Written by 15:00 KÜLTÜR

Çocuk kitaplarında sınıf ayrımı zararlı görülüyor

SEMRA ÇELİK

Çocuk kitaplarında sınıf ayrımı satışı artırmadığı gibi toz pembe dünyayı kirletiyor. Bu nedenle orta tabaka ailelerin çocukları esas alınıyor, sos olarak bir engelli, iki göç kökenli ve yoksul katılıyor ve iç rahatlatan bir öykü ortaya çıkıyor.

Sol-liberal burjuvazinin vurdum duymazlığını anlamak isteyen herkes aslında çocuk kitapları okumalı: Çok acımasız bir kısa öykü. Üstüne üstlük bunun mümkün, hatta gerçek görünmesi işleri daha da kötüleştiriyor.

8 YAŞINDAKİ JÜRGEN YOKSULLUKLA BAŞBAŞA

Sekiz yaşında bir çocuğun günlük hayatı anlatılıyor. Dışarıdan bakıldığında bu bir depresif hayat. Baba: Kamyon şoförü olarak sürekli yollarda. Annenin alkolik olduğundan ve evde fuhuş yaptığından şüpheleniliyor. “Misafirleri” olduğunda çocuklarına öğle yemeği için para verip onları dışarı gönderiyordu. Ayakkabı bağcıkları, kışın sıcak tutan giysileri yok? “Diğer çocukların benimle oynamasına izin verilmiyor. Nedenini bilmiyorum. Onlar da bilmiyor.” diyor çocuk. Ama okuyucular biliyor: “8 yaşındaki Jürgen Körner, 2. okul yılı” (Susanne Kilian’ın öyküsünün başlığı) sosyal ilerleme fırsatından mahrum bırakılacak.

Bu iç karartıcı hikaye, o zamanlar yeni kurulan yayınevi Beltz & Gelberg tarafından yayımlanan ilk “Çocuk Edebiyatı Yıllığı” olan “Git ve Devle Oyna”da yer aldı. Kitabın ön yüzünde bu antolojinin “Alman Gençlik Kitap Ödülü ’72”yi kazandığı yazıyor.

O zamanlar farklıydı. 1960’ların sonu ve 1970’lerin başında yapılan eğitim reformlarıyla yeni bir çocuk edebiyatı ortaya çıktı. Çocuk kitaplarında daha önce de acı ve zulüm vardı. Grimm Kardeşler masallarının çoğunun orijinal haliyle filme uyarlandığını hayal etmek pek mümkün değil; şiddet, toplumsal katılık filmlerinin yapımcısı Quentin Tarantino bundan kesinlikle keyif alırdı. Ancak pedagojik amaçlı yeni Alman zulmü farklı nitelikteydi. Gerçeklere dayanıyordu. Korunaklı bir ortamda büyüyen orta sınıf çocukları, birdenbire, sıradan müstakil ev ortamıyla hiçbir ilgisi olmayan bir dünyayla tanıştılar. Beltz & Gelberg’in turuncu kitapları, ama aynı zamanda “Rappelkiste” veya “Denkste” gibi çocuk serileri, sosyal konutların kapıları ardında neler yaşandığını, “misafir işçilerin” (o zamanlar göçmenlere bu ad veriliyordu) yaşadığı koşulları ve zengin bir ülkede fakir olmanın ne anlama geldiğini gösteriyordu.

Çoğu zaman okunması oldukça zor şeylerdi. Ama toplumsal farkındalığı artırdılar. Almanya Federal Cumhuriyeti’nin ekonomik mucizesi sırasında, tam istihdam dönemlerinde bile, bazen acımasız olabilen toplumsal farklılıkların daha fazla farkına varıldı. Çocuk edebiyatının bu anlamda aydınlatıcı bir etkisi oldu.

Bitti ve yok oldu! Günümüzde çocuk ve genç yetişkin kitaplarının büyük çoğunluğu artık sözde kirli çocukların oynadığı yerlere gitmiyor. Bu ilk başta şaşırtıcı, çünkü sınıf temelinde duyarlılık hareketi özellikle çocuk kitabı yayıncılığında güçlü bir tabana sahip gibi görünüyor. Örneğin 1 euroluk Pixi kitaplarını çıkaran Carlsen-Verlag’da… Eğitici değer taşıdığı düşünülen “Conni” adlı kitap ve kitapçık dizisi 1992 yılından bu yana burada yayınlanıyor. Bir kız çocuğunun anaokulundan ergenliğe kadar olan hayatını anlatıyor.

NE KADAR DA İYİYİZ HEPİMİZ

Yüzeysel olarak bakıldığında dizi güncel görünüyor. Yayıncı, Conni’nin “çok çeşitli bir arkadaş çevresi” olduğunu gururla vurguluyor. Kreşinde farklı geçmişlere sahip çocuklar var. Laura’nın babası Gana’dan, Son’un anne ve babası ise Vietnam’dan. Semire de Emir gibi Türk kökenli. Kreş yaz festivali aynı zamanda uluslararası bir havaya da sahip. “1001 Gece Çadırı”nda kuskus gibi oryantal yemekler servis ediliyor; çok kültürlülük bilindiği gibi mutfak açısından her zaman en iyi sonucu vermiştir.

Ancak yakından bakıldığında, güzel ve renkli resimde kirli çatlaklar oluşmaya başlıyor. Müslüman bir çocuğun annesi doğal olarak başörtüsü takar. Alman çocuk kitaplarında sürekli tekrarlanan bir klişe. Bu bir yandan ırkçıdır (çünkü tüm Müslüman kadınların başörtüsü taktığını ima eder), diğer yandan da kadın düşmanı ve gericidir. Alman çocuk kitabı yazarları, Ortadoğu’daki kadın meslektaşlarının, bazen hayatlarını tehlikeye atarak (İran’da olduğu gibi) baskının simgesi olarak başörtüsüne karşı mücadele ettiklerini fark edememiş görünüyorlar.

CONNY’NİN DÜNYASI PEK DE ÇEŞİTLİ DEĞİL

Çeşitlilik dünyası sadece bir dış cephe boyamadır. Kreşte tekerlekli sandalyede olan Alena adında bir çocuk var. Bu, engellileri kapsayıcılık fikrini tatmin eder. Buradan bağımsız bir hikaye çıkmaz ama. Emir ve arkadaşları ise sadece figürandır. Hoşgörü ve açıklığın göstergesi olarak etnik bir dekorasyon görevi görüyorlar. Çeşitliliğin sadece bir fon olduğu gerçeği, Conni anaokulundan ve okuldan ayrıldığında açıkça ortaya çıkıyor. Sonra bundan daha biyo-Alman bir dünya ortaya çıkıyor. Burada maddi zorluklar yabancı bir kavram. Alışverişe çıktığınızda çantalarınız dolu oluyor. Conni’nin annesi çocuk doktoru, babası ise mühendis. Çatışmalar sadece annenin kızını dinlemek yerine çoğu zaman cep telefonuyla ilgilenmesinden kaynaklanıyor.

Aile, üst orta sınıfa mensup. Bir hikayenin adı “Conni kayak yapmaya gidiyor.” Bu, onun hala kayak pistlerinde tatil yapma imkânına sahip olan yüzde 10’luk Alman kitlesinden biri olduğu anlamına geliyor. Karda düzenli tatiller yapmak normal görülüyor (“kesinlikle gelecek kış tekrar kayak yapmak istiyor”). Yazarlar, okuyucunun giderek pahalılaşan kış sporları için de gerekli paraya sahip olduğunu varsayıyorlar. Evet, Conny’nin kendi midillisine yetecek kadar parası bile var.

Buralarda karşılaşamayacağınız biri varsa o da Semire’dir. Ve tabii ki Conni ilk öpücüğünü Emir’den değil, Phillip’ten alır. Babası onunla birlikte İsviçre’ye taşınmayı planlıyor. Muhtemelen orada bir tatil evi vardır. Zenginler kendi aralarında kalırlar.

Alman çocuk kitaplarında yoksul kesime yönelik pek fazla kelime israf edilmiyor. Yayıncılar düşük ücretli çalışanların ve sosyal güvenlik yardımı alanların ailelerinin zaten pek kitap okumadığını mı varsayıyorlar? Çocuk kitapları sektörünün bir diğer çok satan kitabı olan “Bobo Siebenschläfer”de olduğu gibi, anneanne ve dedelerin organik çiftlikten alışveriş yaptığı, anne babaların da ekolojik olarak doğru şekilde otobüse bindiği bir dünyaya odaklanmak daha iyi. Muhtemelen çok sayıdaki tatil uçuşunun doğa tahribatını telafi etmek için.

Dolayısıyla Carlsen yayınevinin internet sitesinde yer alan »Conni’yi özel kılan nedir? ‘O da diğerleri gibi bir çocuk!’ açıklaması apaçık bir yalan. Günümüz çocuk kitaplarında tasvir edilen zengin sorunlu çevre midillilerle ilgileniyor, ama başkalarının hayatlarıyla ilgilenmiyor. Bu da Jürgen Körner ve Semire’yi iç rahatlatan bir unsur yapıyor. (YH)

Close