Written by 15:32 Allgemein

‘Evet, ich will’

Çiftlerden en az birinin göçmen olduğu evlilik girişimlerinde etnik yapı, din ve kuşak farkı nedeni…

‘Evet, ich will’ filminiz gösterime girdi, neyi anlatıyorsunuz?
Bu son filmimle ilgili olarak 5-6 yıl önce bir fikir geldi. Yazmaya başladım, ama çekmem uzun zaman aldı. Bunun nedeni para bulamamaktı. Bir de şimdiki haline gelinceye kadar senaryoyu yazmam da zaman aldı. Filmim komedi. Birkaç çift evlenmek istiyor ve onların çektiklerini anlattım. Anne babalarıyla, toplumsal önyargılarla mücadelelerini göstermeye çalıştım. İçinde yaşadığımız toplumda, özellikle de göçmenler arasında gözümüze çarpan çiftler ve ilişkiler var filmimde.

Maddi sorun dışında başka zorluklar yaşadınız mı?
Aslında en fazla zorluğu oyuncuları bulmakta çekeceğimi düşünmüştüm. Bu filmde çok Türk oyuncu var, Almanya’da bu kadar Türk oyuncu bulamayacağım endişesine kapıldım.  Şükür çok iyi oyuncular buldum. Ama diyelim kızı buldum, anne babasının da ona biraz da olsa benzemesi gerekiyor, yaşın uygun olması gerekiyor bunda da titiz davrandım. Örneğin Emine Sevgi Özdamar, aslında Almanya’da birinci sınıf oyunculardan ve filmde oynadığı rolden çok genç olur mu, kabul eder mi diye düşündüm. Sağ olsun kabul etti.

Filmle ilgili tepkiler nasıl?
İyi olduğunu söyleyebilirim. Daha da iyi olabilirdi. Ancak film sektöründe seyirciyi çekmeniz için çok iyi reklam yapmanız gerekiyor. Ürettiğiniz bir malı satabilmek için nasıl reklam yapmanız gerekiyorsa film için de reklam yapmanız gerekli. Biz filmin yapımında ARTE ve RBB’nin desteğini aldık. Film 800 bin Euro’ya mal oldu, yani sektöre baktığınızda ucuz bir film. Bu nedenle pek reklam yapmıyorlar. Örneğin Türk televizyonlarında reklam yapılıyor ama ben filmimi sadece burada yaşayan Türk göçmenler için yapmadım. Bir de bu ülkede 80 milyon Alman yaşıyor, Türkiye kökenli göçmenlerin sayısı ise belli. Almanların da bu filmi görmeleri ilişkilerin normalleşmesine katkı sunar diye düşünüyorum. Gerçi dağıtımı yapan firma gidişatın iyi olduğunu söylüyor ve gelen sayılar da şimdilik bunu gösteriyor.
Filmin mutlu sonla bitmesi eleştiriliyor, ‘bu kadar kolay değil her şey deniyor’ ayrıca klişeler üzerinden komedi yaptığınız söyleniyor.
Burada Türklerle ilgili olarak çekilen filmlerde, genellikle namus cinayeti, şiddet uygulayan erkekler, zavallı kadınlar, baş kaldıran kızlar, karşı çıkan babalar konu oluyor ve sonları da genellikle mutsuz bitiyor. Aslında bu Türkiye’de de böyle. Mesela bir filmde Alman rolünü oynayan kişinin Nazi olması gerekiyor. İyi bir Alman olunca, “ama Almanlar böyle değil ki” diyorlar! Ben bilinçli olarak komedi türünü seçtim. Filmimin klişelere dayalı olduğu söyleniyor, ama bu önyargılar yok mu: Örneğin Alman anne Türk gelin adayının evine gidiyor diye baş örtüsü takıyor, ilerici Türk baba geleneksel yaşam tarzı nedeniyle Kürt kökenli aileye kızını vermekte tereddüt ediyor vb… Sonra “göçmenlerin aile içi sorunları bu kadar kolay çözülmüyor” diyorlar, “nerede namus cinayeti, nerede dayak” diye soruyorlar. Şimdi bu da klişe değil mi? Bu konuları işleyen çok film yapıldı ama sorunlarını benim gösterdiğim şekilde çözen aileler de var onları anlatamayacak mıyız? Bir de en ağır şeyleri bile güldürerek daha kolay kabul ettirebiliyorsunuz her iki tarafa da. İyi niyet, birbirini karşılıklı ciddiye almak ve bireylerin yaşamlarıyla ilgili kararları almasına olanak sunmak lazım. Ailelerle çocukları arasında da bu böyle.

Sanat yaşamınızda etnik kimliğinizin öne çıktığı oluyor mu?
Ben kendimi buralı hissediyorum. Tabi ailemin Türkiye kökenli olmasının verdiği artılarım var. Türklerin yaşamını, alışkanlıklarını da tanıyorum. İnsanın kendini buralı hissetmesi, karşı tarafın da bunu hissettirmesi çok önemli. Örneğin ben işçi bir ailenin çocuğu olmama rağmen okudum, kendi ölçümde başarılı işler yapmaya çalışıyorum. Bunda Kassel’de küçük bir köyde yetişmemin etkisi büyük. Tüm komşularımız Almandı. Almanca öğrenmek, onlarla beraber yaşamı paylaşmak durumundaydık. Belki ben de Neukölln’de, Kreuzberg’de yetişseydim böyle olmazdım. Çoğunluğu göçmenlerin oluşturduğu bir yerde çoğunluk toplumuyla kaynaşmak, dili iyi öğrenmek oldukça zor. Bir de dikkat edilmesi gereken Türkiye kökenli biri başarılı olursa medyada ya Alman ya da Türkiye kökenli Alman diye duyuruluyor. Suç işlerse de hemen Türk olduğu vurgulanıyor.

Önünüzde ne gibi projeler var?
Önümüzdeki dönemde kitap yazmak ve film çevirmeye devam etmek istiyorum. Bu filmimin başarısı tabi ki ilerideki filmlerimde işimi kolaylaştıracak. Umudum olabildiğince insanın filmimi izlemesi, gülmesi, düşünmesi ama hayatını da gözden geçirmesi… Göç kökenli bir aileden geldiğim için sadece göç ve göçmenlerin sorunları içerikli filmlerle sınırlandırmayacağım kendimi. Buranın filmlerini çekmek istiyorum.

Röportaj: Semra Çelik

Close