Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başkenti Dubai’de 30 Kasım’da başlayan ve 12 Aralık’ta sona eren Birleşmiş Milletler İklim Konferansı (COP28) sırasına olanlar ve verilen mesajlar günümüz kapitalist ülkelerinin daha önce belirlenen “küresel ısınmayı düşürme” hedefine uymayacaklarını bir kez daha gösterdi.
Dünyanın 160 ülkesinden hükümet ve devlet başkanlarının bizzat katıldığı, çeşitli ülkelerinden yaklaşık 70 bin kişinin takip ettiği İklim Konferansı’na ev sahipliği yapan BAE, küresel ısınmaya en fazla yol açan fosil yakıt olan petrolü ihraç eden ülkelerin başında geliyor. Yine konferansa BAE’nin petrol tekeli ADNOC’un başkanı Sultan Ahmed Al Jabar’ın başkanlık etmesi de bir diğer çelişki. Konferans devam ettiği sırada Guardian gazetesi, Al Jabar’ın kasım ayında BM temsilcileriyle yaptığı bir video-konferansta fosil enerji kullanımının azaltılmasıyla küresel ısınmanın durdurulacağına inanmadığını söylediğini yazdı. Al Jabar bu konuda bilimsel verilerin olmadığını iddia etti. 2016’da ANDOC’un başına getirilen Al Jabar, günlük 3 milyon varil petrol üretimini 2030’da kadar 5 milyon varile çıkarmayı hedeflemişti. Dolayısıyla İklim Konferası’na başkanlık eden zatın kendisi, küresel ısınmaya karşı belirlenen hedeflere inanmıyor.
30 TRİLYON DOLAR KAZANDILAR, 20 TRİLYON DOLARLIK HASAR VERDİLER
Dünya çapında küresel ısınmaya neden olan gelişmiş kapitalist ülkeler ve enerji tekellerinin çoğu da 2015’te imzalanan Paris İklim Anlaşması’nda karar altına alınan küresel ısınmanın 1.5 dereceyle sınırlandırılması hedefinin tutturulamayacağını bugüne kadar gösterirken, yaptıkları ise oluşturulan fonlarla küresel ısınmadan en fazla etkilenen ülkelerde meydana gelen felaketlerin zararlarını minimum düzeyde karşılama oldu. Böylece sorumluluklarını yerine getirdiklerini ileri sürüyorlar. Hem de küresel ısınmanın yol açtığı doğal felaketler ve göçler arttığı halde. Alman basınında yer alan haberlere göre petrol ve gaz şirketleri son 30 yılda 30 trilyon dolar kazanırken, 20 trilyonluk iklim hasarına neden oldular.
DÜNYAYI KİRLETEREK KÂR EDEN TEKELLER
Küresel ısınmaya yol açan fosil enerji kaynakları petrol, doğal gaz ve kömür kullanımının azaltılması ise bu konferansta da ciddi bir şekilde ele alınmadı. Dünyanın en büyük 50 petrol ve doğalgaz tekelinin 2030 yılına kadar metan emisyonlarını sonlandırma ve en geç 2050 itibarıyla faaliyetlerini karbonsuzlaştırma ve küresel ısınmanın “nötrleştirilmesi” konusunda yaptığı anlaşma, bir başarı olarak sunuluyor. Halbuki yapılan açıklamada kesin bir hedeften ziyade yuvarlak bir tanımlama kullanılıyor.
Küresel ısınmanın yüzde 80’ine neden olan sanayileşmiş G 20 ülkeleri cephesinde de atılmış ciddi bir adım yok. Özellikle petrol ve doğal gaz üreticisi Rusya, Suudi Arabistan ve Irak küresel ısınmaya karşı alınan kararların hayata geçirilmesi için fosil enerji kaynaklarının kullanımının azaltılmasına karşı çıktı. Her üç ülke en fazla fosil enerji kaynaklarını ihraç eden ülkeler arasında.
TÜRKİYE YENİLENEBİLİR ENERJİ HEDEFLERİNE KATILMADI
Daha önce küresel ısınmaya karşı alınan birçok karara uymayan Çin de bu konferansta, ABD ile birlikte 2030 yılına kadar yenilenebilir enerji kullanımını üç katına çıkarma konusunda yatırımları arttıracağını taahhüt etti. Türkiye’nin ise yenilenebilir enerjinin artırılması hedefleri konusunda bir bağlayıcılığı da bulunmayan anlaşmanın altına imza atmayan ülkelerden birisi olması dikkat çekici. Bunun başlıca nedeni yenilenebilir enerjiye yatırımdan kaçınması. Anlaşmayı imzalamayan pek çok ülkenin öncelikleri arasında bu alana yatırım yapma bulunmuyor.
Konferansın açılışında konuşan BM Genel Sekreteri Antonio Gutteres dünya çapındaki yatırımların sadece yüzde birinin temiz enerji kaynaklarına yapıldığına dikkat çekmişti.
NÜKLEER ENERJİ HEVESLİSİ 22 ÜLKE
Almanya başta olmak üzere birçok ülkede nükleer enerji üretiminin azaltılması ya da sonlandırılması yönünde adım atarken, ABD öncülüğündeki 22 ülke ise 2050 yılına kadar küresel nükleer enerji kapasitesinin üç katına çıkarılması için çağrıda bulunulan bir ortak deklarasyon yayımladı. İhtiyaç duyduğu enerjinin büyük bir kısmını nükleer santrallerden elde eden Fransa ve konferansın ev sahibi Birleşik Arap Emirlikleri de imzacı ülkeler arasında. Nükleer enerji santrallerindeki tehlike 2011’de Japonya’nın Fukuşima kentinde yaşanan tsunami sırasında görülmüştü. Bu tehlikeyi atlatan Japonya’nın da imzacı 22 ülke arasında bulunması ayrıca dikkat çekici.
Özellikle nükleer atıkların nereye ve nasıl depolanacağı konusunda geniş bir tartışma bulunuyor.
Zira son yıllarda zaten merkezinde gençliğin olduğu, küresel ısınmaya karşı kitlesel bir mücadele devam ediyordu.
Dubai’deki konferansta küresel ısınmanın düşürülmesi yönünde daha önce alınan kararların hayata geçirilmesinden çok kararların esnekleştirildiği, her ülkenin kendi sermayesinin çıkarına göre hareket ettiği görüldü. Bu nedenle, küresel çapta iklim değişikliğine yol açan ülkeler ve tekellere karşı daha büyük mücadeleye ihtiyaç var.
Bu mücadele daha önce İklim Konferanslarının yapıldığı ülkelerde kendisini sokakta da gösteriyordu. Konferansın demokratik hak ve özgürlüklerin rafa kaldırıldığı BEA gibi ülkelere kaydırılması, bu mücadelenin kendisini sokakta göstermesinin önüne geçti. (YH)