Written by 15:00 HABERLER

Aşırı sağın yükselişi ve sendikaların sorumluluğu

YÜCEL ÖZDEMİR

Dünyanın birçok yerinde olduğu Avrupa’nın en zengin ülkesi Almanya’da da 1 Mayıs İşçi Sınıfının Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü değişik kent ve kasabalarında gösteri ve mitinglerle kutlandı. Kutlamaların en dikkat çekici özelliklerinden birisi 1 Mayıs’ın hem yaygın hem de bayram havasında geçmesi. Gelenek önce yürüyüş, ardından mitingdeki konuşmalar sonrası gerçekleştirilen kültürel bir program şeklinde.

Gösterilere katılımda da genellikle çok fazla değişim olmaz. Ülke genelinde 300-400 bin arasında işçi ve emekçi her 1 Mayıs’ta sokağa çıkıyor.
Resmi kayıtlara göre Alman Sendikalar Birliği DGB’ye bağlı 8 sendika ve toplam 5.7 milyon üyesi var. Bu hesaptan yola çıkıldığında 1 Mayıs gösterilerine katılanlar, üye sayısının yaklaşık yüzde beşine tekabül ediyor.

Ama aynı sendikaların istediklerinde sadece büyük kentlerde bir anda on binleri, yüz binleri sokağa dökebildiğini bu yılın başında aşırı sağa karşı düzenlenen gösterilerde gördük. Keza ekonomik temelli talepler için düzenlenen gösteriler de aynı şekilde kitlesel geçiyor.

Farklı siyasi görüşlere, inançlara, kimliklere sahip emekçileri birleştiren ve hareket etme kabiliyetine sahip Alman sendikaların Avrupa’daki sendikal hareket içindeki ideolojik ve örgütsel gücü oldukça fazla. Bu nedenle Alman sendikal hareketinin izlediği politikaların birçok ülkede karşılığı var. Bugün yaşanan ağır sorunlar karşısında bu çizginin üzerine düşen rolü oynadığı ise ortada.

Bunu DGB Başkanı Yasmin Fahimi de Hannover’deki merkezi gösteride dile getirdi ve sendikaları demokrasiyi savunmak için daha fazla görev üstlenmeye çağırdı.

Kime karşı? Elbette aşırı sağa karşı. Bunun başlıca nedeni de yılın başında ortaya çıkan faşist “Remigration” (Tersine Göç) planı ve 9 Haziran’da yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri.

DGB başkanlığı koltuğuna oturmadan önce hükümetin büyük ortağı Sosyal Demokrat Partinin (SPD) Federal Parlamento milletvekili ve bir dönem de partinin genel sekreterliğini üstelenen Fahimi’nin ülkedeki işçilerin sorunlarını teğet geçerek aşırı sağa yoğunlaşması, bir bakıma sendikaların neden yükselen ırkçılık karşısında rolünü yerine getirmediğinin de özeti.

Almanya’dan başlayarak pek çok Avrupa ülkesinde sendikalar hükümetlerin politikalarına yedeklenmiş durumda. Muhalefet etmeyi bir yana bırakalım da eleştiriyi bile çok görüyorlar. Almanya’da her yıl olduğu gibi bu yıl da SPD’li eyalet başbakanları, milletvekilleri, belediye başkanları sahne alarak konuşmalar yaptılar. Konuşma yapmasalar bile tarihsel ideolojik ve örgütsel bağ nedeniyle SPD sendikal hareketle bağlarını hep güçlü tuttu.

Sendikalarla hükümet partileri (Kısmen Yeşiller’i de dahil etmek gerekiyor) arasındaki politik ve örgütsel iç içe geçmişlik Almanya’daki işçi sınıfının en büyük sorunlarından biri. Belirleyici olan sendikal konfederasyon, sermaye partilerinin kontrolünde.

Hal böyle olunca her fırsatta hükümet ve sermaye temsilcileriyle bir araya gelip “uyumlu eylem planları” hazırlayarak, işçi sınıfının ekonomik ve toplumsal mücadelenin gelişmesinin önüne set çekebiliyorlar. Dış politikada hükümetin militarist yayılması planlarına ses çıkarmadıkları gibi, silah tekellerinin daha fazla üretim yaparak iş yerlerinin korunmasına destek veriyorlar.

Toplu sözleşmeden kaynaklı ücret artışlarında da çoğunlukla sendikaların değil sermayenin dediği oluyor. DGB’nin kendi açıklamasında da ülkede reel ücretlerin 2016 seviyesine düştüğüne dikkat çekilerek, işçi sınıfı ve emekçilerin sürekli yoksullaştığına işaret ediliyor. Ki bu sır değil. Federal İstatistik Dairesinin verileri ülkede sınıflar arası uçurumun derinleştiğine işaret ediyor. Almanya gibi zengin bir ülkede 14 milyondan fazla insan yoksulluk içinde yaşıyor.

Her yıl yapılan 1.3-2 milyar saat arasındaki fazla mesainin yarısına işverenler resmen el koyduğu halde sendikalar sessiz kalmaya devam ediyorlar. Keza ülkedeki iş yerlerinin yarısından fazlası toplu sözleşme kapsamında değil ve sermaye istediği koşulları çalışanlara dayatabiliyor. DGB sanki bunun yeni farkına varmış gibi, toplu sözleşmelerin olmadığı işletmeler nedeniyle yılda 130 milyar avronun devlet tarafından kaybedildiğine dikkat çekerek önümüzdeki sonbaharda bir kampanyanın başlatılacağı ilan etti. Burada sendikacıları rahatsız eden işçilerin kaybından çok devletin vergi kaybı.

İşçi ve emekçilerin ekonomik olarak her geçen gün biraz daha yoksullaştığı, gelecek kaygısına düştüğü için aşırı sağcı ırkçı partiler yükseliyor. DGB Başkanı Fahimi sendikaları aşırı sağa karşı mücadeleye davet ederken, aynı tarz ve tonda yoksulluğa, gelir adaletsizliğine, uzun çalışma süresine, silahlanmaya ayrılan devasa bütçeye karşı mücadele etmeye çağırmıyor.

Almanya’da olduğu gibi Avrupa genelinde sendikalar işçi sınıfı ve emekçilerin daha fazla ücret ve insanca yaşam koşulları temelinde mücadeleyi bir yana bırakıp sermayenin planlarının parçası olmaya devam ettikleri takdirde aşırı sağ partiler sosyal sorunları demagojik tarzda kullanmaya devam ederek güç toplayacaklar. İşçilerin yüzde 20’sinin “gelecek endişesi” ve “iş korkusu” nedeniyle “önce Almanlar” diyenlere oy vermesini herkesten önce sendikalar kendisine sorun haline getirmesi gerekiyor. Bu yapılmadığı takdirde söylenen her söz, yapılan her çağrı iyi niyet temennisinden öteye geçmeyecek.

Close