Written by 18:00 HABERLER

‚Dayanışma ile ayakta kaldım‘

6 Şubat günü Türkiye’de gerçekleşen deprem felaketinde 40’ın üzerinde yakınını kaybeden Hataylı Metin Özkurt gazetemize konuştu. Bulabildiği ilk uçakla Hataya giden ve 16 gün kurtarma ve dayanışma çalışmalarına katılan Özkurt, yaşadıklarını anlattı. Özkurt, “Tek dayanağım, dayanışma oldu. Gelen yardımları dağıtarak ayakta kaldım.” dedi.

Aziz Koçyiğit / Gummersbach

Yıllardır tanıdığım, arkadaşlık ve dostluk ilişkim olan Hataylı Metin ile söyleşi yapmak kolay olmadı. Kâh dolu gözlerle, yer yer çaresizlik ve öfke ile anlattı yaşadıklarını. Kendi ve eşinin akraba çevresinden toplamda yaklaşık kırkın üzerinde kaybının olduğunu söyledi Metin. “Neden yaklaşık?” sorumu, “Henüz kesin bilgi yok. Hala enkaz altından çıkarılmayan, akıbeti belli olmayan insanlarımız var” şeklinde açıkladı.

İlk uçakla gittin. Karşılaştığın manzara karşısında neler söylersin?

Hatay havalimanı kapalı olduğu için Ankara’ya uçtum oradan bir akrabamın arabası ile 16 saat süren yolculuk sonunda Hatay-Antakya’ya ulaşabildik. Yol boyunca sürekli akraba ve tanıdıklara ulaşmaya çalıştık ve acil ihtiyaçları öğrenmek istedik. Başta ilaç ve talep edilen zaruri ihtiyaçları yol boyunca temin ederek yola devam ettik. Yolculuğumuz bu nedenle daha uzun sürdü.

Nihayet Antakya’ya girdiğimizde mahalleyi tanıyamadık. Adeta donup kaldık. Haberlerden büyük yıkım olduğunu bildiğimiz halde, bu kadarını da beklemiyorduk. Manzara karşısında kanımız dondu!

İlk işiniz ne oldu?

Hatay’a ulaşmamız depremin üçüncü günü olan 8 Şubat idi. Binalar yıkılmış ve şahsi arama kurtarmaların dışında hiçbir çalışma yoktu. Evlerine giremeyen insanların tümü sokaklarda idi. İnsanlar, enkaza dönüşmüş evlerinin yakınına park ettikleri arabalarda, yaktıkları ateş başında, onca soğuk hava koşullarına rağmen sokaklarda, kısmen ise branda ve naylonlardan derme çatma yapılan çadırlarda kalıyorlardı.

Kurtarma çalışmaları nasıl başladı ve devam etti?

Tam bir koordine ve organizasyon kaosuna tanık olduk. Dört ve beşinci gün gelen iş makineleri de düzenli bir kurtarma çalışması yapamadılar. Bazen kepçe gelmiş operatör yoktu. Kurtarma ekibi gelmiş ihtiyaç duyulan ekipman yoktu. Öyle inanıyorum ki, ilk günden düzgün bir arama kurtarma çalışması yapılsa yüzlerce, binlerce insan sağ olarak kurtarılabilirdi.

Tüm dünyada, Avrupa ve Türkiye’de büyük bir dayanışma kampanyası örgütlendi. Yaraları bir nebzede olsa sarabildi mi?

16 gün orada kaldım. İnan beni sadece bu dayanışma ayakta tuttu. Gummersbah’tan gönderilen 40 tonluk yardım tırı bize ulaştığı gün ilk nefesimizi aldık diyebilirim. Günlerimiz, gelen malzemeyi kurduğumuz arkadaş ve akraba çevresinden ekiple Antakya ve çeperindeki ihtiyaç sahiplerine dağıtmakla geçti. Bir işe yarama duygusu bizi ayakta tuttu. Tüm kayıplarımıza rağmen, onca acıya rağmen, başka insanların yarasını sarma mücadelesi, en azından “bir işe yaramış olmanın mutluluğunu yaşadık” diyebilirim. Gönderilen yardım tırının yanı sıra bir de bin Euro destek gelmişti. Bu parayı da Antakya’da açık olan tek fırına ihtiyaç sahiplerine ücretsiz ekmek vermesi için kullandık. 10 gün boyunca 500 ekmeği ücretsiz dağıtılması için anlaştık. Fırın sahibi üç gün de kendisi ücretsiz ekmek dağıttı. Tekrar ediyorum: Beni ve oradaki arkadaşları bu dayanışma ayakta tutu.

Şimdi ne olacak?

Yıkım çok büyük! Yöre halkının yeniden normal bir hayata geçmesi kolay değil. Canını kurtaran insanlar Mersin, Antalya, Ankara, İstanbul, İzmir gibi kentlere göç etmek zorunda kaldılar. Bu insanlar her şeyini kaybettiler. Eğer bu bölgelerde hızlı bir şekilde yaşam koşulları sağlanmaz ise, bu insanların yaşadıkları yerlere dönmeleri belki yıllar alır. Belki de çoğu bir daha dönmeyebilir. Bana kalırsa en büyük yıkım da bu olur.

Hatay eski Hatay olmaz diyorsun.

Asla!.. Bu şehrin sadece binaları yıkılmadı. İnsanı yıkıldı. Demografisi yıkıldı. Her şey enkaz altında kaldı. En iyimser bir beklentiyle dahi Hatay’ın az buçuk yeniden yaşanabilir bir kent olması uzun yıllar alır.

Depremzedeler için Almanya ve bazı Avrupa ülkeleri vize kolaylığı getirdi. Bu uygulamanın yaraların sarılmasına bir faydası olur mu?

İlk duyunca sevindik. Her şeyini kaybetmiş insanların geçici de olsa bir sığınak bulmasının önü açılmış olması, Almanya’daki yakınlarının yanına kolaylıkla gelebilmesini iyi karşıladık. Ancak ileri sürülen koşullara baktığımızda, hiç te bir kolaylık olmadığını üzüntüyle öğrendik. Depremzedelerin çoğunun bırakalım istenen belgeleri nüfus cüzdanları bile enkaz altında kaldı. Talep edilen sayısız belgeyi temin etmeleri çok zor hatta imkânsız. Rusya-Ukrayna savaşında olduğu gibi tüm bu evraklardan imtina edilemez miydi? Bana sorarsan bu uygulama, “Buraya gelmeyin” diyor. Tüm zorlukları aşarak gelebilenlere bile sadece üç ay vize verilmesi ayrı bir garabet. Bu insanlar onca evrak tedarik edip, onca masraf ederek buraya geldikten üç ay sonra nereye dönecekler?

Var mı sizin bir başvurunuz?

Benim eski bacanak var. Uzun yıllar Almanya’da yaşadı ve eski eşi vefat ettikten sonra daha çok Türkiye’de yaşıyordu. Halen burada oturumu ve ikameti var. Eşi öldükten sonra birlikte yaşadığı başka bir kadından da 8 yaşında bir kız çocuğu oldu. O da depremde her şeyini kaybetti. Şimdi bir süre Almanya’ya gelmek istiyor. Kendisi ve kızı için bir sorun yok. Ancak birlikte yaşadığı ve çocuğunun annesi için sorun çıkarılıyor. Çünkü resmi nikahları yok. Halbuki kadın nüfusta çocuğun annesi olarak kayıtlı.

Görüştüğümüz yabancılar dairesi kadının da vize kolaylığından faydalanabileceğini ve buraya gelebileceğini sözlü olarak söyledi. Ancak kadın gelebilse bile sadece üç ay kalabilecek. Eşi ve çocuğunu burada bırakıp nereye dönecek?

Bu uygulamaların tekrar gözden geçirilerek insani çözümler getirilmesi gerekiyor.

Şimdi ne olacak? Nasıl devam edecek?

Felaketin yaralarını sarmak çok uzun zaman alacak. Bu nedenle orta ve uzun vadeli olarak dayanışmayı devam ettirmemiz ve daha da güçlendirmemiz lazım.  Bu süreçte en güzel slogan, “yaralarımızı birlikte saracağız” oldu. Böyle de olacağına inanıyor ve güveniyorum.

Close