Written by 17:01 HABERLER

Hamburg’da ‘şiddet korkusu’ tutmadı

Yücel ÖZDEMİR
Aziz KOÇYİĞİT
Hamburg

Hamburg, 7-8 Temmuz’da yapılan G20 Zirvesi dolayısıyla adeta olağanüstü günler yaşadı. Aylarca hazırlıkları yapılan protesto gösterileri ve etkinlikleri 5 Temmuz’dan “Sınırsız Küresel Dayanışma” sloganı altında yapılan alternatif zirve ile başladı. İki gün devam eden zirveye paralel olarak sokak da hareketliydi. İrili ufaklı 30 ayrı gösteri yapıldı. Gösteriler sırasında polisin de provokasyonları nedeniyle sert çatışmalar yaşandı. Hamburg gibi büyük bir kentte halkların nefretini üzerine çeken devlet başkanlarının katıldığı bir zirvenin düzenlenmesi elbette sessizce geçiştirilebilecek bir durum da değildi. Peki, Almanya böylesine önem atfedilen bir zirveyi neden Hamburg’da düzenledi? Hangi hesaplar yapıldı, sonuç nasıl oldu?

Aynı zamanda Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF) Hamburg şubesi yönetim kurulu üyesi olan Hamburg Eyalet Parlamentosu Milletvekili Deniz Çelik, zirve öncesi ve sonrası gelişmeleri Evrensel Gazetesi’ne değerlendirdi. Çelik, gösteriler sırasında Sol Parti’nin kurduğu “Parlamenter Gözetleme Grubu”nda yer aldığı için her olay yerinde hazır bulundu ve gelişmelere tanıklık etti.

Önce şuradan başlayalım: Hamburg Belediye Başkanı Olaf Scholz (SPD) ve eyalette işbaşında olan SPD-Yeşiller hükümeti, G20 Zirvesi’nin kentte yapılmasını neden ve hangi gerekçeyle yapılmasını istediler?

Resmi söyleme göre zirve demokratik bir yerde yapılmalı ve böylelikle zirve karşıtları da seslerini duyurma imkanı bulmalıydılar. G20 Zirvesi’nin bir “demokrasi festivali”ne dönüşmesi gerektiği ileri sürüldü. İkinci bir gerekçe olarak da Lüneburger Heide veya Helgoland gibi küçük bir adada yapılması halinde 6 bin katılımcıyı ağırlama imkanı olmayacağı, bu nedenle büyük bir kentte yapılması gerektiği ifade edildi Scholz ve hükümeti tarafından.

Öneri Başbakan Angela Merkel ve Federal Hükümetten mi geldi, yoksa Scholz’un kendisi mi talip oldu?

Bu açıkça ifade edilmiyor. Ancak Belediye Başkanı Olaf Scholz, Başbakan Merkel’in de katıldığı geleneksel bir etkinlikte zirvenin Hamburg’da yapılacağını duyurdu. Resmi olarak ifade edilmese de, zirvenin 2024’de yapılacak olimpiyatlara da talip olan Hamburg’da yapılmasının şansını artıracağı ileri sürülüyordu. Başka bir deyişle, Federal Hükümet’in “Olimpiyatları almanız için G20’yi Hamburg’da yapmak zorundasınız” şeklinde bir dayatma söz konusu olduğu anlaşılıyor.

Temmuz başından beri zirveye karşı büyük protestolar yapılmaya başladı ve zirve sırasında doruğa çıktı. Şimdi kentte bir “demokrasi şöleni”nden bahsetmek mümkün mü?

Asla! Tam tersi. Olaylar protestocuların kurdukları kamplara polis saldırısı ile başladı. Savaşlardan sorumlu olanlara kırmızı halılar serilirken, en demokratik hakkını kullanmak isteyenlere ise izin verilmedi.  Mahkeme kararı ile kamp izini alınmış olmasına rağmen, keyfi bir şekilde, “burada yatamazsınız, yemek yapamazsınız, duş alamazsınız” şeklinde binbir türlü zorluk çıkarıldı. Esas olarak protestolara mümkün olduğu kadar az insanın katılması hedeflendi. Bunun için de olağanüstü güvenlik önlemleri alındı. “On bin otonom gelecek” propagandası yapılarak, protestolara mümkün olduğu kadar az insanın katılması hedeflendi. Barışçıl eylemlere dahi panzerlerle, gaz bombalarıyla saldırarak katılmak isteyenleri korkutma politikası izlediler.

Protestolar sırasında ve sonrasında Alman basına ve tartışmalara baktığımızda çoğunlukla şiddet eylemleri öne çıkıyor. On binlerce insanın protestosu ise görülmüyor. Neden?

Görevim nedeniyle sıklıkla birçok eyleme katılıyorum ve yerinde izliyorum. Katılımcıların çok büyük bir kısmının asla şiddet kullanmadığı, barışçıl bir şekilde düşünce ve tepkilerini ifade ettikleri halde polisin provakatif tutumuna bizzat tanık oluyorum.

7-8 Temmuz günleri yapılan ve onbinlerce insanın katıldığı eylemlere, birkaç kişi şişe attı diye veya bazı eylemcilerin yüzlerini kapattığı diye polis şiddetine maruz kaldılar. Eylemcilere panzerlerden su sıkıldı, gaz bombası atıldı. Bu türden basit gerekçelerle şiddete başvurmanın amacının eylemi yaptırmamak ve kriminalize etmek olduğu açık. Polis birçok kişiyi yaralayarak eylemlerin önüne şiddetle geçmek istedi.

Bu saldırılardan sonra küçük gruplar halinde çeşitli bölgelere dağılan göstericilerin şiddete yönelmelerinin önemli nedenlerinden birisi de polisin bu tavrına karşı bir tepki olduğu açıktır. Polis şiddeti bir hukuk devletinde asla kabul edilemeyecek bir durumdur. Alman devleti bir yandan Türkiye’de, Rusya’da polisin aşırı şiddet kullanmasını eleştirirken, yapılan şiddet onlarınkinden hiçbir farkı yok.

Şiddet olaylarına rağmen gösterilere katılım beklendiği gibi oldu mu?

Bu kadar şiddet ve engellemelere rağmen katılım çok yoğun oldu. Göstericilerin saldırılardan sonra dağılmaması kararlılığın bir göstergesiydi. Eylemler saatlerce devam etti. Bence bu çok güçlü bir mesajdı.

G20 sırasındaki olayları ve polisin şiddetini meclis gündemine getirecek misiniz?

Elbette. Biz zaten çadırların toplanarak, protesto kamplarının dağıtılmasından sonra içişlerinden sorumlu senatörün derhal istifasını istedik. Ancak bu sorumluluk sadece senatörden ibaret değil. Esas sorumlu G20’nin burada yapılmasına karar veren Hamburg Belediye Başkanı Olaf Scholz. “Demokrasi Şöleni” söylemlerin sadece bir gerekçe olduğu görüldü.


ZİRVE 315 MİLYON AVROYA MALOLDU

Bir de işin maddi boyutu var. Zirvenin Hamburg eyalet bütçesine maliyeti ne kadar oldu?

Zirvenin toplam maliyeti 315 milyon avro olarak hesaplanıyor. Bunun 50 milyon avrosunun federal bütçeden karşılanacağı söyleniyor. Biz tam maliyetinin açıklanmasını talep edeceğiz. Daha önce de talep ettik, ancak bu rakamlar saydam bir şekilde açıklanmadı. Bu da büyük bir skandal aslında. Ayrıca bütçeye bu kadar yük getiren bir harcama ancak meclis kararıyla verilebilir. Bu G20 Zirvesi için olmadı. Böylece Hamburg anayasası da ihlal edildi. Eyalet bütçesine 265 milyon maliyeti olan bir harcama, ki bu kadar para halkın acil talepleri için harcanması gerekirdi. G20 yerine eğitime, sağlığa, ulaşıma harcanabilirdi. Kentte hasta bakıcı ve eğitimci açığı var.

Close