Ukrayna’yı NATO üyesi yaparak Batı ittifakına dahil etmek.
Ama yine de Rusya’dan çok Çin’in “baş düşman” ilan edilmesi ABD’nin öncelikli politikası gibi görünüyor. Çünkü, Çin yakın dönemde ekonomik olarak ABD’nin liderliğini sarsacak tek ülke.
Hem Rusya’yı hem Çin’i bir anda düşman kategorisine koyan NATO ittifakının hedeflerine varıp varmayacağı ise tartışmalı. Batılı emperyalist devletler, SSCB’yi ideolojik nedenlerle düşman ilan ederek başlattıkları Soğuk Savaş’ı 40 yılda kazandı. 30 yıl sonra benzer bir “soğuk savaş”a hazırlanıyor.
Avrupa’daki güçlü müttefiklerin ilk Soğuk Savaş yıllarındaki gibi ABD’nin peşine takılmayacağına dair pek çok veri var. Çin’deki AB Ticaret Odası tarafından yapılan bir ankete göre, ülkede faaliyet yürüten Avrupalı şirketlerin yüzde 9’u çekilmeden, yüzde 59’u ilişkileri derinleştirmeden yana. Yine Avrupalı şirketler Çin’deki tedarik zincirlerini sürekli genişletme yönünde adım atıyorlar. Bütün bunlar Avrupalı tekellerin ABD’nin planı çerçevesinde Çin pazarından kolay çekilmeyeceğini gösteriyor.
Bu nedenle NATO ittifakında dağılma, çatırdama, zayıflama olasılığı çok yüksek. “Düşman” ilan edilen ülkelerde sosyalizm değil, kapitalizm hüküm sürüyor. Bu nedenle geniş kitleleri ideolojik temeller üzerinden Rusya ve Çin’e düşman etmeleri kolay değil. En önemlisi de Batı kampının insanlığa savaş, işgal, gerilim, silahlanmadan başka vadedeceği başka bir şey yok.