Written by 12:35 HABERLER

Gelecek kuşaklar için ciddi sonuçları olan bir deprem

Düzgün Altun *

DİDF olarak deprem akşamı başlattığımız yardım çağrısının ardından büyük bir dayanışma dalgası yaşadık. Köln’de, dernek binamızın bulunduğu tüm semt halkı, bağışları bir kamyona yükleyip Türkiye’ye göndermemize yardımcı oldu. Birkaç gün sonra bu yardımlara sınırda hükümet tarafından el konulduğu ve AFAD Afet ve Acil durum yönetim başkanlığına teslim edildiği bilgisini aldık. Bu bizim için zaten beklenirdi, zira yaklaşık 10 yıl önceki Van depremi tecrübesi hala net bir şekilde zihnimizdeydi. Aynı zamanda her yerden AFAD’a veya Türk Kızılayı’na güvenilmediği, birçok köy ve bölgeye yardım gelmediği, yardım ve erzakların adaletsiz dağıtıldığı veya hiç dağıtılmadığı haberleri geldi. Bu nedenle, doğrudan ve sorunsuz bir şekilde etkilenenlere ulaşacak olan parasal bağışlara odaklanacağımız başından beri bizim için açıktı. Böylece bağışların ilk bölümünü Türkiye’de depremzedelere ve deprem bölgesinde yardım çalışması yapan halk inisiyatiflerine bizzat ulaştırdık. Daha büyük bir heyet yakında geri kalanını teslim edecek.

NAR SANAT ve TEK BİR SEN: DAYANIŞMANIN İKİ ADRESİ

Türkiye’deki ilk uğrağımız Gaziantep’ti. Kahramanmaraş üzerinden uçarken korkunç bir tablo gördük. Şehrin neredeyse dörtte üçü yıkılmıştı. „Hiçbir şey ekranda göründüğü gibi değildir“ sözü maalesef gerçek oldu. Bir Tek Sen’den (yeni kurulan bağımsız bir tekstil sendikası) bir meslektaşımız tarafından havaalanından alındık ve şehre indiğimizde rahat bir nefes aldık çünkü Gaziantep’te tabiri caizse yıkım diğer şehirlere kıyasla az. Bize şehir merkezinin değil, gecekondu mahallelerinin çok kötü etkilendiği söylendi. Antep iki milyonluk bir şehir ve bunun 500.000’den fazlası Suriyeli mülteci. Haliyle yerel halk ve mülteciler arasında gerilimin olduğu bölgelerden biri, çünkü hükümet dışlama politikasıyla bu atmosferi daha da körüklüyor. „Nar Sanat“a geldiğimizde özellikle gençlerin yardım paketlerini nasıl düzenlediğini görüyoruz. Nar Sanat, Gaziantep’teki depremzedelerin ilgi odağı haline gelmiş.

Dernek bir yandan yardım çalışmalarının koordinasyonu için binasını açarken, bir yandan da buradan 12 ilçeye yardım malzemesi dağıtılıyor. Nar Sanat, Bir-Tek-Sen ve Ekmek ve Gül kadın grubu iki haftadır burada çalışıyor. Çocuk bakım/oyun çadırı bile kurulmuş. Üyeler ve aktivistler arasında çok sayıda tekstil işçisi var. Dernek bünyesinde Suriyeli gençler de faaliyet göstermekte. Gaziantep, öncelikle bir tekstil işçileri şehri ve İstanbul’dan sonra en fazla mülteciye sahip bir il. Şehrin içinden geçtiğinizde, bunaltıcı atmosferi hissedebiliyorsunuz. Şehrin her yerinde 20 kişilik ailelerin yaşadığı küçük çadır grupları görülüyor. Suriyeli aileleri ziyaret ettiğimizde, neredeyse hiç yardım almadıkları ve kendilerine çadır bile verilmediğini söylüyorlar. Mülteciler, „Dernek olmasaydı ne yapacağımızı bilemezdik“ diyorlar.

Antep Kalesi’nin arkasında yer alan Yaprak Mahallesi, kentin antik yerleşim yerlerinden biri. Depremde mahalledeki birçok ev yıkılmış veya hasar görmüş. Konuştuğumuz vatandaşlar, sürekli evlerine girmemeleri konusunda uyarılmalarına rağmen barınma yardımı yapılmamasından dolayı hayal kırıklıklarını dile getiriyorlar. İnsanlar sokaklarda ya da harabelerde yaşamak zorunda kalıyor. Yeni kurulmuş ve kentteki tekstil işçilerinin mücadelesinde önemli yer tutan bir sendika olan Bir-Tek-Sen’in, deprem nedeniyle işveren baskısı altında kalan tekstil işçilerinin haklarını savunmanın yanı sıra, yardım çalışmalarını dağıtmak ve organize etmek için nasıl çalıştığını görmek umut ve cesaret vericiydi. Bir-Tek-Sen bu işi sadece Gaziantep’te değil, Malatya, Urfa ve İskenderun’da da yapıyor.

MALATYA ve İSKENDERUN: DEVLET NEREDE?

Ertesi gün Malatya’ya doğru yola çıkıyoruz. Güzergâh Pazarcık ve depremin merkez üssü olan Gölbaşı’ndan geçiyor. Güzergâh boyunca ‘hasar görmemiş tek bir bina bile yok’ dersek abartmış olmayız. Gaziantepli arkadaşlar da Pazarcık’ta yardım sağlamaya çalışıyor. Muhalif güçler tarafından organize edilen koordinasyon merkezine vardığımızda, Emek Partisi’nin (EMEP) halk toplantısına rastgeliyoruz. Birçok deprem mağduru şikâyet ediyor: „Devlet nerede? AFAD nerede? Neden bize yardım edilmiyor? Siz olmasaydınız biz ne yapardık?“. Malatya’da da koordinasyon merkezinden şehrin diğer bölgelerine yardım malzemeleri dağıtılıyor. Malatya’da dikkat çeken, depremden etkilenen çok sayıda kadının dayanışma merkezinde yer alması. Çoğu, kendileri de çok muhtaç olmasına rağmen, kendi elleriyle enkaz kaldırılmasına ve dağıtımına yardım ediyorlar. Üçüncü gün İskenderun’a, yaklaşık 1.500 kişinin yaşadığı bir çadır kente gittik. Kentte bu tür alanlardan 35 tane daha olduğu söyleniyor. Burada çeşitli sivil toplum kuruluşları faaliyet gösteriyor. Yine de AFAD’ın söz hakkı büyük ve kontrolü elden bırakmak istemiyor. Öğle saatlerinde insanlar Dayanışma Çadırı’ndan eşyalarını alırken sırada bekleyen bir kadın bize „Burası Emek Partisi Dayanışma Çadırı, buradan her zaman yardım alabilirsiniz“ deyince sırayı izleyen bir polis, „Burası bir devlet çadırı, başkasının değil.” diyor. Sivil toplum örgütleri ve gönüllü inisiyatifler faaliyetlerinin her an yasaklanabileceğinden ve şimdiye kadar yapılan her şeye el konulabileceğinden korkuyor. Korkular haklı, başka birçok yerde bu tür el koymalar çoktan gerçekleşmiş.

DAYANIŞMA SÜRMELİ

Deprem bölgesinin tamamında çadır, su ve banyo, tuvalet sorunları devam etmekte. Sağlık hizmetlerine erişim zor. Günler geçtikçe burada sadece beceriksizliğin, bilgisizliğin ve koordinasyonsuzluğun hüküm sürdüğü değil, aynı zamanda vurgunculuğun da devreye girdiği gözleniyor. Örneğin Kızılay’ın çadır ve gıda satışında olduğu gibi yardım faaliyetlerini ticarete dönüştürmesi ciddi tepki görüyor. Halkın bağışladığı yardım malzemelerinin dağıtımının Afet Yönetim Dairesi’ne (AFAD) devredilmesi ve AFAD’ın kurtarma ve iyileştirme operasyonları da dahil olmak üzere deprem bölgesindeki tek görünür „aktör“ olması talep edilmesi de, bir başka tepki çeken konu. Bu tutum, deprem bölgesinde aktif olarak destek veren muhalefet parti ve kuruluşları, sendika ve meslek kuruluşlarının önünde bir engele dönüşmüş durumda ve baskılar giderek artıyor. Depremzedelerin acil ihtiyaçları ise devam etmekte. Bölgenin inşası yıllar alacak görünüyor. Aradan bir ay geçmesine rağmen ölü ve yaralıların tam sayısı bile bilinmiyor. Bu felaketin travmasıyla başa çıkmak ve yaraları sarmak, uzun nefesli bir destek ve dayanışmayı gerektiriyor.

*DIDF Yönetim Kurulu üyesi Düzgün Altun, deprem bölgesini ziyaret eden DIDF delegasyonu içinde yer almaktaydı.

(Çeviren: Semra Çelik)

Close