Written by 14:00 POLITIKA

Göçmenler seçimlerde ne yapacak?

YÜCEL ÖZDEMİR

23 Şubat’ta yapılacak erken genel seçimlere az bir süre kaldı. Süre daraldıkça yarış halindeki sermaye partileri arasındaki çekişme de kızışıyor. Özellikle göçmenler ve mülteciler üzerinden sürdürülen düşmanlık konusunda. Ülkenin ekonomik, sosyal ve dış politika açısından bir çok sorunu sermaye partileri tarafından izlenen bilinçli bir politikanın sonucu olarak arkaya itilerek, göçmenler ve mülteciler öne çıkarıldı. Öyle ki, bu seçimler ülkenin gerçek sorunlarının en az konuşulduğu seçimler olmaya aday görünüyor.

Bu tablo doğal olarak en fazla aşırı sağcı, ırkçı partinin işine yaramış durumda. Sosyal sorunların üzerinin örtüldüğü göçmen ve mülteci düşmanlığının adeta zirve yaptığı bu seçimlerde göçmenlerin ne düşündüğü ise pek önemsenmedi. Önemsenmemeye de devam ediliyor. Oysa, resmi rakamlara göre 23 Şubat erken seçimlerinde sandık başına gidecek 7,1 milyon göçmen kökenli seçmen var. Bütün seçmenlerin yüzde 12’sine denk gelen bu seçmenlerin nasıl oy kullanacağı merakla bekleniyor. Bunlara bir de Alman vatandaşı olmadığı için oy kullanma hakkı olmayan milyonlarca göçmen emekçiyi eklemek gerekiyor. Oy hakları olmasa da ülkedeki siyasi gelişmeler onları da çok yakından ilgilendiriyor.

Alman Entegrasyon ve Göç Araştırmaları Merkezi (DeZIM) tarafından seçimler öncesinde yayınlanan “İhmal edilen seçmen potansiyeli mi?” başlıklı araştırmada göçmenlerin seçimler konusunda içinde bulunduğu durum şu dört başlık altında özetleniyor:

1- Göçmen olup olmadığından bağımsız olarak seçmenlerin üçte birisi için en önemli sorun “Ekonomi/Enflasyon.”

2- Göçmenlik geçmişi olan kişiler, göçmenlik geçmişi olmayan kişilere kıyasla maddi sorunlar, konut, emekli maaşları ve kriminal olaylar konusunda daha fazla endişeli.

3- Göçmen kökenliler, göçmen kökeni olmayan Almanlara göre siyasi partilerin sorunları çözeceğine daha az inanıyor.

4- Göçmenlerden en fazla oy alan parti SPD, en az oy alan parti ise AfD. Göçmen kökenli olan ve olmayan kişiler arasında, özellikle Yeşiller, Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) ve Sol Parti konusunda farklılıklar bulunuyor. Yeşiller göçmen kökenli kişilerden göçmen kökeni olmayanlardan daha düşük onay alırken, BSW ve Sol Parti oransal olarak göçmen kökenlilerden daha fazla oy alıyor.

Ekonomik sosyal sorunlar genel olarak ülkede yaşayan bütün işçi ve emekçilerin en önemli sorunu olmaya devam ederken, bu sorunun üzerini örtmek için kullanılan göç ve mülteciler konusuna rağmen endişeler devam ediyor. Zira göçmenler arasında ekonomik sorunlar konusundaki endişe göçmen olmayanlardan çok daha fazla: Yüzde 46’ya yüzde 39. Bu da göçmenler arasında ekonomik sorunların faturasının kendilerine kesileceği endişesinden kaynaklanıyor. Düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışanlar arasında göçmenlerin oranının yüksel olması da bunun başlıca nedeni. Keza yüksek kiralar konusunda da göçmenler, göçmen olmayanlardan çok daha fazla endişeli.

Bu durum doğal olarak göçmenlerin seçim tercihlerini de belirleyecek. Genel olarak yüzde 5 barajını aşarak meclise girecek partiler arasında sorunları çözecek partilerin olmadığına dair inancın göçmenlerde göçmen olmayanlara göre çok düşük olması ayrıca dikkat çekici. DeZIM’in araştırmasına göre ülkenin temel sorunlarından biri olan ekonomi/enflasyon konusunda göçmenlerin yüzde 31,2’si hiçbir partinin soruna çözüm getirmeyeceğine inanıyor. Bu oran göçmen kökeni olmayanlarda yüzde 23,9.

GÖÇMENLERE GÖRE GÖÇ SORUNUNU KİM ÇÖZECEK?

Aynı araştırmada sermaye partileri tarafından bir numaralı sorun haline getirilen mülteciler konusunda göçmenlerin partiler bağlamında “ilginç” bir yaklaşımı bulunuyor. “Göç” sorununun çözümünde AfD yüzde 24,7 ile en yetkin parti olarak görülüyor. Bu oran hiçbir partinin yetkin olmadığını düşünenlerle aynı. İkinci sırada ise yüzde 25,9 ile mülteciler konusunda AfD ile aynı çizgide bulunan CDU/CSU “yetkin” olarak görülüyor. En fazla oy verilen parti olarak görülen SPD, bu konuda sadece yaklaşık yüzde 10’luk bir kesim tarafından “yetkin” görünüyor. Sol Parti ise yüzde 2,7 ile en yetkin olmayan parti. Aynı Sol Parti, “sosyal adalet” konusunda ise yüzde 47 ile açık arayla “en yetkin” olarak görülüyor. Onu, yaklaşık yarı oranında SPD takip ediyor.

Göçmenler arasında göç konusunda yüzde 24,7 ile birinci görülen AfD, göçmen olmayanlar arasında ise yüzde 31,7 ile açık ara “en yetkin” görünüyor. Bu da, göç ve mülteci politikaları konusunda AfD’ye güven konusunda göçmenlerle göçmen olmayanlar arasında çok büyük bir farkın olmadığını gösteriyor. Göçmenlerin, ırkçı, ayrımcı, göçmen düşmanı bir partiyi “en yetkin” olarak görmesinin nedenleri üzerinde bütün kesimlerin düşünmesi, sonuçlar çıkarması gerekiyor. AfD’yi “yetkin” gören göçmenlerin ezici bölümü uzun yıllardır Almanya’da yaşayan, doğup büyüyen kesimlerden oluşuyor. Onlar da AfD’nin mülteci düşmanı çıkışlarını destekliyorlar. Zira, kendileri zor ve ağır koşullarda çalışırken, ‘yeni gelen göçmenlerin kendilerinin ödediği vergilerle yaşadığı’ görüşüne sahipler. Ya da bu görüşten etkileniyorlar.

Bu yaklaşım iki açıdan sorunlu: Birincisi AfD sadece mültecilere karşı bir parti değil. Genel olarak Alman soyundan gelmeyen herkese karşı. Bu nedenle tamamen ırkçı bir parti. İkincisi ise mültecilerin halkın verdiği vergilerde “keyif içinde yaşadığı” propagandası. Sosyal yardımın da altında bir gelire sahip olan mülteciler aslında zengin bir ülke olan Almanya’da insanlık dışı koşullarda yaşıyorlar. Ayrıca, “çalışmıyor” denilen mültecilerin üçte ikisi, bütün zorluklara rağmen bir işte çalışarak geçimlerini sağlıyor. Suriye’den gelen mültecilerin ülkelerinde dönmeleri gerektiği üzerinden sürdürülen tartışmada gerçeğin hiç de yansıtıldığı gibi olmadığı görülmüştü.

Almanya’daki bu seçimlerin pek çok açıdan önemli olduğu biliniyor. Bu nedenle sandık başında kullanılacak her bir oyun önemi var. Aşırı sağa, milliyetçiliğe, sosyal kısıtlamalara, savaşa, askeri harcamalara karşı kullanan her oy değerli. Bu elbette seçimlerle sınırlandırılabilecek bir durum değil, olmamalı. Hayatın her alanında yaşanan sorunlara karşı başta Türkiye kökenliler olmak üzere, göçmenlerin ve farklı uluslardan emekçilerin açık tutum alması, mücadele etmesi, birlikte yaşamın hayat bulduğu Almanya için kaçınılmazdır.


Rakamlarda Almanya’da göçmen seçmenler

– Almanya’ya yaklaşık 7.1 milyon seçmenin göçmenlik geçmişi var. Bu rakam, Federal Meclis seçimlerinde oy kullanma hakkına sahip tüm seçmenlerin yaklaşık yüzde 12’sine tekabül ediyor.

– 18 yaşından büyük yaklaşık 10 milyon göçmenin ise oy hakkı bulunmuyor. Bu da 18 yaşından büyük bütün seçmenlerin yüzde 59’una denk geliyor.

– Göçmen seçmenler arasında 2 milyon ile AB vatandaşları ilk sırada gelirken onları yaklaşık 1 milyon ile Türkiye kökenliler geliyor.

– Çoğunluğu muhafazakar partilere oy veren ve Sovyetlerin dağılmasından sonra gelen Alman kökenli göçmenlerin sayısı da yaklaşık 3 milyon.

– Seçmenlerin 308 bini çoğu Fas’tan olmak üzere Afrika ülkelerinden, 175 bini ise Kuzey ve Güney Amerika’dan göç edenler.

– Göçmen kökenli seçmenlerin üçte biri vatandaşlığa kabul edilmiş olanlar. Bunlar daha genç bir kitleyi oluşturuyor.

– Göçmenlerin siyasi tercihleri de çok heterojen. Türkiye veya İtalya’dan gelenler daha çok SPD’ye oy verme eğilimindeyken, Alman kökenli göçmenler CDU/CSU’ya oy verme eğiliminde. Her iki partiye destek birkaç yıldır azalıyor.

– 2022 Entegrasyon Barometresi’nde, göçmen kökenli olmayanların yaklaşık yüzde 88’i 2021 federal seçimlerinde oy kullandıklarını belirtirken, bu oran göçmen kökenlilerde yüzde 70,4 olarak gerçekleşti.

– Türkiye kökenli Alman vatandaşlar uzun süredir geleneksel olarak SPD’ye oy vermekteler. Ancak son yıllarda partiye olan bağlılıkları azalmış durumda. Buna rağmen SPD, diğer partilere kıyasla Türkiye kökenliler arasında önde. Sol Parti ve BSW Türkiye kökenliler arasında nispeten yüksek bir seçmen potansiyeline sahipken, Yeşiller ve FDP’ye oy verenler daha az.

– SPD, Yeşiller ve FDP Müslüman seçmenler arasında önemli güven kaybına uğradı. Yeni partiler DAVA ve BSW yüzde 17’lik bir oy aldılar. Bu seçimlere katılamayacak olan DAVA, Avrupa seçimlerinde toplamda sadece yüzde 0,4 oy almıştı.

Close