Written by 19:48 HABERLER

Enflasyon aldı başını gidiyor: %4,5

SERDAR DERVENTLİ

Almanya’da enflasyon artışı devam ediyor. İlk aylarda “geçici fenomenlerden” söz eden iktisatçılar ve merkez bankaları yetkilileri şimdi “Kasım ayı içinde yüzde 6’ya çıkabilir ve 2022 sonuna kadar devam edebilir” diyorlar. İşçi ve emekçilerin sürekli eriyen alım gücü konusunda ise özellikle sendikaların büyük sessizliği göze çarpıyor. Diğer yanda ise “Madam Enflasyon” diye anılmaya başlanan AMB Şefi Christine Lagarde’yi üstü kapalı istifaya çağıranlar, “AMB’ye şahinler hakim olmalı” görüşünü savunuyorlar.

Federal İstatistik Dairesi DESTATİS’in enflasyonla ilgili son açıklamasında Almanya’daki genel enflasyonu oranının bir önceki yıla oranla ekim ayında yüzde 4,5’e çıktığını bildirdi. Enflasyonun yükselmesine neden olarak ise yine enerji fiyatlarının hızla artması gösterildi.

ENFLASYON GÜNLÜK TÜKETİMDE ARTIYOR

10 Kasım günü yayınlanan raporda tüketim mallarının ortalama yüzde 8,7, enerji fiyatlarının yüzde 18,6 ve hizmet kaleminde ise yüzde 2,4 dolayında arttığına dikkat çekiliyor. Önemli olan ise bu başlıkların altında toplanan kalemlerin fiyat artışı. Enerji fiyatlarının ortalama artışı 18,6 ile verilirken kalorifer mazotunun fiyatının bir yıl içinde yüzde 101,1 arttığı görülmekte. Aynı dönem içinde doğalgaz yüzde 7,4 ve elektrik yüzde 2,5 zamlanırken benzin ve dizel fiyatlarının ise yüzde 35 dolayında arttığı görülüyor.

Kış aylarının başlamasıyla birlikte özellikle kalorifer mazotu ve doğalgaz fiyatlarının daha da artması bekleniyor. İstatistik dairesi verilerinde kalorifer mazotu fiyatının ekim ayında bir önceki aya oranla yüzde 17,5 dolayında yükseldiği yer alırken artış eğiliminin önümüzdeki aylarda devam edeceği bildirildi.

Tüketim mallarının ortalama yüzde 8,7 artması da enerji fiyatlarında olduğu gibi, işçi ve emekçilerin günlük yaşamlarını son derece olumsuz etkiliyor. Tarımsal mamullerin fiyatları geçtiğimiz eylül ayında olduğu gibi ekim ayında da artışını sürdürdü. Buradaki ortalama fiyat artışı 13,3 olarak verilirken bu, patatese yüzde 35,5 fiyat artışı domuz etine ise yüzde 6,5’luk bir fiyat düşüşü olarak yansımış. Ayrıntılara bakıldığında ise genel olarak domuz eti tüketiminin gerilerken rağbetin arttığı sığır, koyun ve keçi etlerinin fiyatlarının ortalama yüzde 20 dolayında yükseldiği görülüyor.

‘FENOMENLER’ GEÇİCİ Mİ VE KALICI MI?

Enflasyon artışı sadece Almanya’da değil bütün AB ülkelerini etkisi altına almış bulunuyor. Dünya genelinde de benzer bir durumdan söz etmek mümkün. AB ülkeleri ortalamasında enflasyon yüzde 4,4 (Euro bölgesinde yüzde 4,1), ABD’de yüzde 6,2, Hindistan’da yüzde 4,4, Türkiye yüzde 20, Rusya yüzde 6,5…

Haziran ve temmuz aylarında enflasyon artışını “geçici fenomenlere” bağlayan iktisatçılar ve ülkelerin merkez banka şefleri, yılsonuna doğru enflasyonun yeniden düşeceğini ileri sürüyorlardı.

Şimdi ise tartışmalar fenomenlerin (olguların) hangilerinin geçici hangilerinin “bir süre daha kalıcı” olduğu üzerine yoğunlaşıyor. 19 Kasım günü Frankfurt’ta düzenlenen Bankalar Konferansı’nın ana konuşmacısı AMB Şefi Christine Lagarde, “enflasyonla ilgili durumun çok komplike olduğunu” belirtirken, daha önce yaptıkları ve “geçici fenomenlere” işaret ettikleri açıklamanın doğru olduğunu ama başka sorunların da enflasyonunu tetiklediğini söyledi. “Ama asıl olarak arz merkezli yaşanan enflasyon nedeniyle paniğe kapılıp para politikamızı tartışmaya açmamalıyız, sabırlı olmalıyız” diye konuşan Lagarde, enflasyonun genel olarak “istenmeyen ve sancılı bir fenomen” olduğunu da sözlerine ekledi.

Lagarde’nin “arz merkezli enflasyon”1 tanımlaması değişik iktisatçılar tarafından hammadde ve sanayideki yarı iletken darboğazına, taşımacılık fiyatlarındaki patlamalara2 dikkat çekilerek destek buluyor.

ALMANYA’NIN ‘KANADI KIRIK ŞAHİNİ’

Aynı etkinlikte konuşan Alman Merkez Bankası (Bundesbank) Şefi, Jens Weidmann, “Korkarım enflasyon bazılarının düşündüğü gibi kısa vadeli olmayacak ve daha uzun süre ABM’nın (enflasyon) hedefinin üzerinde seyredecek” dedi. Bunu AMB’nın esnek para politikasına bağlayan Weidmann, “Enflasyonun yüksek düzeyde kalması ise AMB’sını aşırı gevşek olan para politikasını yeniden gözden geçirmeye zorlayacak kanısındayım” dedi. Kısaca Weidmann, enflasyonun yükselmesinin asıl nedeni olarak para arzı3 olduğunu söylüyor.

Weidmann’ın “korkarım” ve “kanısındayım” gibi kibar ifadeleri kimseyi yanıltmamalı. Bundesbank Şefi olarak AMB Konsey üyesi de olan Weidmann, uzun süre Lagarde’nin gevşek para politikasına karşı mücadele vermişti. AMB Konseyi içinde “Almanya’nın şahini” olarak ün kazanan Weidmann, Alman mali sermayesi tarafından da destekleniyor.

Weidmann’ın bir ay önce Bundesbank şefliğinden istifa edeceğini ve dolayısıyla AMB Konseyi’nden de ayrılacağını ve “hayatında yeni döneme adım atmak istediğini” açıklaması kendisine “kanadı kırık şahin” lakabı takılmasına neden oldu.

Diğer yanda ise FAZ, HB, WiWo ve DWN gibi Alman mali sermayesinin çıkarlarının savunulduğu yayın organlarında, Lagarde’ye “Madam Enflasyon” lakabı takan birtakım iktisatçılar, AMB Şefi’nin asıl olarak istifa etmesi gerektiğini ileri sürüyorlar. Lagarde’nin de gevşek para politikasının sonuçlarını gördüğünü ama Fransa’da Nisan ayında yapılacak başkanlık seçimlerine kadar bu politikasını sürdürmekte kararlı olduğunu ileri süren bir başka haberde ise, “İşler Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron için pek iyi görünmüyor. Enflasyonla mücadelede sıfır ve negatif faiz oranlarından vazgeçmek Macron’a rahatsızlık verecektir, çünkü bu aynı zamanda konjonktür üzerinde de baskı yaratacaktır” deniyor.

Etkinlikten birkaç gün sonra FAZ gazetesiyle bir söyleşi yapan Deutsche Bank Şefi Christian Seving, “geçici fenomen” tanımlamasına katılmadığını söyledi. “Düşünün ki çok katlı bir evdeyiz ve bir kat daha yukarı çıktık ve şimdi bir süre daha orada kalacağız” diye konuşan Seving, “Şimdi merkez bankacılar görevlerini yerine getirmeli ve gevşek para politikasından çıkış için nasıl bir yol seçeceklerine karar vermeliler” dedi.

Alman mali sermayesinin “şahinler” kanadı, aralık ortasında yapılacak AMB Konsey toplantısında gevşek para politikasından vazgeçme kararının alınması ve bir takvimin belirlenmesi için baskıyı artıracak. Bu konuda özellikle yeni göreve gelecek hükümetin nasıl bir tutum alacağı henüz bilinmiyor, tam da bu nedenle de ‘şahinler’, “ne kadar yol alırsak kârdır” tutumundalar.

ALMANYA SERMAYESİNİN PLANLARI FARKLI

Her ne kadar Alman mali sermayesinin bir kanadı AMB’nın gevşek para politikasına karşı tutumunu “enflasyon” ile açıklasa da bu gerçeği yansıtmıyor. AMB Konseyi’nde cereyan eden çatışma gerçekte AB emperyalistleri arasındaki çatışmanın yansımasıdır. Ekonomisi güçlü olan Almanya’daki ‘şahinler’, AMB’nın düşük ve negatif faiz politikasına, devlet ve şirket tahvilleri satın alma programına son verilmesini ve “piyasada yaratılan suni dengesizliklerin piyasa tarafından düzeltilmesine izin verilmesini” talep ediyorlar.

Bir süredir “zombi4 şirketler” olarak anılan şirketlerin suni olarak ayakta tutulmasına gerek olmadığını ileri sürdükleri gibi Maastricht kriterlerine uygun ekonomi politika uygulamayan devletlerin borçlarının bu yoldan (devlet tahvillerini merkez bankasına satarak) düzlüğe çıkartılmalarının da doğru olmadığını söylüyorlar. Buna göre bu ülkelere, “disiplinli ekonomi politika uygulamaları için baskı unsuru oluşturulmalı” – yani devlet tahvilleri AMB’ye değil piyasaya sunmaları daha doğru olur. Bu ise yine Alman (mali) sermayesinin işine yaracak; bir yandan ekonomileri zayıf olan ülkelere piyasalarda yüksek faizli kredi dayatılırken diğer yandan Alman tekelleri ve şirketleri piyasalardaki ağırlıklarını rakiplerine karşı daha etkin kullanabilecekler. Şüphesiz burada kısaca ifade etmeye çalıştığımız çok daha kapsamlı bir yazının konusudur.

EK ZAM NEDEN GÜNDEME GELMİYOR?

Frankfurt’taki AMB kulesinde “şahinler ve güvercinlerin çatışması” devam ederken, günlük basında “enflasyonu etkileyen geçici ve kalıcı fenomenler” üzerine dem vurulurken olan yine işçi ve emekçilere oluyor. Korona salgınının başladığı ilk yıl neredeyse tüm işkollarında ya ücret TİS’leri ertelendi ya da sıfır zam ile bağıtlanmıştı.

Dolayısıyla enflasyonun henüz makul düzeyde olduğu dönemde işçi ve emekçilerin reel ücretleri düşmüştü. 2021 yılında ise enflasyon bir önceki yıla oranla sürekli yükseldi – yani reel ücretler sürekli düştü. İmzalanan ücret toplu sözleşmeler de bir şey değiştirmedi. Pratik olarak sendikaların tümü reel ücret kaybına imza attılar! Hatta bazı sendikalar 33 ay gibi uzun süreli sözleşmelere imza atarak reel ücret kaybını gelecek yıllar için de “güvenceye” aldılar!

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız enflasyon ve buna bağlı konuların tartışılmasında işçi ve emekçiler açısından en önemli konu, ek zam gündeme bile gelmiyor. Sendikalar genelde bu konudaki sessizliklerini korurlarken “en kabadayıları” (IG Metall), “gelecek TİS döneminde enflasyon artışını telafi edeceğiz” diyorlar.

Ama burada bir matematik hatası var. Geçmiş ücret kayıpları gelecekte alınacak ücret zammı ile telafi edilemez. Bugünkü ücret kaybının telafisi için hemen, en azından enflasyon oranı düzeyinde (veya daha yüksek) ek zam talep edilmeli.

Sendika bürokrasisinin ek zam talebini bırakın ileri sürmeyi gündemine bile almaması onların sermaye işbirlikçisi tutumlarını bir kez daha ortaya çıkarıyor. Sendikaların değişik platformlarında bunu tartışmaya açmak, VKL’lerin bu yönde kararlar çıkarmasını sağlamak için geç kalınmış değil.

ABD VE JAPONYA’DA KONJONKTÜR PAKETLERİ

ABD, geçtiğimiz hafta devlet yatırımları için 1,2 trilyon dolar (1,06 trilyon euro) konjonktür paketini yürürlüğe koydu. 550 milyar doları yol ve köprülerin tamiri veya yeniden inşası için harcamayı planlayan ABD Hükümeti, 105 milyar kamu taşımacılığına özelde tren yolu ağının onarımına harcayacak. 65 milyar dolar ise elektrik ağının onarımına, 65 milyar dolar geniş bantlı internet ağının yaygınlaşmasına ve 55 milyar dolar ise su şebekelerinin onarımına ayırmış.

Bu paketin yanı sıra sosyal güvenlik sistemi ve iklim koruması için 2 trilyon dolarlık bir konjonktür paketi daha hazırlandığı bildirildi.

Japon hükümet de aynı dönem aldığı bir kararla 55,7 trilyon Yen (430 milyar euro) hacminde konjonktür paketini yürürlüğe koydu. Sözkonusu pakette tüm hanelere tüketim çeki verilmesi, korona nedeniyle zor duruma düşen işletmelere sübvansiyon verilmesi planlanıyor.

Harcamaların önümüzdeki haftalarda daha netleşeceğini bildiren Hükümet başkanı Kishida, gerekirse harcamaları artıracaklarını açıkladı. Bu yıl yapılan ek harcamaları da pakete dahil edeceklerini bildiren Kishida, böylece paketin toplam hacminin 78,9 trilyon Yen (613 milyar euro) olacağını söyledi.

AÇIKLAMA: Nominal ücret, çalışanın emeği karşılığında aldığı para miktarıdır. Reel ücret ise çalışanın aldığı para ile satın alabileceği mal ve hizmet miktarıdır. Diğer bir deyişle nominal ücret sadece bir sayı iken reel ücret ise enflasyon gözetildiği satın alma gücüdür.

1 Mal ve hizmet arzının (üretim ve sunulmasının), toplam talebin artış hızına ayak uyduramaması.

2 2020 yılında Çin’den ABD’ye veya AB’ye 3 bin dolara gelen 77 m³ hacmindeki konteyner fiyatı bu yıl 13 bin dolara çıktı. Özellikle ticaret yollarında yaşanan sıkıntılar nedeniyle boş konteyner bile bulunamamasının fiyatların daha da yükselmesine yol açması bekleniyor.

3 Resmi tanıma göre para arzının artması, enflasyonun oluşmasındaki bir başka unsurdur. Bu durumda, yatırım ve tüketim harcamaları artarak fiyatlar üzerinde yukarı yönlü bir baskı oluşur.

4 Gerilim filmlerinde “yaşayan ölüler” zombi olarak tanımlanıyor. Son yıllarda ekonomide de kendi başına ayakta duramayacak hale gelen şirketlere bu isim yakıştırıldı.

Close