Written by 15:00 HABERLER

Bir işçi önderi İsmail Kahraman

ALİ ÇARMAN

Türkiyeli işçilerin Almanya’ya getirilişlerinin üzerinden 60 yıl geçti. Gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin işçileri; “misafir-yabancı” diye etiketlendirilip ayrımcılığı-dışlamayı içeren politikaları, onları sürekli ikilemde (ülkeye dönme-Almanya’da kalma) bıraksa da, toplumsal yasaların doğallığı giderek ağır bastı.

Almanya’da hayat misafirlikten kalıcılığa dönüştü. En ağır ve zor işlerde çalıştırılan göçmen işçiler için Almanya artık yeni bir yurt oldu. Yıllar sonra Almanya nihayet bir göçmen ülkesi olduğunu kabul ederek, kısmi düzenlemelere gitti.

Bugün Almanya’da 2 milyon 800 bin Türkiye kökenli yaşıyor ve önemli bir kesimi (750 bin), Alman vatandaşlığına geçmiş durumda. Almanya’da doğmuş, okumuş, meslek eğitimi almış Türkiye kökenli gençler bütün meslek dallarında iş güç sahibi oldular. Ve birinci kuşak işçilerden 4.kuşak genç nesillere gelindi.

Onların hikayesi 60 yıl önce Sirkeci garında umutlarını valizlere doldurup kara trene adım atmalarıyla başladı. İşte onlar arasında bir işçi önderi ve sendikacı kimliğiyle öne çıkan İsmail Kahraman ‚elveda hayat‘ dedi.

NİĞDE’DEN STUTTGART’A UZANAN YOLCULUK

İsmail Kahraman 12 Temmuz 1939 tarihinde Niğde’de doğdu. 1965 yılında İş ve İşçi Bulma Kurumu üzerinden yapmış olduğu başvuru ve her sohbetimizde biraz kızarak söz ettiği tepeden tırnağa Alman doktor kontrollüğünde geçmesi sonrası 1965 Temmuz’unda Almanya/Ulm’a geldi.

Klöckner-Humboldt-Deutz AG Magirus şirketinde 3 yıl metal işçisi olarak çalıştı. Okumaya özel ilgili bir işçi olarak sürekli kendini geliştirdi. IG Metall Sendikası’nın seminerlerine katılarak Frankfurt’ta bulunan Goethe Üniversitesi Çalışma Akademisi’ne katılmayı kazandı.

Sendika okulu eğitimini tamamladıktan sonra kısa bir süre Duisburg Mannesmann fabrikasında tercüman olarak çalıştı. Türkçe ve Almanca’nın bütün inceliklerini-zenginliklerini bilmesine rağmen sadece tercüman olarak kalmak istemiyordu.

Stuttgart’ta 1971 yılında sendika sekreteri olarak çalışmaya başladı. Böylece neredeyse bütün eyalette düzenlenen işçi eylemleri, grevleri ve toplantılarına katıldı. Grevdeki işçiler için şiirler ve makaleler yazdı. Kendi evinde ailece hazırladıkları pankartları işçilere götürdü.

CAN YÜCEL’E GÖNDERİLEN ÇOCUK SELAMI

İsmail Kahraman her ne kadar Almanya’da bulunsa da Türkiye’deki özgürlük-demokrasi-barış mücadelesine uzak durmadı. 1971 darbesiyle aydınlar ve ilericiler cezaevlerine doldurulmuş ve edebiyatımızın önemli isimlerinden Can Yücel de Adana kapalı cezaevindeydi. Bir sohbetimizde: „Bir şeyler yapmam gerekiyordu. Öylece oturup bekleyemezdik. Kızım Zeynep iki yaşında idi. Can Yücel’in yanında olduğumuzu ifade eden mektubu kaleme alırken kızım elini kağıdın üzerine koydu. Ben de hemen elini çizip sevgili Can Yücel’e gönderdim. Kızım Zeynep’in el çizimi daha sonra Yücel’in bir kitabında yayımlandı.

Sendikaların kapısına kilit vurup, sendikacıları ve işçi önderlerini tutuklayan 12 Eylül darbecilerine karşı da, her işçi toplantısında yaşananlara dikkat çekip imza topladı. 1982’de ‚cunta anayasasına hayır‘ adı altında sendika binasında düzenlenen gecede aktif görev aldı.

Demokrasiden yana göstermiş olduğu kararlılık ve çalışmalar üzerine konsolosluktan bir davet/tehdit mektubu aldı. İsmail Kahraman’ın Stuttgart Başkonsolosluğu’na cevaben yazmış olduğu mektup, Prof. Server Tanilli tarafından gazetede yayınlandı.

O, işçileri, ‚gel deyince gelecek, git deyince gidecek‘ birer kul ya da köle olarak gören anlayışa karşı her zaman kararlı bir duruş sergileyen bir işçi önderi oldu.

BİR ELİN NESİ İKİ ELİN SESİ VAR

Yetmişli yıllarda sendikacı olanların iş hayatları oldukça hareketli geçmektedir. İşçiler mektuplar gönderip İsmail Kahraman’dan bilgi ve yardım isterler. 5 Mayıs 1971’de bu mektuplardan birine verilen Almanca-Türkçe cevaba bakalım:

‘‘Binlerce kilometre öteden geldin Almanya’ya. Hoş geldin diyelim. Kimsin sen? Niçin geldin? İşçisin, emeğini satmaya geldin. Bunu biliyorsun. Öyleyse aramızda fark yok. Biz de işçiyiz, sen de işçisin, hepimiz işçiyiz! Biz işçilerin haklarını savunan öz örgütümüzün adı Türkiye’de sendika, Almanya’da ise Gewerkschaft’tır.

Sendikaların temelinde kardeşlik, eşitlik, insancıllık vardır. Kısacası; erdemli, güzel bir toplum düzeyine ulaşmak için vakit kaybetmeden birlik olalım! Bir elin nesi var? İki elin sesi var!‘‘

Almanya işçi sınıfı tarihinde önemli bir yeri olan 35 saatlik iş haftası mücadelesinde de İsmail Kahraman, kendisi gibi sendikacı olup IG Metall genel yönetiminde bulunan Yılmaz Karahasan’la birlikte Suttgart ve çevresinde grevden greve koşuşturanlar arasındadır.

İŞÇİ TİTİZLİĞİ VE DİSİPLİNİ

İsmail Kahraman ile tanışıklığımız 1993’de savaşa karşı düzenlenen bir barış yürüyüşünde oldu. Stuttgart DİDF derneğinde düzenlemiş olduğumuz bir söyleşiye Fakirt Baykurt ile birlikte katıldı ve bundan böyle çok iyi devam eden bir dostluk başladı.

DİDF Stuttgart lokalinde defalarca sendika eğitim toplantıları gerçekleştirip, düzenlenen kitap günlerinin müdavimi oldu. Güney Almanya’daki bütün DİDF derneklerinde sendika eğitim toplantıları yaparak işçilere örgütlü mücadelenin önemini anlattı.

Göçün 45. yılı nedeniyle düzenlemiş olduğumuz bir etkinlik için kaleme aldığı bir cümlelik yazı çok şeyi ifade ediyor: “Bizler sendikalarda örgütlendiğimiz gibi, demokratik kitle örgütleriyle de kucaklaşmış bulunuyoruz. Göçmenler olarak, buranın yerli halkı ve öteki göçmen halklarla; emekçilerle birlik ve beraberlik içinde olmamız gerektiğini sadece söylemiyor, aynı zamanda uygulamanın yaşamsal önemini kavramış bulunuyoruz. Yaşasın halkların kardeşliği!”

DİDF Gençlik’in Stuttgart’ta düzenlemiş olduğu gençlik kampında heyecan içinde gençlerle kol kola halaya durup; „Çocuklar sizin çalışmalarınızda bizim bir dönem FİDEF olarak sürdürmüş olduğumuz çalışmaları görüyorum“ demişti.

İ. Kahraman, 2004 yılında emekli olduktan sonra da köşesine çekilmedi. Gün oldu Köln, gün oldu Berlin’de düzenlenen işçi mitinglerine katıldı. Göçmen işçilere toplumsal hayatın bütün alanlarında hak eşitliği vermenin uyuma büyük katkı sağlayacağını hep dile getirdi.

HAYATI GÜZELLEŞTİRME KAVGASI

Bugün gelinen yerde kapitalizm kendine özgü bir göç olgusu yarattı. Farklı ülkelerden milyonlarca işçi şu ya da bu nedenle birarada yaşamakta ve üretimde bulunmakta.

Bunun için İsmail abimiz hiç bir zaman kendini gurbetçi veya yabancı olarak görmedi. Hatta böylesi durumlarda öfkelenir, dayanamayıp kalkıp söz alır ve uzun uzun düşüncelerini anlatırdı.

“Ölüm yaşamın kanunudur” diye bir söz var. İşçi sınıfı haklarının tavizsiz bir savunucusu olan İsmail Kahraman 19 Aralık 2020 akşamı hayata gözlerini kapadı. Anadolu bozkırında başlayan hayat yolculuğu Stuttgart’ta son buldu.

Pandemi nedeniyle 23 Aralık’ta düzenlenen sade bir törenle Stuttgart Hauptfriedhof’ta toprağa emanet edildi.

Bir emek dostu, insanlık sevdalısı İsmail Kahraman’ı gerçekten unutmayacağız! Yazımızı kendisinin Türkçeye kazandırdığı Heinrich Heine’nin dizeleriyle sonlandıralım:

“Yeni bir türkü, daha iyi bir türkü,

size dizeler yazmak istiyorum, ey dostlar!

Bu dünyada cenneti kuralım diyorum

Biz bu yeryüzünde cenneti.

Bizim ereğimiz bu yeryüzünde mutlu olmak

Gayrı esenlik içinde sıkıntısız sevinçli yaşamak;

Sömürmesinler tembel karınlar gayrı

Çalışkan ellerin ürettiği güzelim nimetleri.”

Heinrich Heine (Çeviren: İsmail Kahraman)

 

Close