Written by 09:13 uncategorized

Devletin sağ gözü neden kör?

 

Sol Parti milletvekillerini izleten ve bunu kamuoyuna reklam eden kesimler, öncelikle, Sol Parti’yi „normal“ olmayan, sistem açısından „kriminal“ özellikler taşıyan bir parti olarak damgalayarak, etkisini daraltmayı hedeflemekteler. Bir diğer yanı ise, parti yönetimi ve özellikle de sağ kanat politikacılar üzerinde bir baskı oluşturarak, kendine-politikalarına çekidüzen vermesi, sınırlara dikkat etmesi uyarısı yapılmış oluyor.

 

Almanya’da hep devletin sağ gözünün kör, sol gözününse „cin gibi“ gördüğünden söz edilir. Bundan, devletin aşırı sağa, gericiliğe karşı oldukça hoşgörülü, esnek; sol güçlere, ilericilere karşı ise hep tetikte bekleyen, gereken önlemleri alan bir yaklaşım içinde olduğu kastedilir.
Bu “körlük” ve “cinliğin” bir gerçeği ifade ettiği son gelişmeler bir kez daha ortaya koyuyor: Bir taraftan seri cinayet işleyen ırkçı terör örgütü ile devletin güvenlikten sorumlu istihbarat örgütlerinin içiçeliği, diğer taraftan halkın oylarıyla seçilen Sol Parti milletvekillerinin aynı güvenlik örgütü tarafından dakika dakika takip edilmesi, bu gerçeğin çarpıcı bir yansıması olarak görünüyor. Bu gerçek, devletin ‚kimi kimden koruduğu‘ konusunda daha geniş kesimler için bir veri sunuyor aynı zamanda. Yani topluma, emekçilere ve insanlığa karşı suç işleyenler görünmez/görmezlikten gelinirken (daha doğrusu politik bir araç olarak kullanılıp-denetim altında tutulurken) emekçilerin sorun ve taleplerini savunanlar ise suçlu muamelesi görmekte…
SOL PARTİLİ VEKİLLER NEDEN İZLENİYOR?
Federal Parlamento’da 76 milletvekilinden oluşan bir grubu bulunan Sol Parti’nin 42 milletvekilinin iç istihbarat birimi Anayasayı Koruma Örgütü tarafından izlendiği basına yansıdı. Genel olarak partinin takip edildiği, her yıl hazırlanan istihbarat raporlarından biliniyor. Bu nedenle, ilk etapta basına yansıyan 27 milletvekili sayısı bir eksikliği ifade ediyor. Çünkü gerçekte izlenen federal ve eyalet düzeyindeki milletvekili ve yerel belediye meclis üyesi vb. sayısı çok daha fazladır.
Peki ciddi-köklü bir düzen değişikliği öngörmeyen, kapitalizmin sonuçlarına muhalefet eden bir siyasi parti konumundaki Sol Parti’nin bu biçimde izlenmesinin arkasında yatan nedir? İzlenen milletvekili ve parti yöneticilerinin çoğu uzun yıllardır farklı parlamentolarda yer alan siyasetçiler konumundadırlar. Ne yaptıkları ve yapmadıkları göz önündedir…
Olayın dikkat çeken yanlarından biri de, takip edilen milletvekilleri listesinin üst sıralarında partinin sağ kanadındaki yöneticilerin yer almasıdır. PDS’ten Sol Parti’ye uzanan süreçte hep sistemin arzuladığı ve tehlike görmediği bir örgüt ve politikada ısrar eden Meclis Grup Başkanı Gregor Gysi’nin isminin de izlenenler listesinin başına yazılması, sistemin sahipleri tarafından yapılanların yeterli görülmediği şeklinde okunabilir.
Milletvekillerini izleten ve bunu kamuoyuna reklam eden kesimler, öncelikle, Sol Parti’yi „normal“ olmayan, sistem açısından „kriminal“ özellikler taşıyan bir parti olarak damgalayarak, etkisini daraltmayı hedeflemekteler. Bir diğer yanı ise, parti yönetimi ve özellikle de sağ kanat politikacılar üzerinde bir baskı oluşturarak, kendine-politikalarına çekidüzen vermesi, sınırlara dikkat etmesi uyarısı yapılmış oluyor. İçişleri Bakanı Hans Peter Friedrich’in, „Sol Parti parlamentoyu araç olarak kullanıyor“ biçimindeki suçlaması da bu uyarıların bir yansıması aslında.
GENEL BİR GERİCİLİK DALGASI
Sol Parti’li milletvekillerinin izlenmesi konusundaki tartışmaların bir diğer boyutu ise, aslında bir skandal olan olayın adeta “normal bir durum” olarak görülmesi ve hatta bunun „demokrasi adına“ olması gereken bir uygulama olduğunun savunulmasıdır. Olayın ortaya çıkmasından sonra en azından mecliste grubu bulunan diğer partiler tarafından gösterilen tepkilerin cılızlığı da bunun bir ifadesidir. Hatta, Friedrich’in partisi CSU’nun Genel Sekreteri Alexander Dobrindt, daha da ileri giderek Sol Parti ile faşist NPD’yi aynı kefeye koymuş ve yasaklanmasını talep etmiştir.
Açıklamalara ve tepkilere bakılırsa, sistemin asıl sahibi durumundaki partiler ve örgütler, Sol Parti’nin halen bu düzen için bir tehdit oluşturduğunu düşünerek, hakkıyla terbiye edilmesini, yeniden bir çekidüzen verilmesini istiyor. Bunun elbette belli başlı nedenleri bulunuyor.
Bunların başında, genel olarak Avrupa’nın özel olarak Almanya’nın ekonomik-sosyal açıdan içinden geçtiği süreç geliyor. Her ne kadar işsizlik resmi rakamlarda azalsa da, yoksulluk ve düşük ücretli işlerle çalıştırma artıyor ve halk arasında sosyal sorunlardan ötürü harekete geçme arzusu günden güne çoğalıyor. Farklı politikacı ve kurumların, Ruhr Bölgesi ve Doğu Almanya’daki eyaletlerde “sosyal patlamalar olabileceği“ yönündeki açıklamaları da bu biriken öfkenin bir gün mutlaka dışa vuracağı biçiminde anlamak gerekiyor.
Sol Parti, bugün bek çok açıdan geri, frenleyen bir politika üzerinde bulunsa da, büyük bir toplumsal hareketlenmenin, dalganın dışında kalamayacağı, kaldığı taktirde ise yok olup gideceği ve yerine başka partilerinin kurulacağının bilincindedir.
ASIL KAYGI DUYULAN TOPLUMSAL HAREKET
Yani, asıl izlenip denetlenen ve bir tehlike olarak görülen olgu, Sol Parti’nin de üzerinde yükseldiği toplumsal muhalefet ve mevcut sosyal sorunlara karşı oluşan tepki ve rahatsızlığın kendisidir. Parti yönetiminin sınırlama çabalarına rağmen Sol Parti’nin, özellikle ilk yıllarında farklı muhalif kesimler için bir platform özelliği taşıması; daha farklı boyutlara ulaşma potansiyeli taşıyan sosyal hareketlere ve taleplere aracılık eden bir konumda olması, düzenin koruyucuları için bu partiyi daha riskli hale getirmiştir. Sol Parti’nin çok özel bir çalışma ve çaba sarf etmeden, toplumda biriken bu hoşnutsuzluk üzerinden önemli  bir oy artışı elde etmiş olması, haklı olarak onu izleyenleri daha dikkatli olmaya iten bir nedendir. Gerçi parti yönetimi son yıllarda „sorumlu, mantıklı, olgun, kabul edilebilir“ politikalar izlenmesinde ısrarcı olmuştur ancak onu izleyip denetleyen güçler açısından demek ki bu yeterli görülmemektedir.
Dolayısıyla, Sol Parti’ye verilen “izleniyorsunuz” mesajı, aslında bütün muhalif, ilerici güçlere verilmiş bir mesajdır.
Bundan çıkarılacak sonuç elbette, “korkunun ecele faydası yoktur” olmalıdır. Sistemin sahipleri daha ortada bir şey yokken, mayalanmakta olan toplumsal öfkeyi, huzursuzluğu elbette hissediyorlardır. Bunun için de onların uykusunu kaçıracak güçler etrafında birikimin olmaması için yeniden sağ güzünü kapatıp, doğrudan solu hedefe koymuş durumdalar.
Almanya’da devletin sola, emekçi harekete, sosyalistlere saldırarak sağı kanatlarının altına almasının tarihi acı derslerle doludur. Böylesine bir devletten acılardan ders çıkarmak elbette beklenmiyor. Beklenti, sol güçlerin geçmişten ders çıkararak, geri çekilme, içine kapanma yerine geniş tabanlı bir toplumsal muhalefet hareketini örgütlemesidir. Bu yapıldığı takdirde istihbarat örgütlerinin partileri, politikacıları takibe almasının pek de bir önemi olmadığı görülecektir.
Çünkü o zaman karşılarında takip etmesi mümkün olmayan bir sosyal hareket bulacaklardır. (YH)

 

Görüntülü Haber:

 

Close