Written by 10:20 HABERLER

Erdoğan’la Merkel arasına ‚kara mizah‘ girdi

Türkiye ile Almanya arasında sığınmacı pazarlığı üzerinden estirilen “al gülüm-ver gülüm” havası dağılıyor. Aralarından su sızmayan iki liderin arasına “kara mizah” girdi. Merkel basın ve düşünce özgürlüğünü Erdoğan’a kurban edecek mi?

 

Almanya ile Türkiye arasında sığınmacı krizi üzerinden başlayan çıkar birliği ve yakınlaşma, bir bakıma her iki ülkenin liderlerinin siyasi geleceğini de birbirine bağladı. Erdoğan, başta Suriye olmak üzere bölgede izlediği saldırgan politikalar nedeniyle dışarıda; Kürt halkına, aydınlara, gazetecilere, akademisyenlere yönelik izlediği baskıcı politikalar nedeniyle de içeride zor günler geçiriyordu. Bu zor günlerde yardımına ilk koşan ise Almanya Başbakanı Angela Merkel oldu.

1 Kasım erken seçimlerine az bir süre kala, 18 Ekim’de, İstanbul’a yaptığı ziyaret sırasında Erdoğan tarafından “kral tahtı”nda karşılanmış, Türkiye üzerinden Avrupa’ya gelen sığınmacıların engellenmesi için anlaşmanın ilk mesajları verilmişti. 18 Ekim ziyaretiyle başlayan süreç, özel olarak Almanya, genel olarak da AB-Türkiye ilişkilerine yeni bir ivme kazandırdı. Rusya ile tam, ABD ile kısmen gerilim içerisinde olan Erdoğan’ın AB ile kurmuş olduğu bu yeni bağ ve yakınlaşma, sıkışmışlık ortasında nefes almasını sağladı.

Benzer bir durum Merkel için de geçerliydi.

Avrupa’ya gelen sığınmacı akını nedeniyle hem AB ülkeleri tarafından hem de içeride sert eleştirilere maruz kalmaya başlayan Merkel, sığınmacı akınını durdurmanın anahtarının Erdoğan’da olduğunu açık olarak ifade ederek, bir bakıma başka seçeneğinin olmadığını söylemişti.

Hakikaten de mevcut koşullarda, Türkiye bekçilik görevini kabul etmemiş olsaydı, sığınmacı akını daha yoğun olarak devam edecekti ve Merkel de pek çok açıdan zor durumda kalacaktı.

Koşullar itibariyle birbirine bu denli muhtaç iki lider ve ülke, çareyi birbirini kabullenme ve ortak çalışmada buldular ve öyle de yaptılar. Halen de yapmaya devam ediyorlar.

 

ERDOWO, ERDOWIE, ERDOĞAN…

Alman kamuoyunda uzunca bir süre “otoriter lider”, “Boğaz’ın Putin’i”, “Sultanlık düşleri kuran” lider olarak gösterilen Erdoğan’ın Merkel’le bu denli yakın bir ilişki içerisinde olması elbette bütün Almanya tarafından kabul edilmedi. Bu at pazarlığının insan hakları, demokrasi, basın ve düşünce özgürlüğü, Kürtler ve kadın haklarının ayaklar altına alındığı değişik şekillerde dile getirilse de pek etkili olmadı.

Ta ki, NDR televizyonunda yayınlanan “Extra 3” komedi programında sözleri değiştirilmiş bir Alman şarkısı yayınlanana kadar. “Erdowo, Erdowie, Erdoğan” nakaratı olan şarkıda Erdoğan’ın kurmuş olduğu otoriter sistemden örnekler gösteriliyordu.

Klipte hakaret, aşağılama vb. hiçbir şey olmadığı halde Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Martin Erdmann’ı çağırarak klip nedeniyle uyardı.

Bu uyarının kendisi Almanya’da komik bulundu, ti’ye alındı. Haklı olarak pek çok kesim Türkiye’nin yaptığı bu uyarıya tepki gösterdi. Uyarı aynı zamanda Erdoğan’ın farklı düşüncelere, fikirlere, esprilere tahammül etmediğinin bir örneği olarak gösterildi, Türkiye’de muhaliflere, basına, aydınlara ve akademisyenlere yaptığı baskı yetmiyormuş gibi bu sefer de kolunu Almanya’ya kadar uzatmıştı.

Federal Hükümet ise, Ankara’nın gösterdiği bu tahammülsüzlüğe karşı ancak 8 gün sonra bir açıklama yaparak yanıt verdi. Basın ve düşünce özgürlüğünün Alman Anayasası’nın temel ilkelerinden biri olduğuna işaret edildi.

 

BÖHMERMANN, ERDOĞAN’IN İMDADINA YETİŞTİ

“Extra 3”e gösterdiği tepkiyle komik duruma düşen Erdoğan ve AKP’nin yardımına,  ZDF televizyonunda yayınlanan “ Neo Magazin Royale” programının moderatorü Jan Böhmermann yetişti. Sözde Erdoğan’ın “Extra 3”e verdiği tepkiyi protesto etmek isteyen Böhmermann tamamen bel altı, hakaret ve küfürlerden ibaret bir şiiri okuyarak, havayı olumsuza çevirdi. Erdoğan ve AKP Hükümeti suçluyken Böhmermann sayesinde güçlü oldu.

Her ne kadar Böhmermann programında eleştiriyle “Rencide” (Schmähkritik) arasında farkı göstermek için şiiri okuduğunu söylese de, yaptığı Erdoğan’ı eleştirenlerden çok destekleyenleri güçlendirdi.

Erdoğan ve Türkiye hükümeti de bu fırsatı elbette kaçırmadı ve Merkel üzerinden baskı kurarak mizahçı Böhmermann’a gereken cevabın verilmesini istedi. ZDF, tepkiler karşısında hiç bir kararı beklemeden “otosansür”le şiiri internet üzerindeki arşivden sildi. Bununla kalınmadı, Merkel alelacele Davutoğlu’nu telefonla arayarak kendisinin de Böhmermann’ın yaptığını eleştirdiğini söyledi.

Ama, sorun ve eleştiriler bunlarla sınırlı kalmadı. Türkiye Berlin Büyükelçiliği işi biraz daha ileriye götürerek, Alman Ceza Yasası’nın 103. Maddesi’ne dayanarak Böhmermann hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu.

 

MERKEL NASIL KARAR VERECEK?

“Yabancı devlet liderlerine hakaret ve aşağılamayı” cezalandırmayı öngören madde çerçevesinde Böhmermann’a davanın açılıp açılmayacağı kararının Federal Hükümet tarafından verilmesi ise Merkel’in kucağına atılmış bombaya benziyor. Merkel ve hükümeti, “kader birliği” yaptığı Erdoğan’ın gönlünü kazanmaya devam etmek için davanın açılmasına mı, yoksa basın ve fikir özgürlüğünden yana tutum alıp bunu ret mi edecek. Nereden bakılırsa bakılsın süreç, Merkel ve Hükümeti’ni zor bir kararla karşı karşıya bırakmış durumda.

Önünde iki seçenek bulunuyor.

Birincisi: Erdoğan’ın isteği ve baskısına boyun eğip, sıkça sözünü ettiği “Avrupa değerleri”nden birisine darbe vurarak Böhmermann’a davanın açılmasının önünü açmak. Bu elbette, Erdoğan’ın sadece Türkiye içindeki değil, aynı zamanda yabancı aydınlar, mizahçılar ve sanatçılar için de ne kadar tehlikeli olduğu anlamına gelecek. Bu yönde bir karar vermesi durumunda Merkel’in iç politikada bir hayli sıkışacağını bugünden kestirmek mümkün.

İkincisi: Erdoğan’ın bu isteğine geçit verilmez, Böhmermann’a dava açılmaz, fikir ve düşünce özgürlüğünden yana tutum alınır. Bu durumda ise Merkel ile Erdoğan arasına giren “kara mizah” ilişkilerin gerilmesine, sığınmacı kozunun yeniden masanın üzerine çıkarılmasına vesile olabilir.

Ama öyle görünüyor ki, Merkel 17 Nisan Pazar günü Kilis’e yapacağı ziyaret öncesinde bu konuda fazla renk vermemeye, hatta ibreyi biraz da Erdoğan’dan yana göstermeye çalışabilir. Ancak, bu ikilemden en az zararla çıkmak için karar verme işini zamana bırakarak, soğumaya bırakması ise kuvvetle muhtemel görünüyor.

 

ASLOLAN DEVLETLERİN ÇIKARLARI MI, TEMEL HAKLAR MI?

Her iki ülke arasında mizah üzerinden başlayan tartışmalarda siyasetçilerin asıl gözettikleri ülkelerinin çıkarları. Her ülkenin lideri bu süreçten eli güçlenmiş, çıkarlarını genişletmiş olarak çıkma arzusunda. Her iki ülkedeki insan hakları, basın ve düşünce özgürlüğü ise umurlarında değil. Özellikle Almanya, Türkiye’de Erdoğan’ın yaptığı baskı, terör ve hak ihlallerine karşı üç maymunu oynuyor.

Ancak iki ülkenin liderinin de, alt etmek istedikleri mizah olunca işlerinin çok zor olduğu da açık. Çünkü birinin üzerini kapatmaya çalıştıklarında sonrası mutlaka gelecektir. “Extra 3”e tepki Böhmermann’ın “Rencide şiirini”, o da Titanic’in Beate Zschäpe’nin Erdoğan’la zorunlu evliliğini getirdi. Sınır yok yani…

Bu nedenle mizahla uğraşılmaz, gülünüp geçilir, üzerinde sadece düşünülür, peşine düşülmez. Peşine düşüldükçe mizaha yeni konular çıkar…

 

 

Dağdelen: Cezai kovuşturma için yetki verilmemelidir

Sol Parti Federal Meclis Grubu Uluslararası İlişkiler Sözcüsü Sevim Dağdelen, Federal Hükümet’in ZDF’de yayınlanan “Neo Magazin Royal’ adındaki mizah programına gösterdiği tepkiyi eleştirerek, „Die Weltbühne dergisini yayınlayan yazar Kurt Tucholsky, yaklaşık yüz yıl önce, mizahın herşeyi yapma hakkının bulunduğunu bütün dünyaya ilan etmişti. Sığınmacıların gelişini engellemek için, Federal Başbakan Merkel’in girişimleriyle gerçekleştirilen AB-Türkiye pazarlığının ardından Tucholsky’nin ilan ettiği bu ilkeye şimdi sınırlama getirildi: Mizahın herşeyi yapma hakkı vardır: sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirmek hariç” dedi.

Dağdelen devamla, “Açıkça görüldüğü kadarıyla, Ankara’nın kolu oldukça uzaklara yetişiyor. ZDF Neo moderatörü Jan Böhmermann’a karşı Almanya’da savcılık tarafından açılan soruşturmanın gösterdiği gibi, Erdoğan’ı eleştiren medya ve gazeteciler, gelinen yerde sadece Türkiye’de tehdit altında değil. Bir süre önce NDR Televizyonu’nda yayınlanan “extra 3” adlı magazin programında yer alan Erdoğan hakkındaki bir hicve atıfta bulunarak bir metin yayınlayan Böhmermann hakkında, yabancı bir ülkenin devlet başkanına hakarette bulunmak suçlamasıyla üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası isteniyor. Federal Hükümet, Ankara’dan resmi olarak iletilen yargılama talebinin ardından, kesinlikle cezai kovuşturma için yetki vermemelidir.”

YÜCEL ÖZDEMİR

Close