Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier ve Savunma Bakanı Ursula von der Leyen arka arkaya yaptıkları açıklamalarda Alman ordusunun dünya genelinde daha büyük çatışmalara hazır olmasını, Almanya’nın daha etkili bir dış politika izlemesi gerektiğini söylediler.
Son bir-iki hafta içerisinde Almanya’nın dış ve güvenlik politikalarıyla ilgili bakanların yaptıkları açıklamalara bir de Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un Münih NATO Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşma eklenince, Almanya’nın dünya genelinde önümüzdeki dönem daha etkili ve militarist bir dış politika için zemin hazırladığı görülüyor.
Son yıllarda izlediği ekonomik ve siyasi politikalarda AB üzerindeki etkisini hissedilebilir şekilde artıran Almanya, şimdi buradan aldığı güçle dünya çapında yeniden paylaşım mücadelesinde rol almak istediğinin mesajlarını veriyor. Ancak, öncekilerden farklı olarak bu kez “Alman” yerine AB şemsiyesiyle örtünmeye de özen gösteriyor.
31 Ocak – 2 Şubat tarihleri arasında Münih’de düzenlenen 50. NATO Güvenlik Konferansı, bu yıl bir ilke de tanıklık etti. Açılış ilk cumhurbaşkanlığı düzeyinde gerçekleşti. Hal böyle olunca da, “güvenlik” ve “dış politika” konularıyla ilgilenen siyaset, silah tekelleri ve think-tanks kurumlarının yöneticilerinin huzurunda en üst düzeyde mesajlar verilmesinin planlandığı anlaşılıyor. Nitekim öyle de oldu.
20 devlet başkanı ve başbakanın, 50 dışişleri bakanının yanı sıra pek çok silah şirketi yöneticisinin katıldığı konferans, dünya genelinde savaş ve güvenlik politikalarının belirlenmesinde önemli bir yere sahip.
Bir kaç yıldır değişik düzeylerde siyasetçi ve sermaye temsilcileri tarafından ifade edilen Almanya’nın dünya siyasetinde daha etkili rol oynaması gerektiği yönündeki açıklamalar, bu kez de Cumhurbaşkanı Joachim Gauck tarafından derli toplu bir kez daha dünyaya ilan edildi.
Gauck, yaptığı açılış konuşmasında aynen şunu söylüyor: “Federal Almanya daha erken, daha kararlı ve daha etkili bir partner olarak kendisini göstermeli”. Ve devam ediyor: “Federal Almanya, yıllardan beri yaptığından farklı olarak güvenlik için daha fazla hazır olmalı” diyor. (1) (Zeit.de)
Gauck, konuşmasının başka bir bölümünde ise açık bir şekilde Almanya’nın diplomatik yollar denendikten sonra çözüm bulunmaması durumunda “Bundeswehr’in askeri müdahalelere katılmasını” talep ediyor.
Gerçi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Alman askerlerinin başka ülkelerde müdahalelerde bulunması tabusu çoktan aşılmış ve bugün pek çok ülkede Alman askerleri görev yapıyor olsa da, mevcut durum yeterli görülmemektedir.
Belirtmek gerekiyor ki sermayenin bu militarist politikasına rağmen halkın üçte ikisinden fazlası yurtdışındaki Alman askerlerinin derhal geri çağrılması gerektiğini savunuyor. Bu, sermaye açısından çoktan kırılan Bundeswehr’in askeri müdahalelerde bulunmasının, halen halk arasında bir “tabu” olmaya devam ettiğini açık olarak gösteriyor. Zaten eğer Almanya bugüne kadar daha pervasız, militarist bir dış politika izleyemiyorsa, uluslararssı dengelerin yanısıra bunda halk arasındaki bu “tabu”nun da önemli bir payı bulunuyor.
KÖHLER NEDEN İSTİFA ETMİŞTİ?
Gauck’tan iki önceki Cumhurbaşkanı Horst Köhler, 21 Mayıs 2010’da sesiz sedasız gittiği Afganistan’da sarf ettiği şu sözler nedeniyle istifa etmek zorunda kalmıştı: “Bana göre toplumun geniş kesimi tarafından da anlayışla karşılanabilecek şekilde, bizim gibi dış ticarete yönelmiş ve buna bağımlı bir ülkenin çıkarlarını korumak amacıyla gerektiği takdirde, örneğin ticaret yollarının korunması, bir bölgenin istikrara kavuşturulması için askeri yöntemlere başvurması şarttır. Bununla güvenliğin korunması ve ticaret, işyerleri ve refahımızın kötü etkilenmesi önlenmiş olacaktır. Bütün bunların tartışılması gerekiyor ve inanıyorum ki bu konuda iyi bir yoldayız.” (2)
Gauck’ın Münih NATO Güvenlik Konferansı’nda söyledikleriyle Köhler’in söyledikleri arasında öz bakımından çok büyük bir farklılık bulunmamasına rağmen, tepkinin dozajı farklı oldu. Medyanın önemli bir bölümü konuşmayı eleştirmeden vermeyi tercih etti.
Bunun bilincinde olan Gauck, bu nedenle yaptığı konuşmada kiliselerin, sendikaların, ordunun, partilerin ve değişik kurumların bu konuda ikna edilmesi gerektiğini dile getirdi.
Yani, militarist bir dış politikanın hayat bulması için, toplum içerisinde etkisi bulunan örgütlerin ikna edilmesi de görev olarak belirlenmiş bulunuyor.
STEINMEIER: ARTIK BİZSİZ OLMAZ!
Elbette Almanya’nın dünya genelinde daha etkili bir dış politika izlemesi gerektiğini savunan bir tek Gauck değil. Federal Savunma Bakanı Ursula von der Leyen (CDU), Almanya’nın Afrika’da bundan sonra askeri olarak daha fazla rol alacağını söylerken, Federal Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier de, yeni hükümetin dış politikasını açıklarken, “Bundan sonra dünya dış politikasının Almanya’sız olmayacağını” söylemişti. Von der Leyen, yaptığı açıklamanın ardından sürpriz bir şekilde Afrika gezisine çıktı. Hatırlanacağı gibi, Almanya kısa bir süre önce Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde Fransa’ya yardımcı olmak üzere görevlendirilen asker sayısını 180’den 250’ye çıkarmıştı. Ukrayna’daki çatışmada Almanya’nın oynadığı büyük rolü bir yana bırakırsak, önümüzdeki dönemin en somut hedef bölgesinin Afrika olacağı görülüyor.
Steinmeier, ‘büyük koalisyonun” izleyeceği dış politika konusunda mecliste yaptığı konuşmada şöyle diyordu: “Almanya artık küçük bir Avrupa ülkesi gibi kenarda tutulamaz. Tersine ekonomik olarak Avrupa’nın en güçlü ekonomisine sahip. Bu nedenle bütün çatışmaların dışında tutulamaz”. (3)
TARİHTEN DERS ÇIKARMAK, GELECEĞE BAKMAK
En üst düzeyde, ama farklı partilerden politikacıların yaptığı birbirine paralel açıklamalarda, doğrudan Almanya’nın savaşa hazır olduğu söylenmese de açık olarak bu kast ediliyor. Yani bir başka açıdan, Alman sermayesinin dünya ölçeğinde gücünü ve etki alanını genişletmek için, mevcut uluslararası konumunu yenileme konusunda kimi hazırlıklar içinde olduğunu gösteriyor.
Almanya’nın tetikçisi olduğu iki büyük dünya savaşı da bu yüzden çıkmamış mıydI! Avrupa’nın ortasında “sıkıştığını” ileri sürerek diğer emperyalist devletler gibi sömürgeler elde etme hayallerine kapılan Alman sermayesi, eski kıtayı iki kez kan gölüne çevirmişti. Geçmişle bugün arasında bir kıyaslama yapıldığında, elbette tarihin bir kez aynı biçimde tekrarlanması kolay görünmüyor; ancak uzunca bir süredir ekonomik bakımdan güç biriktiren ve son ekonomik krizden de rakiplerine göre daha avantajlı çıkan Alman sermayesi, uluslararsı dengelerin değişmesini istiyor ve değişmesi gerektiğine eskiye göre daha fazla inanıyor diyebiliriz. Dış politikanın bu denli militaristleştirilmesi, dünya ölçeğinde daha fazla rol alma söylemi, durduk yere ve anlamsızca edilmiş sözler değil yoksa.
Bütün bunlardan ötürü, Alman sermayesi halk arasında halen güçlü olan savaş karşıtlığını kırmak, sermayenin çıkarlarını halkın çıkarları gibi göstermenin gayreti içerisinde girmiştir. Buna karşı güçlü bir mücadele yürütmek ise Almanya’da yaşayan bütün savaş karşıtlarının, emekçilerin sorumluluğu altındadır. Zira biliniyor ki, sermaye adına açılan savaşların faturası halka, emekçi sınıflara kesiliyor. (YH)
(1) Zeit.de
(2) (https://www.yenihayat.de/politika/kohler%E2%80%99in-surpriz-istifasi-ve-gercekler)
(3) Zeit.de