Almanya’da savaş bütçesi yükseldikçe, savaş sanayisine tedarikçi ve hizmet sunma amaçlı yönelen şirketlerin sayısı da artıyor. Klasik silah şirketlerinin yanı sıra otomotiv, makine ve elektro sanayisinden birçok şirket resmi olarak silah üretmiyor görünseler de bu alandan ciddi paralar kazanıyorlar. Ancak elde edilen gelirler bilançolarda genelde görünmüyor. Şimdiye kadar askeri alanda görünmeyen veya kısmen görünen birçok şirket, savaş sanayisinde uzmanlar… Uzmanlıkları ikinci dünya savaşı döneminden!
UMUT YAŞAR
Ukrayna – Rusya savaşının başlamasıyla birlikte Almanya’daki silah şirketleri de altın çağa girdiler. Birkaç yıl öncesine kadar kamuoyunda itibar görmeyen silah şirketleri artık yeni istihdam yaratan, gayri safi milli hasılaya (GSMH) katkı sunan “kahraman” şirketler olarak anılır hale geldiler.
Ülkenin en büyük silah üreticisi Rheinmetall’in yeni fabrikası için Başbakan Olaf Scholz ve Federal Savunma Bakanı Boris Pistorius temel atma törenine katılması normalin ötesinde bir “zorunluluk” olarak değerlendiriliyor. Pistorius, Rheinmetall Şefi Armin Papperger’le birlikte yayınladıkları bir Podcast’ta, şirketin, “savaştan kazanan olarak değil barışı sağlama çabasından kazanan olarak anılması” gerektiğini söylüyorlar.
Bu son iki örnek nereden nereye gelindiğini gösteriyor. Özellikle ikinci emperyalist paylaşım savaşı sırasında savaş sanayisinin parçası olan veya üretimi savaşın ihtiyaçlarına göre yeniden düzenleyen şirketlerin birçoğu savaş sonrası sessiz sedasız sivil üretime geçtiler. Bununla kalmayıp ısmarlama tarihçilerin hazırladığı “araştırma raporlarıyla” temize çıkmaya çalıştılar. Bu raporlara dayanılarak şirketlerin internet sayfalarında bazen “zorla savaş sanayisinin parçası oldu” denilirken bazen “sisteme karşı değişik yol ve yöntemlerle ayak diredi” denildi.
2000’li yıllarda söz konusu şirketlerde kuşak değişimi olurken veya ısmarlama tarihçilerin ölümlerinden sonra onlarca şirket -bunların arasında Volkswagen gibi tekellerde vardı- “düzeltme” yayınlayarak bu kez farklı bir şekilde “temize” çıkmaya çalıştılar.
Bugünlerde ise hangi şirket daha önce ve ciddi miktarda mermi, top, tank, tüfek vb. cepheye yetiştirirse o kadar saygı görüyor, “Ukrayna’nın savunmasını güçlü kılmak için üretim kapasitemizi artırdık” gibi açıklamalar ardından hükümetin ve muhalefetin övgüleri de katlanıyor! Savaş tacirlerine barış meleği muamelesi yapılıyor.
PAZAR BÜYÜYÜNCE İŞTAH ARTIYOR
Koalisyon hükümeti tarafından silahlanma harcamaları için oluşturulan 100 milyar euroluk özel fon, şirketlerin kurumsal hedeflerini yeniden düzenlenmelerini sağladı. 100 milyar euronun yanı sıra genel savaş bütçesini de yükselten Federal Hükümet, önümüzdeki yıllarda da bu bütçeyi düzenli olarak yükseleceğini bildirdi.
Savaş bakanı Pistorius, “Bu yıl ilk kez NATO’nun savunma bütçe hedefi olan yüzde 2’ye ulaşacağız. Önümüzdeki yıllarda bunun altına düşülmeyecek”* demesi de tekellerin iştahını kabartıyor. Alman Silahlı Kuvvetleri “Bundeswehr”in verilerine göre binden fazla Alman şirketi ordunun “savunma tedarikçisi” olarak kayıt altında. 300’e yakın şirket ise “Alman savunma sanayisinin çekirdeğini” oluşturuyor.
Ayrıca adını duyduğumuzda savaş sanayisi ile hiçbir bağlantı kurulmayan onlarca şirket, tekel var. Örneğin Volkswagen tekeli. “MAN”, “Scania”, “Navistar” ve “VW Nutzfahrzeuge” markalarıyla onlarca ülkeye askeri araç satıyor. Tabi bu arada VW tekelinin, faşist Hitler döneminde sendikaların mal varlıklarına el konularak kurulduğunu da hatırlatmakta fayda var!
Veya son haftalarda çıkaracağı işçileri Rheinmetall’e devreden Continental. Dünya otomobil yan sanayisinin üçüncü devi olan bu Alman şirket aynı zamanda ciddi bir savaş aracı tedarikçisi şirket konumunda. Ama Continental aynı zamanda personel ve bakım hizmetleri de sunuyor. 1933 başında iktidarın faşist NSDAP’ye devredilmesinden sonra Continental’in bütün yönetim kurulu ve ikinci sıra yönetim kademesi toplu olarak NSDAP’ye üye oldular. İlerleyen aylarda Denetleme Kurulundaki tüm Yahudi kökenliler istifaya zorlandı ve 1933 sonunda şirket yönetimi tanıtım broşüründe, “Hıristiyan ve tamamen Alman bir şirket” olduğunun propagandasını yapıyordu.
Avrupa’nın en büyük havayolu şirketi Lufthansa birkaç hafta önce “Almanya ve diğer müttefik ülkelerde askeri hava araçlarının bakım vd. hizmetlerini üstleneceğini” ilan etti. Lufthansa’nın faşizm ve savaş dönemindeki rolü de küçümsenmeyecek derece önemli. En azından 10 bin esir işçi çalıştırdığı belgelenmesine karşın Lufthansa bir kişiye dahi tazminat ödemeyen Alman şirketlerinden biri.
Son birkaç yıldır hidrojenle çalışan motorların seri üretimine geçme hamlesiyle gündeme giren “Deutz AG”, temmuz başında silah sanayisine gireceğini ilan etti. Deutz AG şefi Sebastian Schulte, Kölner Stadt-Anzeiger gazetesine verdiği demeçte, “Gelişmek için elbette başka alanlara da bakıyoruz, bunlardan biri de savunma alanı. Burada belirleyici faktör var olan uzmanlıktan yararlanabilmek ve söz konusu teknolojiye aşina olmaktır” dedi. Deutz AG, orta vadede tekerlekli tanklar, zırhlı personel taşıyıcılar ve ikmal araçları için motor tedarik etmek istiyor. Ayrıca askeri hastaneler batarya depolama sistemleri de üretmek istiyor.
Yaklaşık 160 yıllık bir geçmişi olan “Deutz AG”, 1938 yılında değişik firmalarla birleşerek “Klöckner-Humboldt-Deutz AG” (KHD) olarak kurulmuş ve derhal savaş araçları üretim alanına girmişti. 1942 yılında “örnek savaş şirketi” olarak ödüllendirilen KHD’de, savaş yıllarında binlerce esir zorla çalıştırıldı. En son araştırmalarda KHD’nin fabrikalarında çalışanların yüzde 40’ının esir işçi olduğu belirlenmişti.
EKMEĞİMİZE DOKUNMALARINA İZİN VERMEYELİM!
Boris Pistorius, savaş bakanlığına atandıktan sonra yaptığı ilk konuşmasında Almanya’nın “savaşma yeteneği ve becerisinin” (“Kriegstüchtigkeit”, “Kriegsfähigkeit”) geliştirmesi gerektiğini söyledi. Bu sözler savaş yanlısı sermaye medyasında defalarca tekrarlanırken değişik politikacılar bazı “uzmanlar”, herkesin daha fazla fedakârlık göstermesinin kaçınılmaz olduğunu söylemeye başladılar.
İkinci devlet televizyonu ZDF’te 22 Şubat 2024’te yayınlanan “Maybrit Illner” isimli talk şov programında FDP Genel Başkanı ve Federal Maliye Bakanı Christian Lindner, askeri harcamaların artması için sosyal harcamaların üç yıl boyunca dondurulması gerektiğini söyledi. Onun gerisinde kalmak istemeyen “ifo” Ekonomi Araştırma Enstitüsü Başkanı Clemens Fuest, o güne kadar kimsenin söylemeye cesaret edemediği bir tarzda şunları söyledi: “Top ve tereyağı – mümkün olsaydı bu güzel olurdu. Ama bu ancak süt ve bal ülkesinde mümkün olur. Bu mümkün değil. Tereyağı olmasa olur ama top olmadan olmaz.”
Faşist Hitler’in yardımcısı olan Rudolf Heß’in 11 Ekim 1936’da yaptığı konuşma** Fuest’ün konuşmasını andırıyor: “Gerekirse gelecekte biraz daha az yağ, biraz daha az domuz eti, biraz daha az yumurta yemeye hazırız. […] Sonuç olarak tasarruf ettiğimiz dövizin yeniden silahlanmaya gideceğini biliyoruz. Bugün de parolamız tereyağı yerine top olacak.”
Gazetemizi hazırlarken koalisyon partileri, 2025 Federal Bütçe taslağını hazırlamış ve 17 Temmuz’da Bakanlar Kuruluna sunacaklardı. Bütçe taslağı yaz sonrası Federal Parlamento da tartışmaya açılacak. Bütçenin hangi kaleminin ne kadar artacağı ve kesileceği henüz kesinleşmese de kesin olan şu: Savaş ve silahlanma için en geniş halk kesimlerinin sosyal hakları gasp edilecek. Bunu da ancak bir “sıcak sonbahar” ile engelleyebiliriz.
* NATO, 2002 yılında ilk kez üye ülkelerin savunma bütçelerinin GSMH’nin yüzde 2 düzeyinde olmasını kararlaştırmıştı. Bu rakam “üye ülkeler arası karşılaştırmayı basitleştirme ve adil olmasını sağlama” adına belirlendi. 20214 yılında yapılan NATO zirvesinde karar pekiştirildi ve üye ülkeler buna uymaya çağrıldı. Federal Almanya’nın savunma bütçesi 1953 – 1991 arası yıllarda yüzde 2’nin çok üzerinde oldu. Bazı yıllar bu oran yüzde 4,9’a kadar yükseldi. İki Almanya’nın birleştirilmesinden sonra bu oran sürekli yüzde 2’nin altında gerçekleşti.
** Rudolf Heß’in 11 Ekim 1936’da yaptığı konuşmanın orijinali: “Und wir sind bereit, auch künftig, wenn notwendig, mal etwas weniger Fett, etwas weniger Schweinefleisch, ein paar Eier weniger zu verzehren. […] Wir wissen, dass die Devisen, die wir dadurch sparen, der Aufrüstung zugutekommen. Auch heute gilt die Parole: Kanonen statt Butter.”