Almanya’nın en büyük eyaleti Kuzey Ren Vestfalya 13 Mayıs’ta erken seçimlere gidiyor. Sol Parti tarafından yeniden eyalet listesinin 9. sırasından aday gösterilen milletvekili ve DİDF Yönetim Kurulu Üyesi Özlem Alev Demirel, geçmiş dönem yapılan çalışmaları, seçim öncesinde yürütülecek kampanya ve öne çıkarılacak talepler konusunda Yeni Hayat’ın sorularını yanıtladı.
YÜCEL ÖZDEMİR
SPD-Yeşiller azınlık hükümetinin erken seçim kararı almasının amacı sırf salt çoğunluğu elde etmek mi yoksa arkasında başka planlar da var mı?
Başlıca hedef elbette çoğunluğu elde etmek. Çünkü azınlıkta kaldığı sürece hükümet istediği kararları alamadığı için başka bir partiden destek alması gerekiyordu. Bu doğal olarak hükümetin işine pek yaramıyordu. Bu anlamda, azınlık hükümeti kurulduğundan bu yana aslında erken seçim gündemdeydi. En son bütçe görüşmeleri bahane edilerek manevra yapıldı ve seçimlere gitme kararı alındı.
Karar verilmeden önce SPD ile Yeşiller, Sol Parti’nin sosyal alanlara ilişkin önerilerini dikkate almak yerine FDP ile pazarlığa oturdu. FDP, ilk iki turda uzlaşmaya yanaşmayınca, üçüncü oturum yapılmadan adeta erken seçim dayatıldı. Oysa herkes biliyordu ki SPD, Yeşiller ve FDP üçüncü oturuma kadar anlaşacaktı.
Sonuç itibariyle şunu söyleyebiliriz: SPD ve Yeşiller bizim ana talepler içinde yer alan sosyal bilete 2012’nin geride kalan dönemi için 35 milyon Euro daha fazla para aktaracağına kendi Parti çıkarları için 45 milyon masraf çıkartan erken seçimleri tercih ettiler.
Sol Parti, geride bıraktığımız yaklaşık iki yıllık süre içinde azınlık hükümetini belli dönemlerde destekledi. Bugünden baktığımızda Sol Parti’nin bu desteği hangi kazanımlara yol açtı?
Türkçe basında genellikle Sol Parti’nin dışarıdan desteklediği bir azınlık hükümetinden söz edildi. Halbuki bizim desteğimiz sadece uygun gördüğümüz konularla sınırlı oldu. Halkın lehine, olumlu önerilere destek verdik ya da tam bizim taleplerimizi içermiyor ama doğru yöne gidiyorsa çekimser kaldık. Olumsuzlara öneri veyahut ta yasalara ise daima karşı oy kullandık. Bunu iki sene boyunca yaptık. Sol Parti’nin karşı çıktığı pek çok konu CDU ya da FDP’nin desteğiyle karar altına alındı.
Bu süre içerisinde üniversite öğrencilerinden alınan harçların kaldırılması Sol Parti sayesinde mümkün oldu. Diğer taraftan halk tarafından seçilen belediye başkanlarının yine halk tarafından görevden alınmasını da Sol Parti’nin önerisi üzerine kararlaştırdık. Bu çerçevede bilindiği gibi Duisburg Belediye Başkanı Sauerland referandumla görevden alındı. Yine devletin vermiş olduğu ihalelerde çalışanların asgari ücretle çalışmasını sağladık.
Keza, SPD-Yeşiller Hükümeti, eyalet bankası WestLB’ye 1 milyar Euro aktarmayı planladı, ancak biz karşı çıktık. Yine CDU ile birlikte sağlanan “okul uzlaşması”na karşı çıktık. Sol Parti olarak biz başından itibaren herkese aynı okul önerisi yapmıştık. Ancak, SPD-Yeşiller Hükümeti, buna kabul etmek yerine CDU ile anlaşarak mevcut okul biçimlerine bir yenisini daha ekledi. Yani bugün herkesin şikayetçi olduğu Hauptschule’ler kalkmış değil.
Bütün bunlardan sonra SPD-Yeşiller Hükümeti, şimdi ne kadar olumlu adım attığının propagandasını yapıyor. Halbuki bütün olumlu adımlar Sol Parti’den gelen öneriler ve girişimler üzerine atıldı.
Biz, iki yıl önce halka ne söylediysek onları mecliste yaptık. Bu açıdan sözümüzde durduk.
Geride bıraktığımız dönemde, eyalet hükümeti tarafından göçmenler açısından ne türden değişiklikler yapıldı?
Biz, hükümetin karar altına aldığı Göç ve Uyum Yasası’na Sol Parti olarak çekimser kaldık. Çünkü bize göre somut adımlar atılmadığı için göz boyamaktan ibaretti. Örneğin, belediyelerden göç konusunda çalışmalar yapmasını istemek olumlu bir durum, ancak bunun için gerekli olan bütçe ayrılmadığı taktirde bir şey ifade etmiyor. Özetle söylemek gerekirse, Göç ve Uyum Yasası içinde yanlış şeyler yoktu, ama somut adımlar da yoktu. Bu yüzden çekimser kalmayı tercih ettik.
SPD ve Yeşiller’in en ikiyüzlü tutumu sınırdışılar konusunda görüldü. Ocak ayında Sırbistan’da hava eksi 50 derece iken, üç kez aralarında çocukların da olduğu 50-60 kişilik uçaklarla sınırdışılar gerçekleştirildi. Bu da her iki partinin göç konusundaki samimiyetsizliğini yeterince ortaya koyuyor.
10-15 yıldır Almanya’da yaşayan gençleri göz kırpmadan sınırdışı ettiler.
Sol Parti’nin eyalet listesinden 9. sırada, Köln’ün Mülheim ilçesinden ise doğrudan aday olarak gösterildin. Seçim öncesinde hangi talepleri öne çıkaracaksınız?
İlk talebimiz, bütçe açığının kapatılması için milyonerlerden daha fazla vergi alınması olacak. İkinci önemli talebimiz ise eyalet çapında yoksullara 15 Euro’luk sosyal biletin verilmesi. Bu yılın kalan yarım senesi için toplam maliyeti 65 milyon Euro olarak tahmin edilen bu bilet, 1 milyar Euro’nun bankalara aktarıldığı eyalet için çok fazla para değil. Sosyal bilet şu açıdan önemli: özellikle düşük gelirli insanların sosyal, kültürel ve politik olarak hayatın içinde yer alabilmesi için ulaşım imkanına sahip olması gerekiyor. Birincisi, bu yolla daha fazla araba yerine toplu taşıma araçları teşvik edilmiş olunacak ve doğa korunacak. İkincisi, SPD-Yeşiller Hükümeti tarafından çıkarılan Hartz IV Yasası’nda ulaşım için zaten 18 Euro hesaplanmış. Bu 18’in 11 Euro’su da otobüs ve tramvay için ayrılmış. Bu nedenle 15 Euro SPD-Yeşiller’in Hartz IV alanlar için belirlediği miktar. Biz de diyoruz ki, “Madem böyle planladınız, o zaman hayata geçirin”.
Diğer ana talebimiz de okul öncesi çocuklara kreşteki bakım kalitesinin artırılmasıdır. Başka önemli bir konumuz da artan kiralara karşı daha fazla sosyal konutun yapılması olacak.
Ve Ücretlerin artık yükseltilmesi de bizim merkezi seçim taleplerimizde yer alacak. Nede olsa TİS görüşmeleri mevcut olan bir dönemde seçimler gerçekleştirilecek. Biz de emekçilerin haklı taleplerini destekliyoruz.
Bütün bu talepleri nasıl bir seçim çalışmasıyla geniş kesimlere ulaştırmayı planlıyorsunuz? Göçmenlere yönelik özel bir çalışmanız olacak mı?
Anketlere bakılırsa Sol Parti’nin durumu önceki seçime göre çok iyi değil. Bu nedenle seçim kampanyası sırasında çok ciddi bir çalışma yapmamız gerekiyor. Çünkü bu seçimlerde elde edilecek sonuçlar önümüzdeki yıl yapılacak federal seçimlerin bir provası mahiyetinde. Eğer Sol Parti, NRW Meclisine giremezse bu sadece Sol Parti’nin bir kaybı olmayacak, bütün toplumsal muhalefetin, emekçi hareketin güçsüzleştirilmesi anlamına gelecektir. Bu nedenle bütün demokratik güçlerin bu kampanyada ciddi bir çalışma sürdürmesi gerekiyor.
Biz DİDF olarak eyalet çapında örgütlü olduğumuz bütün kentlerde bu anlayışla bir çalışma içerisinde olacağız. Bu çerçevede göçmenlere yönelik özel bir seçim çalışması sürdüreceğiz.
Korsanlar’ın ne savunduğu ne dediği belli değil
Almanya’da son aylarda Korsanlar Partisi yükselişte. Büyük bir olasılıkla eyalet parlamentosuna da girecekler. Korsanların bu yükselişini neye bağlıyorsunuz?
Korsanlar’ın neyi nasıl savundukları tam olarak programatik açıdan belli değil. Sanırım Korsanlar’ın içinde hem muhalefeti güçlendirmek hem de neoliberal politikaları savunan kesimler de mevcut. Devlerin pek çok alandan çekilmesini isteyen klasik liberal anlayışın savunucuları kadar örneğin Bavyera Eyaleti’nde olduğu gibi eski NPD’liler de bu parti içinde yer alıyor. Birçok kişi de protesto amacıyla oyunu bu partiye veriyor.
Özetle şunu söylemek mümkün: Korsanlar henüz ne oldukları pek belli olmayan bir parti. Sol Parti ile kıyaslandığında, Sol Parti’nin birçok alanda belirlenmiş net talepleri var. Korsanlar ise tamamen bir belirsizlik üzerinde bulunuyor. Basın da özel olarak Korsanlar’a geniş yer veriyor.
Göçmen vekiller yerel seçim hakkına karşı çıktı
Seçimlerde Sol Parti’nin dışında değer partilerin listelerinde de Türkiye kökenliler aday gösterildi. Basın her zaman olduğu gibi Türkiye kökenli olmayı öne çıkarıyor. Türkiye kökenli göçmenler oy verirken bu konuda nasıl bir tavır içinde olmalılar? Sadece Türkiyeli olmak seçilebilirlik açısından yeterli mi?
Bu konuda iki noktaya dikkat çekmek istiyorum: her şeyden önce göçmen asıllı ya da Türkiye kökenli olmak, göçmenlerin hakkını savunmak anlamına gelmiyor. Bunu geride bıraktığımız dönem açıkça gördük. Bizim grubun Göç Politikası Sözcüsü Ali Atalan bir kaç kez parlamentoda, eyaletimizin Federal Konsey’de (Bundesrat) yerel seçim hakkının verilmesi amacıyla bir inisiyatif başlatması için önerge verdi. SPD-Yeşiller azınlık hükümeti buna karşı çıktı. Elbette eyalet tek başına bu hakkı veremez, ancak ülke genelinde gerçekleşmesi için girişimde bulunabilir. Oysa geçtiğimiz dönem SPD, Yeşiller ve CDU’dan aday olan bütün göçmenler bu hakkı savunduklarını söylemişti. En azından kendi partilerine itiraz edip, bu yönde bir inisiyatife destek verebilirlerdi. Ancak hiç birisi bunu yapmadı.
Bu durum bize politikacının kökeninden çok hangi politikayı savunduğu ve hangi partide olduğunun önemi açısından öğretici. Milletvekilleri hangi partiden olursa olsun sonuçta o partinin programı ve tüzüğü çerçevesinde hareket etmek durumundadır. Bu nedenle göçmenlerin hakkını savunmak için sadece göçmen olmak gerekmiyor.
Günümüz Almanya’sında göçmenlerin çıkarlarını savunmak işsizliğe, yoksulluğa, taşeron işçiliğe, ırkçılığa karşı mücadele etmek, yasal asgari ücreti savunmaktan geçiyor. Çünkü göçmenleri en çok bu sorunlar etkiliyor. SPD ve Yeşiller’in Hartz Yasalarıyla yoksulluğu büyüttüklerini herkes biliyor.