Federal Parlamento NSU Araştırma Komisyonu Üyesi Hans-Christian Ströbele (Yeşiller), faşist örgütün işlediği cinayetlerin aydınlatılması konusunda yapılan çalışmalar ve bazı önemli belgelerin imha edilmesiyle ilgili olarak Yeni Hayat’ın sorularını yanıtladı.
Sayın Ströbele, önce Federal Anayasayı Koruma Örgütü tarafından NSU ile ilgili belgelerin yakıldığı ortaya çıktı, sonra da istihbarat örgütünün başkanı görevinden istifa etti. Gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Anayasayı Koruma Örgütü Başkanı Heinz Fromm’un emekliliğe ayrılması bana göre artık bir zorunluluktu. Bu nedenle doğru bir karar verildi. Çünkü ırkçı cinayetlerle birlikte istihbarat örgütü bağlamında ortaya atılan iddialar nedeniyle en azından politik sorumlulara karşı yaptırımların olması gerekiyordu. Bunun zamanı artık gelmişti.
Ama buna rağmen biz ırkçı cinayetlerin aydınlatılması konusundaki çalışmalarımızı durdurmayacağız. Bundan sonra da Araştırma Komisyonu’nda cinayetlerin aydınlatılması için çalışmaya devam edeceğiz. Şimdi, komisyona ifade verecek olan Sayın Fromm’un şahsi mi yoksa politik bir hata mı yaptığını kendisine soracağız. Böylece gelecekte benzer şeylerin tekrarını önlemeye çalışacağız.
NSU’nun işlemiş olduğu cinayetler konusunda kişisel bir hata mı var, yoksa yapısal bir sorun mu?
Şunu açık olarak saptamamız gerekiyor ki, Anayasayı Koruma Örgütü’nün temel hatası, en geç 2003 yılından sonra bu üçlünün yeraltında olduğu, bombalı saldırılarda bulunduğu, silahlı oldukları bilindiği halde hiçbir şeyin yapılmamasıdır. Dairenin yaptığı bu büyük hatadan ötürü söz konusu örgüt arka arkaya insanları öldürdü.
Sizce Anayasayı Koruma Örgütü tarafından NSU ile ilgili dosyaların imha edilmesinin arkasında ne yatıyor?
Bu konuda ancak spekülasyon yapabiliriz. Ama ortada büyük bir hatanın olduğu ortada. 1997- 2003 yılları arasında örgütle ilgili önemli belgelerin, hem de bu üçlünün cinayetleri işlediği ortaya çıkmasından sonra imha edilmesi dikkate değerdir. İmha edilen belgelerin, bu üçlünün de içinde olduğu Tühringere Heimatschutz’a ait olduğu belirtiliyor. Bu tamamen sorumsuzca bir durumdur. Dosyalar elde olmadığı için şu aşamada, içinde, istihbarat örgütünün ortaya çıkmasını istemediği bilgilerin olduğu spekülasyonunu yapabiliriz.
Cinayetlerin NSU tarafından işlendiğinin ortaya çıkmasından sonra, ‘Zwickau Çetesi’ olarak ilan edilen üçlü ile istihbarat örgütü arasındaki bağlantılar sıkça gündeme geldi. Şimdi bu ilişkilerin varlığına dair şüphelerin güçlendiğini ve cinayetlerin işlenmesinde ajanların rolünün oluğunu söyleyebilir miyiz?
Elbette şu anda sizin dediğiniz şekilde, istihbarat örgütlerinin bu hücreyi doğrudan yönlendirdiğine, bağlantının olduğuna dair şüpheler güçlü bir şekilde var. Muhtemelen istihbarat örgütünün bu üçlü ile ilişkisi de vardı. Bütün bu ihtimaller şimdi daha fazla güçlenmiş durumda. Çünkü imha edilen dosyalarda neler olduğunu bilmiyoruz. En önemlisi de neden yetkili memurların hem de çok hızlı bir şekilde dosyaları imha ettiğidir.
Birçok zanlı şu an serbest. Sadece Beate Zschäpe tutuklu. Onu ne bekliyor sizce?
Şimdiden bir şey söylemek zor. Ama şunu biliyoruz ki, Bayan Zschäpe kuvvetli bir ihtimalle, işlenen cinayetlerle yakından bağlantı içerisindeydi ve grubun gelişmesine büyük katkı sağladı. İntihar eden diğer iki katille 10-12 yıl aynı evde oturdu, günlük olarak birlikteydi ve silahlı olduklarını, neler yaptıklarını biliyordu. Yaptıklarından habersiz olması düşünülemez.
Cinayetlerin ortaya çıkmasından sonra göçmenler, antifaşistler ve demokratlar arasında ırkçı örgütlere karşı ‘nihayet bir şeyler yapılabileceği’ görüşü ağır basmıştı. Büyük beklentiler vardı. Siz, bu konuyu araştıran komisyonun üyesi olarak gelinen aşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
En kötüsü, yıllarca bu kadar cinayet işlendiği halde sağ tehlikenin varlığının ciddiye alınmamasıdır. Halbuki 1990’lı yılların başından itibaren aşırı sağcıların cinayetler işleyebileceği ortadaydı. Möln’de, Solingen’de, Hoyerswerda’da ya da Rostock’ta yapılan katliamları hatırlayalım. Bu katliamlardan sonra aşırı sağcıların neler yapabilecekleri görülmeliydi. Eğer bu görülebilseydi, üçlünün yaptığı cinayetler de engellenebilirdi.
Açıktır ki, sadece Federal Anayasayı Koruma Örgütü’nün değil, eyalet koruma örgütlerinin de sağ gözü kördür.
Irkçı cinayetlerden sonra özellikle Türkiye kökenli göçmenler arasında endişeler ve kendini Alman toplumundan geriye çekme, içine kapanma eğilimi daha da arttı. Cinayetleri Araştırma Komisyonu üyesi olarak sizin göçmenlere mesajınız nedir?
Korku ve endişeyi anlayışla karşılıyorum. Şunu söyleyebilirim ki, bu cinayetlerin aydınlatılması konusunda bütün göçmenlere karşı kendimi sorumlu hissediyorum. Bir kez daha benzer cinayetlerin, korkuların olmamasını sağlamak görevimiz. Şuna emin olabilirsiniz ki; bu cinayetlerin işlenmesinde kimin hatası varsa onu aydınlığa çıkarmaya çalışacağız. Bir kez daha böyle hataların olmamasını güvenceye almamız gerekiyor. (YH)