6 Mayıs’ta başlayan NSU davasında 25. duruşma geride kaldı. “Kilit konumdaki” sanıklar Beate Zschäpe ve Ralf Wohlleben konuşmama kararı aldıkları için bir çok kilit soru yanıtsız kaldı. Üstüne, mahkemenin cinayetlerden sonra neden yabancı düşmanlığı yönünde araştırma yapılmadığı konusundaki sorulara getirdiği sınırlama, bir çok sorunun yanıtsız kalmasına neden oluyor. Devletin güvenlik birimlerinin 13 yıl boyunca ırkçı terör örgütünün elemanlarını elini kolunu sallayarak nasıl dolaştığı, istihbaratla ilişkiler ve her cinayetten sonra görülen bisikletlilerin neden araştırılmadığı önümüzdeki dönemde aydınlatılması gereken soruların başında geliyor.
Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde görülen NSU davasında göçmen esnafların nasıl öldürüldüğü ele alınmaya başlandı. 9 Temmuz’daki 20. duruşmada, ilk kurban Enver Şimşek’in Nürnberg’de (9 Eylül 2000), 22. duruşmada dördüncü kurban Habib Kılıç’ın Münih’de (29 Ağustos 2001) nasıl öldürüldüğü ele alınmaya başlandı.
Duruşmada; hem ilk müdahalede bulunan polis ekibinde yer alan Karl W. hem de olayı araştıran kriminal başkomiserleri D. Schönwald, H. Krause ve J. Lange tanık olarak dinlendiler. Özellikle Dieter S. çok sayıda fotoğraf, harita ve çizimle cinayetin nasıl işlendiğini ve delillerin toplanmasını anlattı.
Eldeki delillerden çıkan en önemli sonuç Enver Şimşek’in diğer cinayetlerde de kullanılan susturucu takılmış Çeska tabancasıyla öldürülmesi oldu.
Hem Şimşek hem de Kılıç’ın nasıl öldürüldüğüne dair mahkemede duvara yansıtılan fotoğraflar bizim için vahşet görüntüleriydi. Ama öyle sanıyorum ki, polisler için rutin bir durumdan ibaretti.
Ama bütün bu anlatımlar arasında asıl yanıt verilmesi gereken soru, emniyet güçlerinin cinayeti neden yabancı düşmanlığı da dahil olmak üzere bütün yönleriyle araştırmadığıdır.
TANIK POLİSE SANIK MUAMELESİ OLMAZMIŞ!
İlk kurbanlar için tanıkların anlattıklarına ve yöneltilen sorulara bakılırsa bu soruya yanıtı mahkeme salonunda almak pek mümkün görünmüyor.
Çünkü; bu yönde kurban ailelerinin avukatlarının tanık olarak davet edilen polislere soru sorması mümkün görünmüyor. Sadece ortaya konulan belge ve deliller hakkında sorular yöneltebiliyorlar.
Önceki haftalarda bu konuda yaşanan tartışmalardan sonra, tanık olarak çağrılan emniyet görevlilerine sanık muamelesi yapılamayacağı kararı alındı, bu nedenle de soruşturmanın neden yanlış yönde sürdürüldüğü yönünde sorular sorulamayacak.
Biraz garip, ama öyle…
Kaldı ki; cinayeti araştıran polisler soruşturmayı yanlış yönde sürdürmekle kalmamış, kurban aileler de suçlu ilan edilmiştir.
Enver Şimşek’in kanı kurumadan, Nürnberg polisi eşi Adile Şimşek ve kardeşine suçlu muamelesi yapılmaya başlıyorlar. Cinayetin arkasında Türk mafyası, uyuşturucu ya da aile içi infaz edildiği tezinden hareket eden polis, defalarca ailenin ifadesini alıyor. Polis ifade alırken aileye çok sert davranıyor, bağırıp çağırıyor, zaman zaman yalan bile söylüyor. Enver Şimşek öldürüldüğünde 14 yaşında olan kızı Semiha Şimşek “Schmerzliche Heimat – Acı Vatan” isimli kitabında ailesinin başına gelenleri ayrıntılı olarak anlatıyor.
Şimşek cinayeti ilk olduğu için belki bazı yanlışlıklar maruz karşılanabilir.
PUZZLENİN TAMAMINA BAKALIM
Ama, NSU davasında, Mahkeme Başkanı Götzl’in değişiyle “Puzzlenin tamamına bakmak gerekiyor.”
Puzzlenin tamamında, sadece Nürnberg’de değil diğer kentlerde de cinayetlerden sonra emniyet güçlerinin olayı bütün yönleriyle araştırmadığı, cinayetlerin arkasında Türk mafyası, uyuşturucu çeteleri, terör örgütleri olduğu ileri sürüldü.
Demek ki, her cinayetten sonra kurgusu aynı olan bir senaryo devreye konuldu. Peki oyuncuları belli olan bu senaryoyu kim yazdı ve hayata geçirdi?
Bu sorunun cevabını en iyi ilk andan itibaren olay yerine giden ve delilleri toplayan, cinayeti araştırmakla sorumlu emniyet görevlileri bilebilir.
Puzzlenin tamamına baktığımızda ortada sıradan kriminal cinayetler bulunmuyor. Ama bugüne kadarki duruşmalar NSU cinayetlerini sıradan bir kriminal olay gibi ele alma, gösterme şeklinde devam ediyor.
Ama gelin görün ki; “asrın davası” için kilit öneme ve belki de düğümün çözülmesine vesile olacak sorulara yanıt aramak Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde mümkün görünmüyor.
Kurban yakınlarının avukatları tanık olarak davet edilen polislere, cinayetin neden bütün yönleriyle araştırılmadığını, neden tek yanlı soruşturulduğunu soramıyorlar. Mahkeme başkanı, tanık sandalyesine oturan polislere bu yönde sorular yöneltilmesini adeta yasaklamış durumda. Bu soruların yanıtlarının yerinin Federal Parlamento Araştırma Komisyonu ve Eyalet Parlamentoları Araştırma komisyonları olduğunu söylüyor.
Ama çalışmalarını tamamlayan bu komisyonların raporlarında da, güvenlik birimlerinin sadece hata yaptığından söz edilerek, işin üzerine sünger çekildi.
Bu demektir ki; bütün cinayetlerden sonra, bulgular olmasına rağmen neden cinayetlerin “yabancı düşmanlığı” yönünde araştırılmadığını, bu dava bittikten sonra da öğrenemeyeceğiz.
YARGI LABİRENTİNDE KAYBOLMASINLAR
Peki o zaman sormak gerekmiyor mu, bu ülkede parlamentoda ve mahkemede olmadığına göre, kilit öneme sahip soruların yanıtlarını nerede aramamız gerekiyor?
Hukuken, eldeki bilgiler ışığında cinayetlerin Uwe Mundols ve Uwe Böhnhard tarafından işlenip işlenmediği, mahkeme karşına çıkarılan sanıkların cinayetlerde hangi rolü oynadığını ortaya çıkarmak önemli.
Ama Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler açısından yanıt bekleyen sorular bunların çok daha ötesinde. Hangi güçlerin, hangi amaçlar için bu kadar Türkiye kökenli esnafın katledilmesine göz yumduğu, ailelerini mağdur ettiğine yanıt verilmediği taktirde, bu dava bitmeyecektir.
Bu nedenle; sanıkların cinayetlerle bağlantısı ortaya konulurken, cinayetlerin işlenmesinden hemen sonra başlayan süreçte hangi güçlerin hedef saptırmasında bulunduğu da aydınlığa kavuşturulmalı.
Eğer bu yapılmazsa cinayetlerin üzerindeki asıl “sır perdesi” aralanmayacak, kilit sorulara yanıt verilmemiş olunacaktır. Bugüne kadarki dava süreci maalesef bu yönde ilerliyor. Eğer bundan sonra ciddi anlamda bir değişiklik olmaz ise asıl katiller gerçekten ‘yargı labirenti’nde kaybolup paçayı sıyıracaklar.
YÜCEL ÖZDEMİR
Adile Şimşek: Sabırla sonucu bekliyoruz
9 Eylül 2000’de ırkçı terör örgütü tarafından katledilen ilk Türkiye kökenli esnaf olan Enver Şimşek’in eşi Adile Şimşek, dava sonrasında gazetemize yaptığı açıklamada, eşini katledenlerin hakkettikler cezayı almasını sabırla beklediklerini söyledi. Eşinin katledilmesinin detaylı olarak anlatıldığı sahneleri gözyaşları içerisinde dinlediğini söyleyen Şimşek, “Aynı acıyı bir kez daha yaşadım. Evimize gelip ifademizi alan polisler bugün neden yanlış yönde soruşturma yürüttüklerini anlatmadılar. Hiç oraya girmek istemediler. Sadece nasıl öldürüldüğünü anlattılar. Ben bugün asıl olarak eşime ilk müdahaleyi yapan ve tanık olarak dinlenen kurtarma asistanına teşekkür etmek için buraya geldim. Umarız dava sonucunda iyi bir haber alırız” dedi.
Dava sonrasında iyi bir kararın çıkması için yoğun bir çaba içerisinde olduklarını söyleyen Şimşek Ailesi’nin avukatı Seda Bayas ise, “Daha işin başındayız. Bundan sonra cinayeti işleyenlerin arkasında kimlerin olduğunu ortaya çıkarmaya çalışacağız. Umarım istediğimiz yönde somut bilgiler elde edebiliriz. Ben ve müvekkillerim dava sırasında özellikle cinayet sırasında olay yerinde bir arabanın içinde olduğu söylenen iki kişinin dinlenmesini istiyoruz. Onlar şimdi tanıklar arasında yer almıyor. Ama ifadeleri alınmış. Banda kaydedilen ifadeleri dinlemek istiyoruz.İfadelerini alan polislerin de dinlenmesini talep edeceğiz” dedi.