Federal İçişleri Bakanlığı, bütün tepkilere rağmen 21 Eylül’de göçmen gençleri hedef haline getiren “Kayıp” afiş kampanyasını başlatacağını ilan etti. Radikal İslam ile mücadele adı altında başlatılacak kampanyaya ilk önce destek veren İslami örgütler sonradan desteklerini geri çektiler. Peki, ebeveynleri Müslüman bir ülkeden gelen milyonlarca genci zan altında bırakacak olan bu kampanyanın gerçek amacı ne?
Federal İçişleri Bakanlığı’nın, “radikal İslam”la mücadele adı altında 21 Eylül’de başlatmayı planladığı “Kayıp/Vermisst” kampanyası kamuoyunda geniş bir tepki topladı. Ancak bakanlık buna rağmen kampanyadan geri adım atma niyetinde olmadığını bir basın açıklamasıyla kamuoyuna duyurarak, birçok kente asılacak afişlerle, radikal dinci örgütlerle bağlantı içerisine girdiğinden şüphe edilen gençleri ihbar etme kampanyasını sürdüreceğini açıkladı.
Radikal dincilerin ve terör eylemlerinin gerekçe gösterilerek, Müslüman ülkelerden gelen göçmenleri ve onların çocuklarını “potansiyel suçlu” ya da “uyuyan teröristler” gösterme ve bunun üzerinden kazanılmış temel hak ve özgürlüklerde kısıtlama politikası yeni değil. 11 Eylül saldırısından bu yana pek çok demokratik hak bu gerekçeyle budandı, yerli ve göçmenler arasındaki ilişkiler bundan zarar gördü.
YENİ TEHLİKE: SALAFİSTLER
Bütün bunlar kimi zaman Kaplancılar kimi zaman El Kaide’ciler, kimi zaman ise çoğunlukla arkasında Almanya’nın ve diğer ülkelerin istihbarat örgütlerinin olduğu çeşitli “hücreler” üzerinden yürütülen propagandalarla sağlandı. Şimdilerde ise merkezi Mısır’da olan Salafistler kullanılıyor. Afiş kampanyasının gerekçeli metninde daha çok bu örgüt işaret ediliyor. Uzun yıllar Almanya’da tehlikeli örgütler listesinde sayılmayan Salafistler, parasız Almanca Kuran-ı Kerim dağıtma eylemleri ve bir kaç yerde polis ve ırkçılarla yaşanan çatışmalar ve gerilimlerle dikkatleri üzerine topladı. Daha doğrusu içindeki ve dışındaki istihbarat elemanları sayesinde bu hale getirildiler. Böylece, Mısır’da “Arap Baharı”na katılan, bu nedenle de Avrupa ülkeleri tarafından desteklenen ülkenin ikinci büyük partisi Nur Partisi’nin Almanya’daki uzantıları “tehlikeli” ilan edildi. Yaratılan bu tehlike üzerinden şimdi kent merkezlerine, üzerinde göçmen gençlerin resimlerinin olduğu, boy boy “Kayıp” yazılı afişler asılacak. Böylece din farkı nedeniyle önyargılar yeniden gerilecek, göçmenler ve onların çocukları “potansiyel suçlu” ilan edilecek.
RADİKALLERİ BULMAK İÇİN AFİŞE GEREK VAR MI?
Hiç şüphe yok ki, şiddet ve terör aracılığıyla ortaçağ karanlığını hakim kılmak isteyen radikal dinci siyasal akımlara hoşgörüyle yaklaşılmasını kimse savunmuyor. Ancak, yapılacak afiş kampanyasıyla bir tek radikal dincinin yakalanmayacağı da ortadadır. Çünkü bu ülkede kurulu bulunan pek çok istihbarat örgütü zaten hangi radikal dincinin ne zaman nerede ne yaptığını yeterince biliyor. Her yıl açıklanan istihbarat raporlarında bunlarla ilgili bilgilere de yer verilmektedir.
Dolayısıyla, gerçek amaç eğer “güvenlik” ise bu kadar gürültü çıkarılmadan, böylesine bir kampanya başlatılmadan da radikal dincilikle mücadele edilebilir.
Keza, büyük tehlike olarak görülen çevrelerin Almanya’da ciddi bir eylemde bulunmadığı düşünüldüğünde, ülkede gözle görülebilir büyük bir tehlikenin olmadığı da söylenebilir.
AMAÇ KORKULARI DİRİ TUTMAK, ÖNYARGILARI KÖRÜKLEMEK
O halde geriye kampanyanın asıl amacının etnik ve dini köken farklılıkları üzerinden işlenen önyargı ve korku politikasını diri tutmak kalıyor. Uzun yıllardır İslam teması üzerinden yürütülen ideolojik propaganda, bu kez afiş haline dönüştürülerek, asıl olarak Alman halkı arasında İslam ülkelerinden gelen göçmenlerle bir arada yaşama duygusunu zedelemeyi öngörüyor.
Dolayısıyla, kampanyanın kendisi uyum sürecine önemli derecede zararlar verecek, Müslüman ülkelerden gelen göçmenler arasında bu ülkeye ait olmama, kabullenmeme duygusunu pekiştirecektir. Bu nedenle de öncelikli olarak Alman halkı ve kurumları arasında bu ayrımcı kampanyaya karşı tepkinin gelişmesi büyük önem taşıyor. İlk tepkilere bakıldığına, kampanyanın baş kahramanı İçişleri Bakanı Friedrich’in işinin kolay olmadığı anlaşılıyor. Göçmenler cephesinden uygun biçimlerde bu tepkilere verilecek desteklerle bunun tersine dönmesini sağlamak mümkün olabilir. (YH)
İslami dernekler neden vazgeçti?
Bu ayrımcı kampanyanın öncekilerden en önemli farkı, İçişleri Bakanlığı’nın “güvenlik partnerleri” olan DİTİB, İKM, ZDM, IGBD ve AABF’nin de ilk önce plana destek vermesidir.
Çünkü kampanya durup dururken, bir anda ortaya çıkmamış, sözkonusu örgütlerle yapılan “Önleyici Zirve”den (Präventionsgipfel) sonra imzalanan “Güvenlik Partnerliği İnisiyatifi” (Initiative Sicherheitpartnerschaft) aracılığıyla gündme gelmiştir.
Örgütlerin onayını aldıktan sonra afiş çalışması başlatan bakanlık bunları kamuoyuna ilan ettikten sonra, AABF dışındaki örgütler ortak bir açıklamayla kampanyaya tepki gösterdiler ve sözkonusu “Güvenlik Partnerliği İnisiyatifi”nden çekildiklerini açıkladılar. AABF ise kampanyanın her aşamasında örgütlerin bilgilendirildiğini, bu nedenle imzalarını geri çekmelerinin sözkonusu olmadığı belirterek, “Afiş” kampanyasını radikal dincilikle mücadele adına selamladıklarını bildirdiler.
İslam Zirvesi’nin kurulmasından bu yana devletin güvenlik politikalarına tam destek veren sözkonusu İslami örgütlerin bu kez son anda imzalarını geri çekmeleri asıl olarak, bu denli ayrımcı, hedef gösterici bir kampanyayı taban karşısında savunamayacaklarından kaynaklanıyor. Çünkü, DİTİB Başkanı Ali Dere’nin de basın toplantısında söylediği gibi, güvenlik adı altında her türden yardım, -yani cemaat içindeki ya da etrafındaki radikallerin polise bildirilmesi vb.- eksiksiz olarak yerine getirildi ve bundan sonra da getirilmeye de devam edilecek. Yani, sorun sözkonusu örgütlerin güvenlik çerçevesinde birlikte çalışmayı reddetmeleri değil, kampanyayla işin çığırından çıkarılması olarak görünüyor.
Bu nedenle sözkonusu örgütlerin göstermiş oldukları tepkiler samimiyetten uzak, ikiyüzlücedir. (YH)
DİDF: ‘Afiş’ kampanyası durdurulmalı
Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF) Yönetim Kurulu, Federal İçişleri Bakanlığı ile onun “güvenlik partnerleri” İslami örgütler arasında yapılan görüşmeler sonrasında hazırlanan “Kayıp/Vermisst” afişlerinin ülkede yaşayan farklı ulus ve inançlardan emekçiler arasındaki önyargıları daha da artıracağına dikkat çekerek, kampanyanın durdurulmasını talep etti.
DİDF Yönetim Kurulu tarafından konuyla ilgili yapılan yazılı açıklamada; “11 Eylül saldırısından bu yana göreve gelen pek çok içişleri bakanı gibi Hans-Peter Friedrich de, göreve geldiği günden beri Müslüman inancından gelen göçmenlere yönelik önyargıları arttıran, kuşkuları derinleştiren, zanlı haline getiren bir anlayışı hakim kılarak, göçmenlerin kendisini bu ülkeye ait hissetmelerini engellemeye çalışıyor. Friedrich, bir süre önce Müslüman ülkelerinden gelen göçmen gençlerin yarısının şiddete yatkın olduğunu, hem de bilimsel bir raporu bilinçli olarak çarpıtarak, kamuoyuna yalan söylemişti. Şimdi de “Kayıp” afişiyle Müslüman kökenli gençler potansiyel terörist olarak ilan edilerek, halktan, şüphelendikleri göçmenleri güvenlik birimlerine ihbar etmeleri isteniyor.
Bakanlığın Müslüman inancından gelen göçmenleri, özellikle gençleri, potansiyel tehlike olarak gösterip afişe etmesi, açıktır ki göçmen gençler arasında bu ülkeyle ait olma duygusunu ve bilincini zedeleyecek, onları Alman toplumundan uzaklaştıracaktır. Bu nedenle, Eylül ayı ortalarında başlatılacağı ilan edilen kampanya açıkça göçmenlerin bu ülkeye ait olmasını istemeyen bir anlayışın ürünüdür ve bu nedenle derhal durdurulmalıdır” denildi.
SADECE BAKANLIK SUÇLU DEĞİL
İçişleri Bakanlığı ile birlikte “Güvenlik Partnerliği İnisiyatifi” (Initiative Sicherheitpartnerschaft) kuran, terörle mücadele adı altında “Önleyici Zirve” (Präventionsgipfel”de buluşan ve “Kayıp” kampanyasından daha başından ortak olan İslami örgütleri de eleştiren DİDF, “Bu ülkede hükümetlerin göçmenler ve Müslümanların sorunlarına ‘güvenlik’ çerçevesinde yaklaştığı, bu temelde zirveler yaptığı, inisiyatifler geliştirdiğini biliniyor. Sözkonusu örgütler de bu zirvelere katılarak bu politikanın parçası haline gelmişlerdir. Nihayetinde, kendilerine verilen görevi sevinerek üstlenen örgütlerin tutumu gelinen aşamada göçmen gençlerin afişe edilmesine kadar varmıştır. Bu nedenle, daha başından bu kampanyadan haberdar olan, onay veren İslami örgütlerin sonradan kampanyaya gösterdikleri tepkiler, halka karşı samimiyetsizliğin bir göstergesidir. Kapalı kapılar arkasında hükümetle ve ona bağlı güvenlik birimleriyle tam bir işbirliği sözü veren, bunun gereklerini yerine getiren örgütlerin şimdi çıkıp kampanyadan çekildiklerini açıklamaları düşündürücüdür” denildi.
DİDF Yönetim Kurulu tarafından yapılan açıklamada devamla, “Yerli-göçmen, Hıristiyan-Müslüman kökenli emekçiler, gençler arasında önyargıları körüklemeye yönelik bu güvenlik anlayışı derhal son bulmalıdır. Hükümet ve onun güvenlik birimleri bu ülkede yaşayan farklı inançlardan göçmenlerin sorunlarına ‘güvenlik’ anlayışıyla baktığı sürece benzer kampanyaların açılması bizleri şaşırtmayacaktır. Çünkü, anlayışın kendisi başından itibaren sakıncalıdır. Bütün bunlardan ötürü, ‘Kayıp’ kampanyasına ve göçmenleri potansiyel suçlu gösteren bu türden kampanyalara derhal son verilmeli, onun yerine gerçekten yerli ve göçmenlerin yakınlaşmasını sağlayan girişimler hayata geçirilmelidir” denildi.