Written by 15:40 Allgemein

NATO’nun yeni savaş konsepti

1949’da emperyalist-kapitalist ülkelerin ABD öncülüğünde sosyalizmin dünya üzerinde yayılmasını engellemek için kurduğu Kuzey Atlantik İttifakı (NATO), yarım yüzyıldır önemli bir aktör olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor. NATO’nun varlığının nedeni olan “Doğu Bloku”nun çözülmesine, Varşova Paktı’nın da kendisini feshetmesine rağmen, kapitalist ülkelerin bir savaş ittifakı olan NATO, dönemin ihtiyaçlarına göre yarattığı yeni düşmanlar sayesinde konsept değişikleri yaparak ve etkinliğini genişletmeye çalışarak varlığını sürdürmeye devam ediyor.
Sözde üye ülkeleri savunma temelinde kurulan bu örgüt, denilebilir ki ilk ciddi konsept değişikliğini, Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra 1991 Roma Zirvesi’nde gündeme getirdi. SSCB ve Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra aranan yeni düşman olarak kitle imha silahları, terörizm, ticaret ve enerji yollarının güvenliğinin sağlanması başlıca hedef olarak belirtildi. Bu temelde ilk adım ise 1999’da Yugoslavya’ya karşı açılan savaş ile atıldı. Birleşmiş Milletler (BM) kararıyla, eski Yugoslavya’ya savaş açılması, Kosova’nın zorla koparılması, bu savaş örgütüne havale edildi.
72 gün boyunca Sırbistan topraklarını bombalayan NATO’ya bağlı savaş uçakları, binlerce insanı katletti, yüzbinlercesinin de ülkesini terk etmesine neden oldu.
Balkanlarda, emperyalist güçler tarafından NATO’ya biçilen “dünya polisliği” misyonu, büyük güçler arasında uzlaşma sağlandığı ölçüde sürekli gündemde oldu.
Bunun en çarpıcı örneği Afganistan’ın işgali sırasında ve sonrasında yaşandı. Benzer bir misyon Irak’ta da NATO’ya verilmek istendi, ancak gerekli uzlaşma sağlanamadığı için bu gerçekleştirilemedi.


STRATEJİ NEDEN DERİNLEŞTİRİLİYOR?
Emperyalist-kapitalist devletlerin kendi aralarında sağladığı uzlaşmanın ardından işaret edilen bölgelere yönelik müdahalede bulunan bir savaş örgütü olan NATO, şimdi kendisine verilen bu rol ve yetkinin sınırlarını biraz daha genişletmek ve bir kez daha dünya üzerindeki en güçlü militarist örgüt olduğunu ilan etmek istiyor.
Hammadde kaynaklarını ve enerji yollarını güvence altına alma adına geliştirilen bu strateji, emperyalist devletler açısından en geniş ortak paydayı ifade ediyor. Son zamanlarda Somali ve Aden Körfezi’nde korsanların ticaret gemilerine yönelik yaptığı saldırılara karşı NATO’nun harekete geçmesi yönünde ifade edilen talep de bunun bir sonucu. “Üye ülkelerin Sovyet tehdidinden korunmasından, üye olmayan ülkelere savaş açmaya” kadar genişletilen NATO’nun misyonu, şimdi “görünmeyen/bilinmeyen” düşmana karşı savaş hazırlıkları yapmaya kadar vardırılıyor. Lizbon’daki zirvenin önemli gündemi olan Doğu Avrupa ve Türkiye’ye füze savunma kalkanlarının yerleştirilmek istenmesi konusundaki geniş mutabakat, aynı zamanda varlığını haklı çıkarma girişiminden başka bir şey değildir.

SENARYOLARA DAYALI  STRATEJİ
ABD eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright öncülüğünde kurulan bir komisyon tarafından hazırlanan NATO’nun yeni konseptinin merkezinde olan füze kalkanları da bu senaryolardan biri durumunda. Elinde nükleer silahlar bulunan ülkelerin (adı belirtilmiyor, ancak hedefte İran’ın olduğu biliniyor) her an saldırıda bulunacağı senaryosundan hareket eden NATO güçleri, bu varsayıma karşı şimdi füze savunma sistemini gündeme getirmiş bulunuyor.
Bu konu eskiden Rusya ve Almanya-Fransa ittifakının güçlü bir tepkisi bulunuyordu. Bükreş’te yapılan NATO Zirvesi’nde bu konuda bir uzlaşma sağlanamamıştı. Ancak, daha sonra bu ülkeler de füze kalkanına destek vermeyi tercih etti.
Bu konuda özellikle Rusya’nın değişen tavrı dikkate değer. Alman basınında yer alan haber-analizlere göre Rusya, Soğuk Savaş’tan sonra en büyük askeri tatbikatını geçen yıl muhtemel bir NATO saldırısına karşı yaptı. Rusya-Gürcistan arasındaki gerilim sırasında da bu ülkenin aslında Batı’nın hedefinde olduğu bir kez daha gösterilmişti.
Anlaşılan o ki, Rusya önleyemeyeceğini kestirdiği füze kalkanı projesine dahil olarak kendisine karşı kullanılmasını engelleyebileceğine inanıyor.
Almanya ise nükleer silahların azaltılması şartı ile füze kalkanı sistemine onay vermişti.

UYUM BOZULDUĞUNDA NE OLACAK?
Lizbon Zirvesi’nde NATO üyesi ülkeler arasında adı konulmayan “ortak düşmana” karşı füze kalkanları kurma konusunda “tam bir uyum” sergilendi. Dolayısıyla emperyalist devletler zirve ile birlikte bir kez daha NATO’yu kutsayan açıklamalarda bulunarak, bu militarist örgüte dünyanın ihtiyacının olduğundan dem vurdular.
Ne var ki, bugün ortak çıkarları koruma adı altında, tam uyum içinde görünen ülkeler yarın yeniden çatışma içine girebileceklerdir. Çünkü, emperyalist devletlerin dünyayı yeniden paylaşmak için birbiriyle girdiği kıyasıya rekabet, eninde sonunda uyumsuz bir hal alacak ve NATO gibi bir militarist örgütte çatlaklara ve kopmalara yol açabilecektir. (YH)

Barışa evet, NATO’ya hayır!

19-20 Kasım tarihlerinde NATO üyesi ülkelerin yöneticileri yeni savaş konsepti konusunda uzlaşma sağladığı sırada, 30 bin savaş karşıtı Lizbon sokaklarına gösteri yaptı. “Barışa evet, NATO’ya hayır!” sloganı altında yapılan gösteriye katılanların ezici bir bölümünü Portekizliler oluştururken, alınan yoğun güvenlik önlemleri nedeniyle başka ülkelerden göstericilerin eyleme katılması engellendi. Portekiz, zirve boyunca Schengen Anlaşması’nı rafa kaldırarak, diğer AB ülkesinden protestocuları engellemeye çalıştı. Özellikle karayolu ile giden İspanyol savaş karşıtları ülkeye sokulmadı.
Savaş karşıtı inisiyatifler, sendikalar ve Portekiz Komünist Partisi tarafından yapılan eylem sırasında polis yoğun güvenlik önlemleri aldı.
Yürüyüş kolunun geçtiği alış veriş merkezlerinde, esnafların önemli bir bölümü olayların çıkacağı düşüncesiyle kepenklerini kapattı.
Gösteri sırasında bir olay çıkmazken en az 20 eylemci polis tarafından gözaltına alındı.
Portekizli savaş karşıtları NATO’nun geni savaş konseptine karşı yapılan zirve ve eylemlerin başarılı geçtiğini açıkladı.
Karşı zirve ve protestoları koordine eden Savaş Karşıtı Birlik (PAGAN), Portekiz’in 1949’da NATO’nun kurucu ülkeleri arasında yer aldığını ve faşist Salazar rejimimin de NATO ve üyeleri tarafından tam olarak desteklediğini hatırlattı.
Portekiz’de 1974 yılında faşizmin yıkılması yerine halkçı bir hükümetin kurulmasından sonra bu kez NATO, hükümette yer alan komünistlerin çıkarılmasını talep etmiş, bu yerine getirilmeyince de halkçı hükümeti devirmişti.

1971’DEKİ BÜYÜK DİRENİŞ
Portekiz’de NATO’ya karşı en büyük direniş Haziran 1971’de yaşandı. Yine zirve için toplanan NATO üyesi ülkelerin başbakanlarının bulunduğu binanın dış dünya ile bağlantısı protestolar nedeniyle kesildi. Protestocular, toplantının yapıldığı binanın etrafını sararken, telefon hatlarını da kesmişti.

Close