Written by 11:51 HABERLER

Deniz Yücel ilk röportajını Die Welt’e verdi

Türkiye’de bir yıl tutuklu kaldıktan sonra 16 Şubat günü ani bir kararla serbest bırakılan ve yurdışına çıkmasına izin verilen Die Welt gazetesinin Türkiye temsilcisi Deniz Yücel, serbest bırakıldıktan tam bir ay sonra ilk röportajını, Die Welt’e verdi. Deniz Yücel’in röportaj verdiği Doris Akrap ve Daniel-Dylan Böhmer, aynı zamanda Yücel’in serbest bırakılması için düzenlenen dayanışma kampanyası içinde yer alan gazeteciler. Yücel’in eşi Dilek Mayatürk de yöneltilen soruları yanıtladı.
Die Welt gazetesinin “Senin üzerinde kontrolü sağlayıp sağlamadıkları sana bağlı” başlığıyla duyurduğu söyleşide Yücel, dışarıda gösterilen dayanışmayı, “Bana sürekli şu duyguyu verdi: Unutulmadım, burada çürümeyeceğim” şeklinde tanımladı.
Yücel bu sözlerin ardından şöyle devam etti: “Cezaevinde sürekli bunların geçeceğini düşünüyordum. İster bir kaç ay uzun isterse kısa, fark etmez. Ancak önemli olan buradan çıktıktan sonra ne yapacağımdı. En önemlisi de beni bitirmelerine izin vermemem gerekiyordu. Bu nedenle imkan buldukça sesimi yükselttim. Beni susturmak istiyorlardı. Bunu başaramadılar. Röportajlar verdim ve gazeteme bir kaç metin yazdım. Bu, bir yıl boyunca iddianame olmadan içeride tutulduğum halde bana terapi gibi geldi” dedi.

GAZETESİNİ TEHDİT ETTİ
Tutukluluk süresince Deniz Yücel’in yazdığı makalelerin Die Welt gazetesiyle arasında sorunlara yol açtığı söyleşiye yansıdı. Yeni yazıların iddianame yazılmadığı için ek sorunlar yaratabileceği konusunda gazete yönetiminin biraz geri durulması yönünde Böhmer’in sorduğu “Sansüre uğradığın duygusuna kapıldın mı?” şeklindeki soruya Yücel, “Hayır. Die Welt’e yazdığım son yazıyı hatırlıyor musun? Okuyucu mektuplarına verdiğim yanıtlardı. O zaman “20 bin vuruşluk yazı alacaksın. Süper bir metin. Yer aç” demiştim. Bu türden istekleri genellikle yazarlar redaktörlerine yapmaz. Sadece başta, ilk yazdığım yazılar konusunda aramızda tartışma oldu. İnanmadığım halde benden geri durmam isteniyordu. Sonunda gerektiğinde bunları başka yerde yayınlama tehdidinde bulundum. Ve bu sonuç getirdi” dedi.
Yücel, kendisinin tutuklanmasına yol açan PKK yöneticilerinden Cemil Bayık ile söyleşinin gazete yönetimi tarafından talep edildiğini, bu nedenle keyif için değil, işi olduğu için böyle bir söyleşi gerçekleştirdiğini de anlattı.

NE KONUŞTUKLARINI BİLMEDİĞİM HALDE CEZAEVİNDEN ÇIKMAM DİYEMEZDİM
Ekonomik ilişkileri ve silah satışı konusunda kendisi üzerinden bir pazarlığın yapılıp yapılmadığı yönündeki bir soruya ise Yücel, “Tutuklandığın ana kadar gazeteci olarak Türkiye-Almanya ilişkilerini izledim. Bir anda bu ilişkinin parçası oldum. Bu nedenle Angela Merkel’in Türkiye politikasını benim hikayemle açıklayamam. Bu konuda yapabileceğim tek şey, cezaevinde de söyledim gibi beni kirli pazarlıklarınıza alet etmeyin. Ama, pazarlığın rehineliğin doğasında olduğunu da biliyorum. Rehineci ancak karşılığını aldığında rehineyi serbest bırakır. Cezaevine koymadan önce bana sormadıkları gibi bırakırken de bana bir şey sormadılar. Ben ancak bu durumda şunu söyleyebilirdim: Ne konuştuğunuzu bilmiyorum, bu nedenle de cezaevinden çıkmıyorum.”
Gazeteci Akrap’ın bunun üzerine, “Bunu yapacağına inanıyorum” demesi üzerine Yücel “Belki. O zaman da tepkileri şu olurdu: Kafayı mı yedin, çık dışarı” yanıtını verdi.
Silah satışı ve Almanya’daki Kürt kurumlarına saldırılar konusunda kendisi üzerinden bir pazarlık yapıldığına dair başka bir soruya da Yücel, “Bir pazarlığın olduğundan haberdar değilim. Alman Konsolusluğu temsilcisi, bana bir pazarlığın olmadığın güvencesini verdi” dedi.

HÜKÜMET UÇAĞINI KABUL ETMEDİ
Röportajda, Deniz Yücel’in serbest bırakılmasına dair ayrıntılar da ortaya çıktı. İlk olarak hücresinde Halk TV izlerken haberde serbest bırakıldığını öğrenen Yücel, kısa bir süre sonra ise cezaevi müdürünün odasına çıkarılıp, işlemler yapıldıktan sonra serbest bırakıldı.
Almanya cephesinde ise bırakılacağı bir gün önceden yani 15 Şubat günü belli olmuş. Ancak, Yücel, Alman hükümetine ait bir uçakla Türkiye’yi terk etmeyi ise reddediyor. Bu durumu şu şekilde anlatıyor: “Bana Alman Hükümeti’nde ait bir uçakla Almanya’ya gideceğim söylendi. Bunu kabul etmedim. Ben ne hükümet memuru ne de Alman ajanıyım. Bu nedenle istemedim. Bir yıl boyunca politik nedenlerle tutuklu kaldıktan sonra kullanılmak istenmiyordum.” (Köln/YH)

Close