Written by 13:40 uncategorized

Küçük seçimin büyük gürültüsü

Köln, Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nin en büyük kenti. Bir milyona yakın nüfusu olan bu kentte yaşayan her dört kişiden biri göçmen kökenli.
Alman vatandaşlığına geçmeyen, “yabancı” statüsündeki göçmenlerin sayısı son verilere göre 187 bin. Bu ise, kent nüfusunun yüzde 19’unun “Alman olmayan” yani “yabancı”  kökenli olduğu anlamına geliyor. Bunlardan en büyük grubu Türkiye’den gelenler oluşturuyor. Resmi rakamlara göre kentte Alman vatandaşlığına geçmeyen 63 bin 839 Türkiye kökenli yaşıyor. Türkiye kökenlilerden sonra en büyük grubu ise 18 bin 500 ile İtalya’dan gelenler oluşturuyor. Diğer ülkelerden gelenlerin sayısı 10 binin altında.
“Yabancı” ya da “göçmen” denilince akla Türkiye kökenlilerin gelmesi anlaşılır bir durum yani.
Kentte, 7 Şubat’ta yapılacak “Uyum Meclisleri” için sürdürülen seçim kampanyasında da bu görüntü hakim. Özellikle göçmenlerin yoğun yaşadığı Kalk, Mülheim, Ehrenfeld, Chorweiler… gibi semtlerde 16 yaşından büyük olan ve en az 3 aydan beri Köln’de yaşayan “yabancıları” sandık başına çağıran Türkçe-Almanca afişlerle dolu. Pek çok listede adayların Türkiyeli olması hemen dikkat çekiyor. Sanki bir “Türk seçimi” var.
Hatta seçimlere katılan bir listenin adayları da, bir tarafa değişik Avrupa ülkelerinin bayraklarını, bir tarafa da sadece Türkiye bayrağını koymuş. Üstüne de “Yerel seçimde oy hakkında ikiyüzlülük” cümlesine yer vermiş.
AKP’nin Avrupa’daki kolu olduğu ileri sürülen Avrupa Türk Demokratlar Birliği (UETD) tarafından desteklendiği belirtilen bu listenin Köln’de doğup büyüyen, üniversiteye giden gençlerden oluşturulması da dikkat çekiyor.

PRESTİJ SEÇİMİ VE YARIŞI
Seçim afişlerindeki yüzler, bir bakıma sadece kentin “Türkler”inden oy istiyor.
Hararetli bir yarışa sahne olan “Uyum Meclisi”nin çok fazla bir işe yaramadığını aslında adaylar da biliyor. Yerel yönetimlerin göçmenlerin sorunlarını “öğrenme ve çözümü”ne destek sunması için yıllar önce danışmanlık amacıyla kurulan “Yabancılar Meclisi”nin, zaman ilerledikçe gereksiz ve işlevsiz olduğu herkes tarafından görüldü. Bir işlev ve itibar kazandırmak için yapılan girişimlerin hiç biri sonuç vermedi. Göç sürecinin ilerlemesine, “yabancılar” tanımlamasının artık demode olmasına bağlı olarak ismi “Uyum Meclisi” yapılsa da, ne işlevi değişti ne de ilgi arttı.
Bugün gelinen aşamada, örneğin Köln’de Uyum Meclisi, ancak belediye meclisine tavsiye niteliğinde önerilerde bulunabiliyor. Aslında bu meclisleri yapısı bile yaşanan garipliği ortaya koyuyor.
33 kişilik meclisin 22 kişisi seçimlerle, 11’i de Belediye Meclisi’nde grubu olan partilerden atanıyor. Seçimlerde oy kullananlarsa Alman vatandaşı olmayanlar, son beş yıl içinde Alman vatandaşlığına geçen “göçmen Almanlar” ve Rusya’dan gelen Alman kökenlilerden oluşuyor.
“Yabancılar” arasında meclis seçimlerine ilgi düşük olduğu için, bunun artırılması amacıyla seçmen kitlesinin genişletilmesi yoluna başvurulmuş. Ama bu da katılımı değiştirmemiş, ilgiyi artırmamış. Çoğu insan böyle bir kurumun varlığından, bunun için seçim yapıldığından bile habersiz. Haberi olanlar arasında bunun bir yararı ya da işlevi olduğunu düşünenlerin sayısı ise daha da az.
Bir diğer önemli nokta ise bu meclisin üçte birlik bölümünü Belediye Meclisi tarafından atanan politikacıların oluşturması. Yani, mecliste grubu bulunan partiler, oranlarına göre temsilci gönderiyorlar ve alınacak tavsiye kararlarında belirleyici olabiliyorlar.
Mecliste grubu bulunan partilerin aynı zamanda kendi üyelerine, yöneticilerine “Uyum Meclisi” için liste kurdurdukları göz önünde bulundurulduğunda, meclisin kendisi yine partilerin politikalarının tartışıldığı, belirleyici olduğu bir alana dönüşüyor.
Partiler hem atama hem de seçim yoluyla “Uyum Meclisi”ne giriyorlar. Hal böyle olunca mecliste, partilerin göçmenler konusunda izlediği politikalar ağırlık kazanıyor ve alınmasını istediği kararlar çıkıyor.
Yani, bugünkü tablo, öyle göründüğü gibi “göçmenleri temsil meclisi” değil.
Seçimlere katılım oranın düşük olduğu -örneğin Köln’de sadece yüzde 16- dikkate alındığında, bu meclisin göçmenleri temsil etmesi, sorunları dile getirmesini iddia etmek abartıdan başka bir şey değildir. Benzer bir durum eyalet geneli için de geçerli. Çünkü sadece seçmenlerin yüzde 13’nün oy kullanmaya gitmesiyle oluşturulan bir kurumun kendisi gerçekten tartışmalıdır.
DEMOKRASİ OYUNU
“Göçmenlerin yerel yönetimler düzeyinde siyasal sürece “önerileri” ile katılmaları” şeklinde ifade edilen Uyum Meclisleri seçimleri, bugün tam anlamıyla bir tiyatro oyununa dönüşmüş durumda. Yerel ve genel düzeyde “danışmanlık” yapmakla yükümlendirilen Uyum Meclisleri, yerel ve genel seçimlerde göçmenlerin ihtiyaç duyduğu, seçme ve seçilme hakkının gölgelenmesi anlamına geliyor.
Oysa, bugün pek çok Avrupa ülkesinde bu hak, AB dışından gelen göçmenlere de tanınmış durumda. Almanya ise, bir göçmen ülkesi olduğu gerçeğini geç tanıdığı gibi, birçok Avrupa ülkesinde yıllardan beri uygulanmakta olan hakları verme konusunda da aynı gecikmeli tavrını sürdürüyor.
Göçmenlerin sorunlarının ne olduğu, çözümün ne olması gerektiği biçimindeki sorular elbette yanıtsız değildir. Federal düzeyde gerçekleştirilen Uyum Zirvesi’nde de bu sorunların bir bölümüne işaret edilmesine ve Ulusal Uyum Planı olarak formüle edilmesine rağmen, çözüm konusunda adım atma yerine uyum sürecini zorlaştıran politikalar hayata geçiriliyor.
Keza, göçmenlerin politikayla, siyasi partilerle olan ilişkisi de dünden bugüne önemli değişimler yaşamıştır. Günümüzde artık denilebilir ki Almanya’nın her kentinde değişik partilerden göçmen kökenliler belediye meclislerine seçiliyorlar.
Elbette göçmenlerin, yaşadıkları kentte yerel yönetimlerle ilgili sorun ve gelişmelere ilgi göstermesi, istek ve görüşleriyle bu sürecin dışında kalmaması ve buna imkan sağlayan kurum ve çalışmaların varlığı büyük önem taşıyor. Ancak, asıl sorunlar federal düzeyde izlenen politikalardan, tanınmayan ya da verilmeyen haklardan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, günümüzde uyum sürecinin ulaştığı boyut ve hayatın kendisi, eski dönemin koşullarına göre oluşturulmuş Yabancılar Meclisleri/Uyum Meclisleri’nin miadını dolduran kuruluşlar olduğunu gösteriyor. Ömrünü dolduran kurum ve kuruluşları sunni teneffüsle yaşatmanın bir anlamı bulunmuyor.

K640_IMG_9039YÜCEL ÖZDEMİR

Close