Written by 15:00 HABERLER

Doğa ile uyum yolunda

Simone Miller/Deutschlandfunk

Filozof Andreas Weber, iklim değişikliği ve türlerin neslinin tükenmesinin yanlış bir dünya görüşünün ölümcül sonuçları olduğunu söylüyor: “Yerli halklardan, yaşam kaynaklarımızı daha iyi korumayı ve doğa ile uyum içinde yaşamayı öğrenebiliriz. Doğayı yok ederek, iklimi mahvederek kendimize ne kadar zarar verdiğimizin farkında mıyız?” diyor ve “Acilen yeni bir kozmolojiye, yeni kapsamlı bir dünya görüşüne ihtiyacımız var” diye devam ediyor. Burada insan, şurada kültürü, zihni, dili ve orada da doğa duruyor şeklindeki katı bir karşıtlık dünyamızı bu hale getirdi.

Sömürü tarihi

Kültür ve doğa arasındaki karşıtlık uygarlık tarihinin derinliklerine dayanıyor. Tarım ve hayvancılığın başlangıcına kadar uzanıyor. Modern yaşam tarzımız ise bugüne dayanıyor. Ancak Weber, insan, çevre, kültür ve tabiatın diyalektiğe aykırı, idealist, ayrılmasında, derin bir yabancılaşmanın tohumlarını görüyor. Batı dünya görüşü sömürücü bir ilişkinin temelini oluşturuyor: “Bu, kapitalizmin kuruluş efsanesidir, insanlar kaynak olarak gördükleri şeylere yaşamlarını daha da iyileştirecek, sonunda onlara ölümsüzlüğü ve güvenliği getirecek maddi şeyler olarak muamele eden rasyonel aktörlerdir. Dünyaya yönelik bu muamelenin şimdi dünyanın yok olmasına yol açtığını görüyoruz.”

Weber, “Yerlileşme” adlı makalesinde, batı dünyasının bu bakışıyla doğaya olan varoluşsal bağlanma modelini karşı karşıya koyuyor: “Yerlileşme, insanın kendini anlamlı bir bütünün aktif bir parçası olarak anlaması ve bu bağlamda kendi yaşam kalitesini artıracak şekilde hareket etmesi anlamına gelir”.

Yaşamın bütünlüğü içinde insan

Weber, Avustralyalı Aborijin yazar Margaret Kemarre Turner, “Ben toprağım – ve toprak da ben” diye yazarken birçok kabile toplumunun paylaştığı doğa kültürü dualizminin ötesinde bir dünya görüşünü özetliyor, diyor: “İnsan bir yerde yalnız durmuyor, bir çevrede yaşıyor, birey bu topraklardan doğuyor ve ruh kimliği kendisini tekrar bu topraklarda buluyor, böylece kendini bir şekilde bu toprağın oyun kuralları ve ifade biçimi ile ortaya koyuyor.“

Meyve sineğinin bile hisleri vardır

Şamanizme yakın, insanı da kapsayan ilham verici nitelikte bu türden doğanın bir ruhu olduğu fikri, artık bilim tarafından da destekleniyor. Weber’e göre, insan ve doğa hakkındaki batı görüşü, hayvanların kendi ruh dünyalarında yaşamalarına izin vermeyen filozof René Descartes’tan uzun süredir etkileniyor. Bununla birlikte, son deneyler, arıların ve meyve sineklerinin bile bilim insanlarının önceden tahmin ettiklerinden daha karmaşık duygu dünyalarına sahip olduğunu gösterdi: “Aslında, sadece insanın bir ruhu veya bir iç dünyası olduğu, diğer canlıların beyinsiz, ruhsuz sadece insan için var olan makinalar olduğu fikri gerilerde kaldı.”

Vermek sürekli almaktan daha insanidir

Ancak, günümüzün teknik uygarlığının ortasında, yerli bir dünya görüşünden birşeyler öğrenmenin olanağı var mıdır ve neler öğrenilebilir? Weber bunu kendimizi doğamıza yabancılaşmadan kurtarmanın bir yolu olarak görüyor. „Yerli,“ diye yazıyor „kendi gerçek insanlığımızın bastırılmış kısmıdır.“ Bu yıkılan mirasın yeniden keşfedilmesi, canlılığın kazanılması anlamına geliyor. Weber “Varlık ve Kavga” röportajında bunu şöyle açıklıyor: “Biz, hisseden, ihtiyaçları olan, doğaya savaş açmış ‚hep bana hep bana‘ sisteminin bir parçası olmayıp, verebilen ve vermek isteyen bedenler olduğumuzu fark ediyoruz.”

Yaşam ortaklığı ekonomisi

Weber açısından bu fark etmeye alternatif bir ekonominin vizyonu da dahildir. Pek çok geleneksel kabilenin kültürü, olan “karşılıklı birlikte yaşamak”, Weber’in gözünde karşılıklılık ekonomisi için bir model oldu.

Bu ortaklık içinde varlıkların arasındaki bağlantı, aktörler arasında mal değiş tokuşu anlamına gelmez. Sonuçta, aktörlerin kaynağın bir parçası olduğu ve kaynağın her zaman aktörlere dönüştürüldüğü büyük ortak bir bütün vardır.“

Moda deyimle taban ekonomisi adı verilen, ortaklaşa yapılan şeyler, paylaşım; çevrim içi ansiklopedi Vikipedia örneğinde gerçekleştirildi. Weber, bu türden örneklerin Batı’nın ‚yerlileşmesi‘ açısından çığır açıcı olduğunu düşünüyor.

Doğayla birlikte çalışmak – ona karşı değil

Bir bütünün parçası olma sisteminin en iyi örneği „doğayı daha da kötüye götürmeyen“ uzun vadeli bir ekonomidir. Weber bunun için somut politik taleplerde de bulunuyor: “Politikanın doğru ve önemli olanı yasalaştırmasını istiyorum. Bu, ekolojik olandan başka bir tarım olmadığı anlamına gelir, fosillerimizi yakıt olarak yok etmememiz anlamına gelir. Temel olarak, neyin doğru olduğunu zaten biliyoruz. Ancak yaşam tarzımız çoğu zaman kişinin kendi canlılık deneyimiyle çelişerek doğa ile olan bağlantımızı kesiyor.

Bu nedenle eğitim sistemimiz, şimdi olduğu gibi, rasyonel bir kapıcı olarak sömürgeleştirilmediği, kalbin ve ruhun dünyasını içeren bir hale getirilmek zorundadır. Çünkü kültür ve doğanın idealist ayrılığı ideolojisi hala devam ediyor.”

Andreas Weber’in bu konudaki fikirlerini ayrıntılı olarak öğrenmek isterseniz Nicolai Verlag tarafından çıkarılan “Indigenialität” kitabını okuyabilirsiniz.

Çeviren: Semra Çelik

Close