Written by 08:31 uncategorized

Bir özür yeter mi?

Almanya tarihinde ilk kez ülke genelinde Neonaziler tarafından katledilen göçmenler için bir dakikalık saygı duruşu yapıldı. Devlet tarafından organize edilen, sendikalar ve işveren örgütleri arasında sağlanan anlaşmayla işyerlerine taşınan, okullara yayılan anma etkinliği elbette katillerin mahkum edilmesi, kurban yakınlarının acılarının paylaşılması açısından önemli bir mesaj. Peki ama bu bundan sonra yeni cinayetler, katliamlar olmaması için bu yeterli mi?

 

23 Şubat Perşembe günü başkent Berlin’deki Konser Salonu’nda Başbakan Angela Merkel’in 1200 seçilmiş davetli önünde ve ekranları başındaki milyonlarca insan karşısında, Almanya adına Neonazi terör örgütü tarafından katledilenlerin yakınlarından dilediği “özür” diğer gün hem Almanya hem de Türkiye basını tarafından büyük puntolarla yazıldı.
Ama Merkel’in dilediği “özür” can güvenliğinin sağlanmaması, canilerin ve onların arkasındaki resmi-gayri resmi güçlerin ortaya çıkarılmamasından ötürü değil, güvenlik güçlerinin öldürülenlere ve onların yakınlarına reva gördüğü uygulamalar yüzündendir.
Cinayeti açığa çıkarma adı altında güvenlik birimlerinin Nürnberg’de Şimşek Ailesi’ne, Dortmund’da Kubaşık Ailesi’ne, Kassel’de Yozgatlı Ailesi’ne yaptıkları suçlamaları, gece yarısı baskınları ya da öldürülen esnafların üzerine atılan “kriminel”, “uyuşturucu kaçakçısı”, “mafya üyesi” türünden suçlamaları insan okuyunca, duyunca öfkelenmeden edemiyor.
Zaten kurbanların yakınları da cinayetin Neonaziler tarafından yapıldığının ortaya çıkmasından hemen sonra yaptıkları açıklamalarda kendilerinin zan altında bırakılmasına karşı tepkilerini göstermişlerdi.
Bunların çok az bir bölümü 23 Şubat günü düzenlenen merkezi anma töreninde kurbanların yakınları tarafından da dile getirildi.

 

GENEL BİR ANLAYIŞIN SONUCU
Merkel’in özrü, güvenlik güçleri ve yargı, dolayısıyla devlet tarafından mağdurlara görülen revanın “affını” içeriyor. Yoksa, katillerin arkasında istihbarat örgütlerinin olması, olayın yeterince açığa çıkarılmaması ya da geç çıkarılmasıyla ilgili değildir.
Ne var ki, Merkel’in özür dilemesine neden olan kurbanlar ve kurbanların yakınlarına “kötü muamele” tekil bir durumu oluşturmuyor, genel bir anlayışın ifadesidir. Çünkü, bu muamele sadece bir-iki aileye değil, hepsine reva görülmüş, adeta tek bir el tarafından yönetilen süreç şeklinde işlemiştir. Benzer bir durum Köln’deki bombalama sırasında yaralanan insanlar için de geçerlidir.
Seri cinayetlerin ırkçı örgütler içindeki devlet ajanlarının bilgisi ve gözetimi altında işlenmesine rağmen katillerin ‚bir tesadüf‘ eseri ortaya çıkması ama buna rağmen soruşturmaların ırkçılık şüphesine yer vermeyip kurbanları şaibeli insanlarmış göstermesi hafife alınır bir ‚hata‘ değildir.

 

ÖZÜR GEÇİŞTİRME OLMASIN
12 yıl boyunda Hitler faşizmi tarafından yönetilen, Avrupa’yı birbirine katan, komşularına savaş açan Almanya, kabaca bakıldığında geçmişiyle cesaretle yüzleşen bir ülke imajı veriyor. Bu nedenle de genellikle pek çok ülkeye örnek olarak gösteriliyor.
Geçmişte yapılan katliamlar karşısında Almanya’nın özür dilemesi, diz çökmesi konusunda en unutulmaz olay Başbakan Willy Brandt’ın Varşova gettosuna giderek diz çökmesidir. Alman halkı adına Hitler faşizmi tarafından yapılan katliamlara karşı, Brandt’ın yine Alman halkı adına diz çökerek, özür dilemesi tarihsel misyon ve anlam açısından halen akıllardadır.
Benzer şekillerde, daha sonra da neonaziler tarafından işlenen cinayetler karşısında da “özür” mekanizması işletilerek, devletin yaşananlardan ders çıkardığı mesajı verilmeye çalışılmıştır. 29 Mart 1993’te Solingen’de Genç Ailesi’nin evinin neonaziler tarafından yakılarak 5 kişinin katledilmesi karşısında da Almanya’nın tavrı “özür” şeklinde olmuştu.
Her katliamdan sonra geleneksel olarak kurbanların anılması ve anıtlarının dikilmesi, bu tür olayların devamının gelmemesi yöneündeki dilek ve mesajlar elbette anlamlıdır. Ve Alman halkı içerisinde bu türden cinayetleri kınama, tavır alma, göçmenlerle bir arada yabancı düşmanlığına karşı çıkma eğilimi ve duygusuna da olumlu katkılar sunmaktadır. Ancak devletin ve yetkili makamların görevi sadece „özür mekanizmasını“ işletmek değildir; özür dilenen konularda bu özre uygun adımlar atılma ise özür, ‚kılıf olmaktan‘ öteye gidemeyecektir, ki bunun birçok örneği mevcuttur.
Olayı bütün yönleriyle aydınlatma, sorumlularının hesap vermesini sağlama tutumu gösterilmedikçe, tek başına özür dilemek, olayların üstüne vicdani bir kılıf geçirmekten başka bir anlam taşımayacaktır.
GERÇEK BİR HESAPLAŞMA ŞART
Bütün bunlardan ötürü ırkçı cinayetlerle gerçek anlamda hesaplaşma ancak bundan sonra yeni canların alıp götürülmesine engel olmaktan geçiyor. Bunun yolu da her türlü ırkçı ve yabancı düşmanı örgüt yasaklanması, yöneticilerinin cezalandırılması, bu türden örgütlere destek veren güvenlik görevlilerinin açığa alınmasından geçiyor. En önemlisi de elbette, devletin, partilerin ve basının ırkçılık ve yabancı düşmanlığını güçlendiren tutumlarından vazgeçmesi, köklü bir özeleştiride bulunması gerekiyor.
Son anmada ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına tepkinin, resmi törenleri aşarak işyerlerine, okullara ulaşması, ırkçılığa ve yabancı düşmanlığı durduracak en önemli gücün aynı fabrikada, aynı okulda birlikte saygı duruşunda bulunanlarda olduğunu gösteriyor. Kurbanlar için birleşen yürekler ve eller, ırkçılığa, yabancı düşmanlığına ve ayrımcılığa da karşı sımsıkı kenetlendiği zaman bu ülkede insanlık düşmanlarına yer olmadığı kendiliğinden görülecektir.

YÜCEL ÖZDEMİR

 

Çareyi ancak birlikte bulabiliriz

9 Aralık 2000’de Nürnberg’de katledilen ilk Türkiyeli esnaf olan Enver Şimşek’in kızı Semiye Şimşek, Berlin’deki törende yaptığı konuşmada, daha 14 yaşındayken babasının öldürüldüğünü belirterek, cinayetten sonra babasının zan altında bırakıldığını söyledi ve: “Şimdi biliyorum ki baban Neonaziler tarafından öldürüldü. Öfkemden nasıl sakin olabilirim? Babamın öldürülmesinden bu yana yaşananlardan sonra kendi kendime soruyorum, bu ülke benim evim mi?” diye tepkisini gösterdi.
Şimşek konuşmasını şu çağrıyla bitirdi: “Gelin aynı şeylerin başka insanların başına gelmesini engelleyelim. Bunu da ancak hep birlikte, beraber yapabiliriz” dedi.
4 Nisan 2006’da Dortmund’da öldürülen Mehmet Kubaşık’ın kızı Gamze Kubaşık ise yaptığı konuşmada, “Geleceğimiz için ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına birlikte karşı çıkalım” dedi. Son öldürülen Halil Yozgatlı’nın babası da anma etkinliğinden ötürü başbakan Merkel ve eski Cumhurbaşkanı Wulff’a teşekkür etti.
Resmi törenin yapıldığı Gendarmen-markt’ta bir grup “Irkçılığa Hayır” pankartı açtı.
KÖLN’DE SAYGI DURUŞU
Öte yandan neonazi grubun bombalı saldırı düzenlediği Köln’de de bir anma etkinliği yapıldı. DGB binası önünde yapılan anma törenine belediye temsilcileri, çeşitli partilerin yöneticileri ve göçmen örgütlerinin temsilcileri katıldı. Köln’ün Keup Caddesi’ne ırkçı terör örgütü tarafından düzenlenen bombalı saldırıda çok sayıda kişi yaralanmıştı. (YH)

 

 

İşyerlerinde ırkçılığa karşı saygı duruşu

Almanya genelinde ilk kez ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı düzenlenen saygı duruşu sadece resmi düzeyde kalmadı. Alman Sendikalar Birliği (DGB) ve Alman İşverenler Birliği’nin (BDI) ortak çağrısıyla aynı gün pek çok işletmede, saat 12.00’de bir dakikalık saygı duruşu yapıldı. Ayrıca okullarda da aynı şekilde saygı duruşu töreni düzenlendi. DGB tarafından verilen bilgiye göre, Deutsche Telekom, Deutsche Bahn, Volkswagen, Ford, Daimler gibi büyük işletmelerde bir dakikalık saygı duruşu yapıldı.
Sendika tarafından verilen bilgiye göre aynı gün Berlin, Frankfurt, Hannover, Hamburg, Osnabrück, Göttingen, Gießen ve Lüneburg kentlerinde, toplu taşıma araçları saat 12.00’de 1 dakika durdu.
Berlin-Brandenburg ve Bavyera radyoları da yayınlarını bir dakika durdurdu. (YH)

Close