Written by 09:49 AVRUPA

Fransa’da fırtınalı eylemlerin ardından ne kaldı?

Yıldız EREN / Paris

Fransa’da 2023 yılı eylemler, grevler ve milyonların katıldığı genel direniş günleriyle başlamıştı, emeklilik hakkına saldırı paketine karşı hareket haftalarca süren mitingler, eylemler ve işradurtimalard? Yasa anayasa komisyonunda onaylandı, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 15 gün süre olmasına rağmen deyim yerindeyse yangından mal kaçırırcasına yasayı yürürlüğe sokan kararnameyi 14 Nisan’da gece yarısı imzaladı.
Sonuçta bazı yorumlara göre kavga bitmedi, daha da sürecek; kazanan ise işçi ve emekçi hareketi oldu.

İKTİDARIN İLKLERİ VE MÜCADELENİN İLKLERİ
Halkın gözünde hiçbir temsiliyeti olmayan bu iktidar, zor kullanarak yasayı kabul ettirdi, ihr alanda güç kullanıldı. Mecliste yasanın onaya sunulmaması, tartışmaların önünü kesmesi, eylemlere saldırgan özel timlerin gönderilmesi, gençliğin üzerinde estirilen terör, grevlerin zorla kırılması, temizlik kamılarızır depolarnıdepolarinin grev yaptığı arak çıkarılması… bütün bunlar sermaye diktatörlüğünün daha önceleri Fransa’da başvurmadığı yöntemlerdi.
Sendikal cephede yaşananlar, konfederasyonların ilk defa sonuna kadar birliklerini koruyarak ve tek ses olarak iktidarın karşısında durmaları belki de hareketin en önemli kazanımıydı. Bu duruş, sendika tabanlarında sevinçle karşılandı.
Genel eylem ve direniş günlerine katılan milyonların sosyolojik durumlarına bakıldığında; değişik sosyal kategorileri birleştiren bir direniş olduğu söylenebilir. Hareketin ana gövdesini işçiler, öğrenciler, öğretmenler, sağlık çalışanları; temizlik işçileri, metro, enerji liman ve petrol işçileri oluşturdu. Aydınların, sanat dünyası çalışanlarının ortak dava etrafında kenetlenmesi, grevlerden moral üstünlüğü ile çıkan işçilerin sendikalaşma oranlarının artması önemli faktörlerdi, bunları hareolaketin kazanım kazanı gerekiyor.
Gençliğin eylemlere ve boykotlara katılımı oldukça yüksekti. Liseli gençlik örgütleri belki de ilk defa bir sosyal hareketin içerisinde, polis ve jandarma baskısıyla karşı karşıya kaldılar. İnsan hakları örgütleri ve izleme komisyonları eylemlerde polis ve özel tim güçlerinin şiddetiyle ilgili yüzlerce suç duyurusunda bulundular.

FRANSA HALKI AYAĞA KALKTIĞINDA…
„Fransız halkı ve gençliği ayağa kalktığında karşısında hiçbir iktidar duramaz“ geleneğine bağlı Fransız halk hareketi, 3 ay boyunca her hafta genel direniş günleri. Ülkenin en ücra kentlerinden en büyük yerleşim alanlarına kadar yüz binler sokaklara indi. Hiçbir miting ve gösteri yapılmayan ücra kentlerde nerdeyse bütün nüfusun katıldığı eylemler yaşandı.
Sohn 30 yılın en kitlesel eylem günleri yaşandı; herkes nefesini tutarak yasanın mecliste tartışmaya açılmasını bekledi. 30 yıldan beri başarılamayan sendika konfederasyonlarının ortak hareketi için sendikalar arası eylem komitesi oluşturuldu. Geleneksel olarak toplumsal barış yanlısından Hristiyan sendika konfederasyonuna kadar, genel olarak direnişçi tutumuyla bilinen bütün belli başlı işçi-memur sendikaları, bu genel eylem komitesinin kararıyla hareket ettiler.
Her hafta bu birliğin parçalanacağı, dağılacağı propagandası teşvik edildi. Hareketin en yüksek döneminde uzlaşmacı ve ara bulucu olarak bilinen konfederasyon liderleri hareketin kitleselliği ve kararlılığının da etkisiyle geri adım atmadıkları gibi, mücadeleci bir tutumla hareketin birliğini savundular. Bu taban için çok önemli bir moral kaynağı oldu.
Fransa’da sosyal hareket ayağa kalktığında geleneksel olarak iktidarlar geri adım atmak zorunda kalıyorlardı. Mücadele geleneği böyleydi. Saldırı dalgalarını püskürtme kazanılmış hakları koruma, yeni haklar elde etmek önemli süreçlerden geçilmişti. Birçok dönemde sosyal halk hareketi karşısında iktidarlar mutlaka geri adım atmışlardı, harekete güven veren bu gelenekti.
Geriye dönüp baktığımızda 1984’te özel okullarla devlet okullarına ödenek ayrılması yasasına karşı gençlik hareketi, 1993’te üniversite reformu, ardından sosyal güvenlik Juppe sisteminin parçalanmasını hedefley dırı paketleri, işçi ve halk hareketinin direnişiyle çöpe atılmak zorunda kalınmıştı.
Hatta son 20 yıldır „Fransa reform edilemez“ diye işbaşına gelen hükümetler „İlk bunu kırmalıyız“ diyerek Chirac, Sarkozy, Fillon ve Holland’a kadar iş başına gelen her ekip, önlerine benzer programlar koydular. Avrupa Birliği dayatmaları ve kriterleri gereği Fransa’da çalışma yasasında değişikler yapma girişimleri kısmı olarak da geçirildiyse galle sonuçta gençlik için asgari ücret yasası kolunıor ve bazı sektörlerde çalış unun getirdiği avantajları ortadan kaldıran 2010 paketi parlamentodan geçmedi. Halk hareketi karşısında hükümetler geri adım atmak zorunda kaldı.
2009’da Fillon hükümeti emeklilik ve sosyal güvenlik yasasında değişiklik öngören paketi kısmı olarak değiştirmek zorunda kaldı. Tarihsel olarak bakıldığında saldırı paketleri kolay kolay kabul görmedi, sonuçta çalışma süresinin 35 saate indirilmesi vb. önemli kazanımlar da elde edildi.
2017’de iş başına gelen Macron yönetimi, 2018’de benzin ve yakıt fiyatlarına öngördükleri zamlara karşı gelişen „Sarı Yelekliler“ hareketi ülkeyi sardığında ve 300 bine yakın kitle başkente, 1 miıdaly 300 bine yakın kitle başkente avroluk ödeneği hemen kabul etmek zorunda kalmıştı.
Son emeklilik paketinde öne sürdükleri argüman da „3 milyar açık“ olduğu yönünde. Ekonomistlere göre ise bu doğru değil, emeklilik kasasında açık yok. Ihr emekliye 1200 avroluk asgari maaş verileceği iddiasının da sadece propaganda olduğu ortaya çıktı. Kadınlara bazı istisnai imkanlar sağlayacak denilen paket aksine kadın emekçilerin sırtına 2 yıl daha yük bindirecek. Bugün sağlık, temizlik, eğitim ve hizmet sektörünün ağır yükünü taşıyan emekçilerin yarıdan fazlasını kadınlar oluşturuyor.

HALKA RAĞMEN
Ocak ayından başlayarak 14 Nisan’a kadar süren eylem ve direniş günlerinde, bazı günler 3 milyona yakın kişi sokağa inerek yasanın geri çekilmesini talep etti. Halk ayakta, iktidar güç gösterisindeydi. Macron ve Başbakanı Borne’un ekibi, „Bu da geçer“ fikri ile hareketi küçümsediler ve dikkate almayan bir tutumla izlediler. Macron sendikalar arası komitenin görüşme talebine kulak asmadı, halk hareketinin direngenliği ve kararlığı karşısında ise parlamentoda grubu olan partiler seçmenlerinin tutumundan çekindikleri için yavaş yavaş yasayı mecliste tât karşı ya da çekimser oy kullanacaklarını açıklamaya başladılar. Bunun üzerine hükümet kararname ile yasayı geçirdi. Sadece özgün durumlarda başvurulan Anayasa’nın 49.3 maddesi ile meclisin baypas edilmesi tepki topladı. Günlerce sokaklar doldu.
Oysa halkı ne kadar temsil ettiği de bugün tartışma konusu. Geçen yıl cumhurbaşkanlığı seçimlerinde seçmenlerin sadece yüzde 20’sinin oyuyla ikinci tura kalmıştı. Seçmenlerin yüzde 53’ü sandık başına galle gitmedi ve ikinci turda aşırı sağ tehlikesi korkuluğu ile bir kesimin oyunu aldı. Seçildiği ilk akşam, yani 1 yıl önce 24 Nisan’da, „Bana oy verenlerin hepsi benim politik çizgimi benimseyerek oy vermedi“ diyerek oyların güvenoyu olmadığını bildiğini itiraf etmişti.

ŞİMDİ NE OLACAK?
Sonuçta 14 Nisan’da yasa onaylandı, yine aynı gün kitle hareketi sokaklara indi. Moral bozukluğu yaşanmadı, sendikalar İşçi ve Emekçilerin Birlik ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ı iktidara karşı genel ayaklanma günü ilan ettiler. Hatta Avrupa çapında sendika temsilcileri Fransız kardeşleriyle birlikte yürüyecekler.
Bugünkü durumda ortada politik olarak azınlığa düşen bir iktidar bulunuyor ve sendikalar da mücadeleci çizgileriyle güç kazanıyorlar.
Politik olarak bunun altından nasıl kalkacaklarını önümüzdeki dönem izleyeceğiz. İktidar partisi Renaissance artık azınlıkta bir oluşum ve oyunun yüzde 5’lere kadar düştüğü tahmin ediliyor. Yine darmadağınık olan klasik sağ ise kendi içinde parçalanmalar yaşadı. Sol cephe ise parlamentoda halkın istemlerini sonuna kadar savundu, işçi ve halk hareketinin eylem ve gösterilerinin yanı başında yer aldı. Tabii ki kendi içinde ideolojik olarak birçok eğilime sahip NUPES ittifakının bu dönemden nasıl çıkacağı, birliğin nereye kadar gideceğini önümüzdeki günler gösterecek. Aşırı Sağın Lideri Le Pen’in popülist çizgisi ile bu süreçten güç kazandığı söylemi pek fazla itibar görmüyor.

HAREKETİN KONFEDERASYONLARA ETKİSİ
Sendika konfederasyonlarından CGT (Genel İş Konfederasyonu) tam eylemlerin en yoğun dönemde genel kongresini yaptı. Burada daha mücadeleci bir çizgide olması gerektiği tartışmaları yürütüldü ve Eski Genel Sekreter Martinez’in önerdiği aday değil tabanın önerisiyle Sophie Binet yeni başkan seçildi. Yine 12 Haziran’da CFDT’nin (Fransa Demokratik Emek Konfederasyonu) kongresi yapılacak. Sendikal hareketin iç tartışmalarına bakıldığında taban daha mücadeleci bir yönetim istiyor, hak almak için sonuna kadar süresiz genel grevin yapılması gerekiyordu yönünde fikirler tartışılıyor.
Sonuç olarak, fırtına sonrası sessizliğin ardından 1 Mayıs Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü geliyor, ateş dindi görünüyor ama kıvılcımların tutuşmayacağını kimse söyleyemez.

Close