Written by 12:48 Allgemein

Birleşmeden Doğu’ya yoksulluk düştü

İki Almanya’nın birleşmesinin üzerinden 22 yıl geçmesinde rağmen Doğu’daki emekçilerin sürüklendiği işsizlik ve yoksulluk devam ediyor. Birleşme öncesinde işsizlik, yoksulluk bilmeyenler, yıllardır kaderine terk edilmiş durumda. Devlet yetkililerinin her 3 Ekim’de verdikleri mesajlar ise boş sözlerden öteye geçmiyor.

 

3 Ekim’de Münih’te düzenlenen resmi törende iki Almanya’nın birleşmesinin 22. yılı kutlandı. Cumhurbaşkanı, Federal Eyaletler Konseyi Başkanı, Meclis Başkanı. Başbakan ve diğer pek çok devlet temsilcisinin hazır bulunduğu Opera Salonu’nda yapılan törende, iki Almanya’nın kazananlar ve kaybedenleri meselesine  hiç kimse girmedi. İki ülkenin birleşmesinden geriye büyük bir sosyal uçurumun kaldığı, ülke genelinde yüksek olan fakirlik oranın bölgede çok daha yüksek oluşu bugün de varlığını sürdürüyor.

Bu durum Federal İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan “Almanların Birleşmesinin Durumu” başlıklı rapora Berlin Duvarı’nın yıkılmasının 23, iki Almanya’nın resmi olarak birleşmesinin üzerinden 22 yıl geçmesine rağmen Doğu ve Batı arasında derin bir sosyal ayrımın devam ettiğine dikkat çekiliyor. Sosyal açıdan ayrım yıldan yıla azalma yerine derinleşiyor.

 

ZENGİN ÜLKENİN YOKSUL DOĞU’SU

Bakanlık tarafından hazırlatılan rapora göre Doğu ila Batı arasındaki sosyal farklılıklar kendisini şu şekilde ortaya koyuyor:

– 2011’de Doğu Almanya’da kişi başına düşen  gayri safi milli hasıla Batı Almanya’dakilere düşen oranın yüzde 71’i kadar. Bu miktar bir önceki yıl yüzde 73 idi.

– Merkezi Köln’de bulunan Alman Ekonomi Enstitüsü’nün rakamlarına göre bu yılın ilk yarısında Doğu Almanya’da ekonomide yüzde 0.5 büyüme olurken, aynı süre içerisinde Batı Almanya’da büyüme oranı yüzde 1.2 olarak tespit edildi.

– Doğu Almanya’daki hane geliri Batı Almanya’daki ortalama hane gelirinden beşte bir daha az.

– Doğu Almanya’daki eyaletlerde alım gücü Batı Eyaletleri ortalamasına göre yüzde 16 daha az.

– 1990-2008 yılları arasında Doğu Almanya’nın nüfusu yüzde 11.7 azaldı ve bu trend önümüzdeki yıllarda da devam edecek.

– Bölgenin demografik yapısı sadece göç etmekle değişmiyor, aynı zamanda yaşlanmayla da değişiyor. 2008 yılında Doğu’da 65 yaşın üzerinde olanlarını oranı yüzde 23 iken, bu oranın 2030 yılında yüzde 35’e çıkması tahmin ediliyor. Bu tarihte çalışabilir nüfus oranı yüzde 62’den yüzde 51’e düşecek.

– Doğu Almanya’da işsizlik en düşük dönemini yaşadığı halde Batı Almanya’dakinin iki katı. Doğu’da işsizliğin ve yoksulluğun en yüksek olduğu kentlerin başında Magdeburg ve Leipzig geliyor.

– Benzer bir tablo yoksullukta da söz konusu. Almanya’da ortalama nüfusun yüzde 15’i yoksulluk içerisinde yaşarken, bu oran Doğu Almanya’daki eyaletlerde ortalama olarak yüzde 19.5. Başka bir değişle Doğu’da yaşayan her 5 kişiden birisi yoksulluk sınırında yaşamını sürdürüyor.

– Doğu ve Batı Almanya’da emekli maaşları da çok farklı. Bu nedenle Doğu Almanya’daki yaşlıların büyük bir bölümü yoksulluk içerisinde yaşıyor.

 

BÖLÜNME DEVAM EDİYOR

Veriler, Doğu Almanya ile Batı Almanya arasındaki sosyal uçurumu yeterince ortaya koyuyor. Başta Doğu Almanya olmak üzere Doğu Avrupa’da halk demokrasileriyle yönetilen ülkelerin çoğunda bugün ekonomik-sosyal durum eskiye göre çok daha kötü durumda. Ama buna rağmen her birleşme gününde sermaye basını ve politikacıları çıkıp, birleşmenin Doğu’da refahı nasıl yükselttiğinden dem vuruyorlar. Halbuki, devlet tarafından hazırlanan resmi verilerin kendisi bile bunun gerçeği ifade etmediğini, sosyal açıdan bölünmüşlüğün devam ettiğini ve makasın giderek daha fazla açıldığını ortaya koyuyor. Bu derinleşmenin elbette ülke genelindeki derinleşmeyle de yakından bağlantısı bulunuyor.

Bütün bunlar, Doğu ve Batı Almanya’daki emekçilerin daha fazla güç birliği yaparak mevcut sorunların üstesinden gelmesinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. (YH)

 

Doğu Almanya nasıl talan edilmişti..?

 

9 Kasım 1989’da Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin (DDR) geleceği henüz netlik kazanmamıştı. Bilinen tek şey 40 yıl önce kurulan ülkede artık her şeyin temelden değişeceğiydi. Daha henüz devlet bürokrasisinin ayak ve  devlet güvenlik güçlerinin işlemekteydi. Bu dönem DDR’nin içinde geniş bir kesim “kapitalizm ve sosyalizm arasında üçüncü yol” arayışı içindeydiler. Bütün örgütlerin, komisyonların ve yerel komitelerin yer aldığı, “Yuvarlak Masa” ikinci bir hükümet gibi çalışıyordu.

Yuvarlak Masa’nın görevlendirdiği bir komisyon ise “üçüncü yola girmek için DDR mülkiyetinin, DDR vatandaşları arasında paylaştırılmasının gerektiği” sonucuna varmıştı. Hazırlanan “plan” 12 Şubat 1990’da dönemin Modrow hükümetine, “uygulamaya konulmak üzere” verilmişti. Bu plana göre oluşturulacak bir kurum, DDR mülkiyetini koruyacak ve herkesin eşit faydalanmasını sağlayacaktı.

1 Mart 1990’da ise DDR Bakanlar Konseyi, “Halk malının güvenceye alınması için bir komisyon” kurulmasına karar verdi. 18 Mayıs 1990’da çıkartılan yasayla hazırlıklar tamamlandı ve 17 Haziran 1990’da “Treuhandanstalt” resmen göreve başladı.

Bununla birlikte DDR’nin 4 milyon emekçinin çalıştığı 8 bin 500 endüstriyel üretim yapan işletmesi, 25 bin dükkan, mağaza vb. perakende satış merkezi, 7 bin 500 otel ve restoran ve 1,7 milyon hektar tarım arazisi “Treuhandanstalt”a devredildi. “Treuhandanstalt”ın ilk başkanı Peter Moreth, yaptığı ilk değerlendirmede “DDR devleti ve halkına ait olan mal varlığın maddi değeri 1,8 trilyon DM dolayındadır” diyordu.

İki Almanya’nın birleştirileceği kesinleştiği andan itibaren Batı Almanya değişik yöntemlerle “Treuhandanstalt”ı kendi adamlarını yerleştirmeye başladı. Batı’da devlet demiryollarının özelleştirilmesini hazırlayan Reiner Maria Gohlke, 16 Temmuz 1990’da Treuhandanstalt’ın başkanlığına getirildi. Bir ay sonra görevini Detlev Karsten Rohwedder’e devretti. 3 Ekim 1990’da, iki Almanya’nın birleştirilmesinden sonra Rohwedder, yaptığı bir değerlendirmede, “Yeni eyaletlerdeki kamu malının değeri 600 milyar DM dolayında” diyordu.

Batı Alman sermayesinin eski DDR’yi talan edilmesinin yolu yöntemi açılmıştı. Ve bütün bunlar “köhne endüstriyi yeniden yapılandırma” adına yapılıyordu.  Fabrikaların hızla kapatılmasına, neredeyse her gün binlerce işçinin işsiz kalmasının “tehlikeli” olduğunu ve “beklenmedik tepkilere yol açabileceğini” hükümet rapor eden Rohwedder’e CDU/CSU/FDP hükümetinden çok sert tepkiler geliyordu. Daha henüz dağılmamış olan “Yuvarlak Masacılar” ise hayalini kurdukları “üçüncü yol” opsiyonu yerine “halk işletmelerinin talanı ve görülmemiş bir hızla halkın mülksüzleştirilmesi yaşandığını” bildiren açıklamalar yapıyorlardı.

1 Nisan 1991 günü RAF olaya noktayı koydu! Rohwedder’in RAF tarafından öldürülmesinin ardından bütün medya ayağa kalkıp Doğu Almanya’ya yönelik yaylım ateşine başladı. Yapılan propaganda da Rohwedder, “Doğu eyaletlerinin çıkarını gözeten, yeniden yapılanmayı ve sosyal piyasa ekonomisini kurmak için gecesini gündüzüne katan bir ulusal kahraman” olarak göklere çıkartılıyor ve  talana karşı gelenler, “çarkı geri döndürmek isteyen, demokrasi düşmanları” olarak hedefe konuluyordu.

Ardından göreve getirilen bir bankerin kızı olan Birgit Breuel, gideni aratmadı. Özelleştirmeler hızlandırıldı. Öyle ki alıcı bulmakta zorluk(!) çekilince “1 marklık” sembolik fiyatlarla dev fabrikaların batılı tekellere devredildi.

Bu süre içinde giderek artan skandallar nedeniyle hükümet Treuhandanstalt’ı 31 Aralık 1994 yılında dağıtma kararı aldı. Treuhandanstalt kapandıktan sonra 2,5 milyon Doğu Alman işsiz kalmış, bütün fabrikalar talan edilmiş, kooperatiflere ait toprakların yüzde 90’ına yakın bölümü “eski sahiplerine” devredilmişti.

Close