Sığınmacılarla ilgili tartışmalar devam ederken Serdar Somuncu ‚Der Adolf in mir- İçimdeki Adolf‘ adlı bir kitap çıkardı. Kitapta on yıllar boyu Hitler’in ‚Mein kampf-Kavgam‘ adlı kitabından yaptığı okumalardan topladığı deneyleri sergiliyor. Wirtschaft Woche dergisinde Somuncu ile aşırı sağ, sığınmacılar üzerine sürdürülen tartışmalar, Alman kimliği ve ‚Nasyonal Sosyalizm’in mirası üzerine bir söyleşi yayınlandı. Söyleşiden de alıntılarla Serdar Somuncu’nun Almanya’daki son durumla ilgili düşüncelerini derledik.
BAZILARI BİREBİR HİTLER
Hitler’in Kavgam kitabındaki terim ve argümanların şimdilerde de politikacılar tarafından kullanıldığına dikkat çeken kabare sanatçısı, bunları şöyle örnekliyor: ‚ Kavgam’daki dili ve argümanları kullanan çok sayıda politikacı var. Bunların sadece bir ya da birkaç partiye mensup olmadıkları dikkat çekiyor. AfD kurucusu Bernd Lucke, SPD’li Thilo Sarrazin ve Berlin Neukölln eski Belediye Başkanı Heinz Buschowski’nin konuşmalarından kesitlerle bunu göstermeye çalıştım. Bu kişiler Nasyonal sosyalist ideolojinin argümanları ve kullandığı dilin ya hemen aynısını tekrarlıyorlar ya da ona yakın şeyler söylüyorlar. Bunlar arasında Bernd Lucke, birçok konuda birebir tavrıyla dikkat çekiyor. Örneğin Göbbels gibi ve aynı anlamda ‚entartet-yozlaşma‘ sözcüğünü kullanıyor. Hitler’in yaptığı gibi bir oylamada yenildiği için partiden ayrıldığında kendi partisini kuruyor. Bunlar bazı kişiler tarafından bilinçsizce kullanılmış olabilir ama belli bir sorumluluğu olan politikacıların sözlerini bilerek kullanması gerekiyor. Bu nedenle şimdilerde sığınmacılar üzerine tartışmalar sürdürülürken belli seçmen kitlelerini etkilemek için bilinçli kullanıldığını düşünüyorum.‘
‚HOŞGELDİN KÜLTÜRÜ‚ GEÇİCİ
Somuncu, sığınmacıların gelmesiyle Alman halkı arasında ‚hoşgeldin kültürü’nün ortaya çıkması ve coşku yaratmasıyla ilgili soruya ise şöyle cevap veriyor: ‚Almanya’da aşırı sağla yıllardır sürdürdüğüm tartışmaya bağlı olarak hızlı çıkışları hızlı düşüşlerin izlediğini gördüm. Coşku hemen gerçekçi olmaya dönüşebiliyor. ‚Hoşgeldin kültürü‘, Almanların kendi kimlikleriyle barışık yaşam özlemlerinin bir yansımasıydı. Sığınmacılara yönelik açıklık ne kadar hoşgörülü bir ulus olunduğunun gösterilmesinin bir kaldıracı oldu. Kısa süre önce ise göçün sert yasalarla sınırlandırılması ve İslam’ın Almanya’ya ait olup olmadığı sert şekilde tartışılmaktaydı. Bu yeni Alman kimliği, geçmişe bakışı ihmal ettiğimiz sürece kırılgan bir yapıya sahip. Nereden geliyoruz ve bugün olduğu gibi değişik halk gruplarının birarada yaşamasıyla ilgili deneylerimiz nasıl? Buna şimdilerde sadece bir Alman fenomeni olmayan aşırı sağa karşı tavrımız ne sorusunu da eklememiz lazım. Aşırı sağ, tüm Avrupa’da giderek büyüyen potansiyel bir problem, Biz Almanlar; bu konuda deneyimimiz var, çıkış yolu gösterebiliriz diyerek örnek olabilirdik.
Almanya’da kurumsal olarak aşırı sağın olmamasının aşırı sağ tehlikesinin olmadığı anlamına gelmediğini söyleyen Somuncu, Pegida eylemlerinin, Thilo Sarrazin’in tezlerinin destek bulmasının durumun çabucak değişebileceğini gösterdiğini ifade ediyor. Göçmenler, sığınmacılar üzerine tartışmalar devam ederken halkın eğilimlerinin yönlendirildiğini, partilerin bu durumu kullandığını ve savunanlara kurumsal bir ‚vatan‘ sunduklarını dile getiriyor. Somuncu’ya göre ‚Hoşgeldin kültürü‘ kalıcı bir manifesto değil geçici bir fenomen.
MİRASIMIZLA YÜZLEŞİP HESAPLAŞMALIYIZ
İçimdeki Adolf kitabında Kavgam kitabının serbestçe satılmasını isteme nedenini de ‚ Kitabın serbest satılması konusundaki tartışma tarihimizin mirası konusundaki tavrımızın ne olması gerektiği tartışmasına hizmet ediyor. Hala bu mirasa karşı yasaklama ve bastırma çizgisi sürdürülüyor. Yasaklamalar ilgiyi yok etmiyor. Kavgam üzerine yapılacak tartışmalar belki kötülüğün gerçek nedenini bulmamıza ve çözümü de ona göre aramamıza yol açabilirdi‘ olarak açıklıyor.
Sığınmacılarla ilgili güncel tartışmalara ilişkin olarak Almanların yeni gelenler yüzünden bazı kazanımlarının ellerinden alınacağı korkusu yaşayabileceklerini söyleyen Somuncu, bu konunun uçlarda tartışıldığını ifade ediyor. ‚Hoşgeldin kültürü’nü genellikle sol görüşlü ve entelektüeller savunurken karşı tarafta göç veya sığınmacı yurtları olmayan bir Almanya propagandası yapıldığına dikkat çekerek ortada bir blok olmadığını kaydediyor. Sorunların gerçek nedenlerini ve toplumsal çözüm yollarını gösteren güçlerin zayıflığından bahseden kabare sanatçısı insanların ya yanındasın ya da karşısında ikilemine sokulma darlığının yaşandığını belirtiyor. Özellikle dünya çapındaki felaketlerde Almanya’nın sorumluluğu, payı konusunda tartışma yürütülmemesinin kayıp olduğunu söylüyor. ‚Yıllardan beri özgürlük, barış ve refah içinde yaşayamayan insanların acılarına sırtımızı döndük. Sığınmacılar hep vardı ama bizden uzak oldukları sürece bizi ilgilendirmiyorlardı‘ diye devam ediyor.
NEDENLERİNİ ORTAYA KOYUP ÇÖZÜM ARAMAK
Somuncu’nun Almanya’da yaşayan bizlere söyledikleri ise şöyle: ‚ Başka ülkelerdeki insanların açlık ücretleriyle ürettikleri üzerinde refahımızı inşa edemeyiz. Silah tekellerine para yatırıp, çatışmaları körükleyip sonra da savaştan, ölümden kaçan insanlar neden bize geldiler diye şikayet edemeyiz. Başka ülkelerin yeraltı kaynaklarını daha ucuza otomobil kullanalım diye talan edemeyiz. Dünya çapında servetin adil dağılımına ihtiyacımız var. Belki ayrıcalıklarımızdan vazgeçmek zorunda kalacağız. Bu tür çelişkilerle uğraşmaz, nedenlerini öğrenip çözüm aramazsak sonuçlarına katlanmak zorundayız.‘
Derleyen: Semra Çelik