Written by 14:38 Allgemein

İspanya-Arjantin krizinin perde arkası

Arjantin Hükümeti nisan ayında yaptığı “İspanyol petrol şirketi Repsol’un hisselerinin yaklaşık yüzde 55’ini kamulaştıracağı” açıklaması üzerine İspanyol Hükümeti sırtından bıçaklanmışa döndü. Böylece yüzde 26,3’lük oranla Arjantin’deki en büyük yabancı yatırım payına sahip İspanyol şirketlerin yatırım politikaları Arjantin Hükümeti’nin son yıllardaki kamulaştırma faaliyetleri sonucu bir sarsıntı daha yaşamış oldu.

Arjantin’deki İspanyol yatırımlarının yüzde 28,9’unu petrol, yüzde 12’sini iletişim sektörü, yüzde 7,6’sını metal sanayi ve geri kalanını da finans, banka, reklam ve kimya sektörü oluşturuyor.

Repsol’un kamusallaştırılmasını “gayri resmi” ve “illegal” ilan eden İspanyol Dışişleri Bakanı José Manuel García-Margallo, AB Dışişleri Bakanları toplantısında Arjantin’i, Dünya Ticaret Örgütü kurallarını çiğnemekle şikayet edeceği uyarısında bulunsa da, bunun Arjantin Hükümeti’ne geri adım attırdığı söylenemez. Şimdilik İspanya’nın Arjantin’i cezalandırmak için bulduğu tek yöntem, yılda 800 milyon Euro değerinde Arjantin’den İspanya’ya yapılan soya yağı ihracatını ambargo kararı oldu. Ayrıca Repsol, Arjantin’i, ikili ticaret anlaşma kurallarını ihlalden ve şirkete uğrattığı 8 milyar Euro’luk zarardan dolayı Dünya Bankası’nın uluslararası mahkemesine dava ederek de şansını deneyecek. Arjantin ve İspanya’daki son gelişmelere yakından bakacak olursak; İspanya Endüstri Bakanı José Manuel Soria’nın iddiasının aksine, problemin Arjantin’in “düşmanca davranışlarından” ve “keyfi, umursamaz tutumundan”, yani ahlak karşıtlığı veya piyasa etiğine düşmanlığından değil, Arjantin’in 2000’lerin başından bu yana ulusal ekonomisinde yaptığı düzenlemelerin sonuçlarının, son zamanlarda borç krizinde debelenen İspanyol Hükümeti, bankaları ve yatırımcılarının çıkarlarıyla çatışması sonucu ortaya çıktığı görülmektedir.

2003-2007 yılları arasında Néstor Kirchner’in devlet başkanlığında ve ardından eşi Christina Kirchner’in 2007’den bugüne görevi devraldığı süre boyunca Arjantin’de ortalama ekonomik büyüme oranı yüzde 7,7 civarında. 2011’deki seçimlerde yeniden seçilen Kirchner’in ana gündemini ülke içi enerji krizi oluşturuyor. Devletin tasarruflu tüketim ve düşük fiyatlandırma politikaları yüzünden yabancı enerji ve petrol şirketleri ağırlıklı olarak petrol ihracatına yöneliyorlar. Dolayısıyla da Arjantin kendi petrolünü kullanmak yerine Katar gibi okyanus ötesi ülkelerden petrol ithal ediyor. 1920’lerde devlet tarafından kurulan ve 1990’larda özelleştirilen YPF petrol şirketi bugün farklı şirketlerin elinde. Kirchner Hükümeti YPF’ye ortak şirketlerden biri olan İspanyol Repsol’un hisselerini kamulaştırarak petrol ithalatını kesmek, Şili sınırı yakınlarında yeni keşfedilen petrol yataklarında araştırma sahaları açmak ve ülkenin kendi ihtiyacı kadar ve ithalat için üretim yapmak istiyor.

Bu tür gelişmeler Chavez’in Venezüella’daki petrol yataklarını kamulaştırmasında ve Evo Morales’in Bolivya’daki İspanyol  Red Electrica’nın sahip olduğu elektrik işletmesi TDE’yi kamulaştıracağını açıklamasında da görülmüştü. Arjantin’de kamulaştırma tarihi Repsol’la sınırlı değil. Bundan daha önce Arjantin Havayolları şirketi, ulusal posta, su ve kanalizasyon sistemi ve demiryolları da kamulaştırılmıştı. Ayrıca geçtiğimiz haftalarda ise 19. yüzyılda İngiltere tarafından sömürgeleştirilen Falkland adalarında Arjantin hak iddia etmiş ve bölgede bulunan petrol havzalarından dolayı İngiltere’ye bölgeyi terk etmesi için ültimatom vermişti. Dolayısıyla Repsol’la ilgili yaşanan gelişmeler aslında Arjantin’deki kamulaştırma sürecinin şimdilik son halkasını oluşturuyor.

İspanyol şirketlerinin yatırım ve sermaye hacimlerinin daralması ve bu şirketlere yapılan yatırımların güvencesizleşmesi bunlara yönelik piyasa talebinin azalması anlamına geliyor. Güney Amerika’da yabancı yatırımların güvence altına alınmaması diğer ülkeleri de pekâlâ etkisi altına alabilir. Bundan dolayı örneğin Meksika ve Kolombiya gibi ülkeler İspanya ve Arjantin arasındaki buzların eritilmesinde arabulucu olabileceklerini açıklayarak hem AB ülkelerinden şirketlerin yatırım istikrarını hem de kendi ulusal ekonomik istikrarlarını güvence altına almak istiyorlar. Keza Arjantin’de yaşanan gelişmelerin İspanya’daki krize denk gelmesi iyi niyetli arabuluculuklarla çözülebilecek bir sorun değil. Arjantin’in ulusal çıkarları doğrultusunda izlediği politika bir yana İspanya’nın Kirchner Hükümeti’ne yönelik saldırgan tutumu genel olarak AB’nin ve özel olarak İspanya’nın içinde bulunduğu borç krizinden kaynaklanıyor.

Konut piyasası İspanyol ulusal ekonomisindeki tıkanıklığın esas kaynağı olarak gösteriliyor. Özellikle büyük şehirlerdeki konutlara yönelik talep konut fiyatlarını arttırıyor, düşük gelirli alıcılar için ev kredisiyle konut sahibi olmak cazip geldiğinden dolayı bankaların konut kredisine yönelik talebe paralel olarak kredi faizleri artıyor. Borçların ödenememesi durumunda bankalar kayıplarını devletin tasarruf bütçesinden karşılayabiliyor ve ileriki bir zamana kolayca erteleyebiliyorlarken devlet, bütçesindeki açığı, sattığı tahviller ve Avrupa Merkez Bankası’ndan aldığı borçla kısa vadede suni olarak kapatıyor. Kamulaştırma politikasından dolayı Arjantin’deki İspanyol şirketlerin durumu – ettikleri zarar bir yana – yatırım hacminin daralmasından ve kamulaştırılma olasılığı yüksek olan diğer İspanyol şirket ve işletmelerinden dolayı sermaye çevreleri açısından tehlike arz ediyor. Sermaye ve yatırım hacminin daralması demek devletin bankalara yardım yapmak konusunda kemerleri biraz daha sıkması anlamına geldiği için sorun sadece özel şirketleri değil, aynı zamanda İspanyol Rajoy Hükümeti’ni de doğrudan ilgilendiriyor.

2011 sonunda yapılan seçimlerde Zapatero Hükümeti düşmüş, yerine popülist Rajoy geçmişti. Resmi rakamlarda 2011 senesinin son çeyreğinde işsizlik yüzde 22,9’ken, 2012’nin ilk çeyreğinde bu rakam yüzde 24,4’e çıkmış durumda. Yani Rajoy Hükümeti’nin göreve gelmesinden bugüne kadar yaklaşık 365 bin 900 kişi daha işini kaybetmiş ve toplam işsiz sayısı 5,6 milyona çıkmış durumda. Keza bankaların ve uluslararası yatırımcıların arkasını kollayan bir hükümetin sağlık ve sosyal hizmetlerde yaptığı kesinti ve arttırdığı vergiler sonucu halkın tepkisini çekmesi de yine aynı sürecin doğal sonuçlarını oluşturuyor. Şu aralar krizle boğuşan diğer ülkelerde olduğu gibi Rajoy Hükümeti de ya önceki hükümeti günah keçisi ilan ederek ya da Arjantin gibi ülkelerin ulusal politikalarına saldırarak krizin sorumluluğundan sıyrılmaya çalışıyor.

IMF başkanı Christine Lagarde bir röportajında İspanya’daki krizin yalnızca kemer sıkma politikası, tasarruf paketleri ve Avrupa Merkez Bankası’ndan alınan borçlarla aşılamayacağını, aynı zamanda ekonomik büyümenin zorunlu olduğunu belirtiyor. Diğer tüm AB ülkelerine krizi aşmaları için pekala aynı reçete yazılabilir, ancak mesele – Arjantin örneğinde görüldüğü gibi – ekonomik büyüme doğrultusunda farklı coğrafya ve kıtalardaki ülkelerin ulusal ekonomi ve politikalarına AB ülkelerinin kendine özgü nedenler ve çıkarlarından ötürü dolaylı veya doğrudan müdahale etmesini kaçınılmaz kılan bir sistemden kaynaklanıyor. Bu anlamda Lagarde’ın “krizi aşmak” için önerdiği reçete krizi erteleyebilir, ancak somut tarihsel bir olgu olarak ortadan kaldırmaz.

 Kaan Kangal 

 

 

Close