Written by 18:09 HABERLER

Enfeksiyon Koruma Yasası kararnamesi ile yönetim

Rolf Gössner

Parlamenter demokrasi olağanüstü durumda. „Korona krizi“ uzun zamandır demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve anayasal krize yol açmıştır -bu ayın „hafif kapanma“sı bunun en son örneğidir. Kültürel kurumları ve organizatörleri, yemek ve otel endüstrisini, büyük ölçüde işleyen hijyen konseptleri olmasına rağmen, şiddetle etkiliyor.

Özel ve kamusal hayata derinlemesine nüfuz eden bu önlemlerden bazıları çaresiz, aksiyonist ve dayanaktan yoksun görünüyor. Her halükarda, izole olarak bakıldığında, ne gerçekten anlaşılır ne de orantılılar. Yeterince somut düzenlemelerin bulunmaması nedeniyle dayandıkları Enfeksiyon Koruma Yasasındaki yasal dayanaklar da yasal olarak güvenli değil. Otel konaklama yasağı, nihayetinde mahkemelerin defalarca durdurduğu bir felaketin, ‚konaklama yasağı’nın tekrarı. Diğer bir deyişle, karşı önlemlerin aciliyeti göz önüne alındığında, yürütme artık kendini kanun ve içtihat ile bağlı hissetmiyor. Daha az korkulu zamanlarda, bu gerçek bir skandal olurdu.

DÜŞÜNMEYE SEVKETMELİ

Şu anda mahkemeler, yasallık ve orantılılık için yeni yönetmelikleri gözden geçirmeye ve gerekirse, acil prosedürde hemen sonuçlanmasa bile, bunları bozmaya çağırılıyor. Ancak yargı, hukuka aykırılık veya anayasaya aykırılık nedeniyle neredeyse 100 davada geçmiş korona tedbirlerini çoktan kaldırdı. Tek başına bu bile bizi düşünmeye yönetmelidir.

Bir başka eksiklik daha var: Federal ve eyalet seviyelerindeki tüm korona önlemleri, önceden parlamento tartışması ve çözümü olmaksızın, hükümet kararnamelerine dayanmaktadır. 

Bu muhtemelen anayasaya aykırıdır çünkü ciddi sosyal ve ekonomik etkiler ve uzun vadeli zararlarla birlikte temel haklar üzerinde büyük çapta ihlaller içerir. Bu gibi durumlarda, parlamenter demokrasi istenir: Hükümet ve muhalefet arasındaki tartışmalar, yasal çıkarların tartılması ve kararların alınması. Ancak parlamenter demokrasi açıkça korona savunma politikasından muzdarip.

Jakob Augstein cuma günü “Hastalık korkusu demokrasiyi yuttu” diye yazdı. Eskiden bir Federal Anayasa Yargıcı olan Hans-Jürgen Papier, „hukukun üstünlüğünün erozyonu“ konusunda uyarıyor.

Mart 2020’nin sonunda Enfeksiyon Koruma Yasası’nda yapılan değişiklikle ve bir tür „sağlık acil durumu“ olan „ulusal kapsamda salgın durumunun“ ilan edilmesiyle Federal Meclis, haklarından vazgeçti ve karar alma yetkilerini eyalet hükümetlerine devretti. 

Bu, siyasi iktidar yapısında yürütme lehine daha fazla yetki ve kuvvetler ayrılığı ilkesine aldırış etmeme anlamına gelir. Seçimlerle demokratik olarak meşru kılınan parlamento, böylece kendisini kenara itti, kriz zamanlarında zaten büyüyen yürütmenin egemenliğini destekledi ve böylece demokrasinin zayıflamasını da teşvik etti.

Federal Almanya Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana daha önce hiç olmadığı gibi, federal ve eyalet hükümetleri, ilan edilen „ulusal kapsamda salgın durumu“ gerekçesiyle, anayasal hak ve özgürlükleri, herhangi bir yasal gerekliliğe (genel kişilik hakkı, hareket özgürlüğü) bağlı olmayacak şekilde büyük ölçüde kısıtladı ve askıya aldı. Hareket özgürlüğü, eğitim, toplanma özgürlüğü, fikir özgürlüğü, sanat ve din özgürlüğü, evlilik, aile ve çocukların korunması, mesleki uygulama özgürlüğü, ticaret ve seyahat özgürlüğü bu kapsamda ele alındı. 83 milyon nüfuslu bir ülkenin tamamının özel, sosyal, kültürel, dini ve büyük ölçüde ekonomik hayatı etkileniyor ve böylesi bir olağanüstü hal durumunda kısmen durma noktasına geliyor. Temel haklar üzerindeki bu büyük kısıtlamalar, enfeksiyon sayısını azaltmak, kısmen hastalıktan, çöküşten kurtarmak, sağlık sistemini korumak, sağlığı ve yaşamı korumak için ilan edilen – ve anlaşılabilir – hedefle gerçekleştirilmekte.

Federal Hükümet şu anda korona savunmasının yasal dayanağını hukukun üstünlüğüne uygun olarak iyileştirmeye çalışıyor: Örneğin, Enfeksiyon Koruma Yasasını (IfSG) değiştirmeyi amaçlayan bir “ulusal kapsamda bir salgında halkı korumak için Üçüncü Yasa” sundu. Yasa, Federal Meclis ve Federal Konsey aracılığıyla aceleye getirilecek ve Cumhurbaşkanı tarafından bir gün içinde imzalanacak.

Şimdiye kadar, yönetmelikler – mevcut „hafif kapanma“ dahil olmak üzere, büyük ölçüde IfSG’deki belirsiz bir genel maddeye („gerekli koruyucu önlemler“) dayanıyordu. Ancak böylesine yetersiz bir „hukuki dayanak“, hiçbir şekilde tüm halk için temel haklar üzerindeki geniş kapsamlı, uzun vadeli kısıtlamaları haklı gösteremez. Uzun zamandır bilinen nedenden ötürü, büyük koalisyon haklı olarak, yetkili mahkemelerin etkili yasal dayanakların bulunmaması nedeniyle halihazırda uygulanmış olan kapanma tedbirlerini iptal edeceğinden korkuyor. Bu nedenle, daha önce açıkça yasadışı olan önlemler artık geriye dönük olarak ve gelecek için yasallaştırılacak ve yasal olarak kanıtlanacak.

(…)

Ancak parlamentoların daha güçlü katılımı konusundaki taleplere rağmen, bu pandemik zamanlarda „yürütmenin maksimum esnekliğini“ sağlamak için gelecekte her şey federal ve eyalet hükümetlerine bırakılacaktır. Kararname yoluyla yönetim bu nedenle tereddütlü olsa da normal bir durum olarak kalacaktır.

Özellikle önemli idari kararlar şüphesiz parlamento onayı gerektirir. Bu, demokrasi ilkesine, parlamentonun çekincesine ve hukukun üstünlüğüne karşılık gelir. IfSG değişikliği bu kriterleri karşılamıyor.

Bu konuda hukukçuların yargısı çoğunlukla olumsuzdur. Bu değişiklik, ne yoğun kontrol tedbirlerine ilişkin kesinlik ilkesini ne de meclis onayını karşılamaktadır. Etkilenen temel hakların ağırlığının arttığına dair hiçbir kanıt yok -görünüşe göre bu sadece önceki yaklaşımı meşrulaştırma meselesi. Her halükarda, yasadaki değişiklik idari ve anayasal incelemelere dayanmamaktadır.

Parlamenter demokrasinin olağanüstü halini sona erdirmek için, Federal Meclis ve eyalet parlamentolarının savunma önlemleri kararları gibi müzakerelerde öncü rol oynaması zorunludur. Demokratik bir anayasal devlette, şiddetli kriz zamanlarında bile buna ayıracak zaman olması gerekir. Yasama meclisinin dengeleme ve karar alma süreçlerini yeniden ele geçirmesinin tek yolu budur. Ancak bu şekilde kararlar demokratik olarak meşrulaştırılır. Ancak bu şekilde, “ulusal kapsamda salgın durumu” ile elde edilen kararnamelerle yöneten devletin gücü geri itilebilir. Çünkü Şansölye ve eyalet başbakanları ile yapılan video konferanslar anayasal, demokratik olarak meşrulaştırılmış ve tek başına bu kadar ciddi kararlar alabilecek bir organ değildir.

Sıklıkla unutulan her şey hesaba katılmalıdır: Sosyal kararlar ve katı kısıtlamaların sağlık sonuçları da, temel haklar ve özgürlükler, sağlık ve yaşam arasında anayasal olarak gerekli ve farklı değerlendirilmesi gereken bir dengeye dahil edilmelidir.

GELECEK İÇİN ÇIKARILACAK DERSLER

Demokratik olarak meşrulaştırılmış yasal çıkarların anayasal olarak dengelenmesi, mutlakiyetçi kararlara ve virüsten arınmış bir toplumun totaliter vizyonlarına karşı koruma sağlayabilir. Anayasa, diğer temel hakları gölgede bırakan bir „süper temel sağlık hakkı“ tanımaz, tıpkı „süper temel güvenlik hakkı“ tanımadığı gibi. Özellikle sosyal açıdan dezavantajlı kişilerin yaşam şansı yeterince dikkate alınmalıdır. Sağlığın korunması ve sivil özgürlükler birbirine karşı çıkarılmamalı, insan yaşamı insan haklarına aykırı duruma düşürülmemelidir.

Sivil toplumun katılımıyla federal ve eyalet düzeyinde bağımsız, disiplinler arası komisyonlara da ihtiyaç vardır. Görevleri, „korona krizinde“ siyasete eleştirel bir şekilde eşlik etmek ve hükümetin savunma önlemlerinin gerekliliğini, etkililiğini, orantılılığını ve sonuçlarını değerlendirmek olmalıdır. Bu şekilde kazanılan bilgilerden, koronanın gelişimi ve gelecekteki pandemilerin daha farklı, orantılı yönetimi için dersler çıkarılabilir. Bir kapanmadan diğerine daha fazla itilmemek ve bu süreçte sosyal uyumu tamamen kaybetmemek için daha uzun vadeli bir stratejiye ihtiyacımız var.

Büyük tehlike ve korku zamanlarında bile, Süddeutsche Zeitung’da Heribert Prantl’ın düşüncelerinden birine sahip çıkılmalıdır, kişi yalnızca virüse karşı kararlı bir şekilde savaşmakla kalmamalı, aynı zamanda kriz zamanlarında demokratik anayasal devletin yanı sıra temel ve medeni hakların yük veya lüks olduğu bir ruh haline de karşı savaşmalıdır. Artan huzursuzluk, şüphecilik ve karşı çıkışlara rağmen, bu ruh hali bitmiş olmaktan çok uzak.

(Freitag’tan çeviren: Semra Çelik)

Close