Written by 12:30 DÜNYA

Nijer’deki darbe: Fransız emperyalizmi için yeni bir yenilgi mi?

Nathan ERDEROF / Revolution Permanent

Nijer’de karmaşanın ardından darbeciler lehine durum değişiyor gibi görünüyor. Muhalefetin bir kısmı ve genelkurmay, Nijer Cumhurbaşkanı Mohamed Bazum’un geçtiğimiz hafta çarşamba sabahı başlayan ve koruma alayı tarafından alıkonulmasından bu yana tarafsız bir tutum sergilemişlerdi. Ancak sonunda onlar da darbecilere katıldılar. Bu ani hareket Paris ve Washington’u şaşırttı ve etkisiz bıraktı.

Paris ise durumu yakından takip ediyor ve endişesini gizlemiyor. Dışişleri Bakanı Catherine Colonna, “Hükümetin zorla ele geçirilmesine yönelik her türlü girişimi sert bir şekilde kınadı”. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da ona katılarak Başkan Bazum’un “serbest bırakılmasını” talep ederek, bölge için “tehlikeli bir darbe” olarak nitelendirdiği olayı kınadı. France 24 muhabiri Cyril Payen ise, genel ruh halini özetliyor: “Bu, Fransa için gerçekleşebilecek en kötü senaryo.”

Evet, gerçekten de Sahel’deki on yıllık müdahale sonrasında, 2022 yazında Operasyon Barkhane’ın sona ermesiyle Fransa, askeri gücünün merkezini Nijer bölgesine yeniden konuşlandırmaya karar vermişti. Böylelikle ülkenin başkenti Niamey’de 1500 Fransız askeri görevlendirilmiş durumdaydı. Ekonomik açıdan Nijer ayrıca Kazakistan’ın ardından, Fransa’nın ikinci en büyük uranyum tedarikçisi. Nijer’den ithal edilen uranyum, Fransa elektriğinin üçte ikisini üreten nükleer santralleri beslemek için hayati öneme sahip. 2020 yılında Niamey, aynı zamanda Fransız cevher ithalatının üçte birini temsil ediyordu.

Mali ve Burkina Faso’nun ardından, Nijer, Batılı devletler ve Fransız emperyalizmi ile müttefik olan ve son üç yılda darbe yaşanan üçüncü ülke oldu. Darbelerin ardından Mali ve Burkina Faso’daki yönetimler, Fransız ordusunu ülkelerinden çıkararak, askeri ve güvenlik alanında Rusya’ya doğru yönelmiş durumdalar. Buna rağmen son bir yıldır, Fransa eski sömürgelerindeki çıkarlarını devam ettiriyor çünkü bölgedeki ülkeler hâlâ Fransa’ya birçok yönden bağımlılar. Özellikle ekonomik açıdan; Burkina Faso, Mali ve Nijer hepsi Fransız para birimi olan CFA Frangı kullanıyorlar. Bu nedenle Niamey, Fransız emperyalizminin Afrika alanındaki askeri ve stratejik olarak merkezi bir üstü ve daha önce hiç olmadığı kadar önemli bir rol oynamaktaydı.

Sahel’deki “cihatçılarla mücadele” konusundaki Fransız stratejisinin, Nijer’deki durumdan nasıl etkileneceğini ise kesin olarak söylemek zor. Birçok güvenlik meselesinin kesişim noktasında bulunan ülke, Libya’daki kaos, Nijerya’daki Boko Haram ve IŞİD-Batı Afrika, cihatçı saldırılardan ciddi şekilde etkilenen Benin’in kuzeyi ve aynı zamanda Mali ve Burkina Faso ile çevrilmiş durumda. Bu nedenle durumun daha da kötüleşmesi olası görülüyor. Ancak, burjuva analistlerin aksine, Fransa devletinin varlığının yerel halk ve işçiler için bir “garanti” oluşturduğunu düşünmüyoruz. Aksine, Fransız askeri varlığı, cihatçı gruplara karşı aciz kalmakla kalmamış, aynı zamanda bölgenin militarizasyonuna ve dolayısıyla proletaryanın düşmanlarının güçlenmesine katkıda bulunmuştur.

Sahel’deki Fransız müdahalesine karşı halkların artan hoşnutsuzluğu devam ederken, Nijer darbecileri de ilk olarak düşmanlık işaretlerini göndermekten çekinmediler. Perşembe günü televizyonda okunan bir açıklamada, darbe sözcüleri “Sınırların kapatılmasıyla ilgili talimatlarına rağmen, Fransız ortaklar, Niamey Uluslararası Havalimanına A400M tipi askeri uçak inişi yaparak bu talimatlara uymadığını” ifade etti. Gün içinde Niamey ve başkentin batısındaki Dossey’de çeşitli gösteriler düzenlendi. Bu gösterilerde “Kahrolsun Fransa, yaşasın Rusya” şeklinde sloganlar atıldığı bildirildi. Diğer taraftan ise, perşembe günü St. Petersburg’da başlayan Rusya-Afrika zirvesinde (Kremlin’e göre 49 Afrika ülkesi ve 17 devlet başkanının katıldığı) Rus-Afrika iş birliğinin güçlendirilmesi konusunda görüşmek üzere bir araya gelmişlerdi. Rus paramiliter grubu Wagner’in Lideri Yevgeny Prigojin sosyal medyada darbeden memnuniyetini dile getirmekten çekinmedi.

Ayrıca, bu darbenin sonucu ne olursa olsun, Nijer’deki durum Fransız emperyalizminin Afrika’da giderek daha kırılgan olan pozisyonunu zayıflatıyor. Perşembe gününden itibaren “Demokrasiyi koruma” çağrıları yapan Paris’in sorumluluğu unutulmamalı. Demokrasiyi bir paravan olarak kullanan Fransa, örneğin Çad’daki Déby klanı gibi otoriter askeri rejimi, finansal ve siyasi olarak destekledi ve hâlâ da desteklemeye devam ediyor. Aynı Fransa, müdahaleci geleneğinden vazgeçtiğini iddia etmesine rağmen, “terörle mücadele” bahanesiyle, bölgedeki silahlı grupların büyümesine ve çatışmaların etnikleşmesine katkıda bulunuyor. Sahel’de yaklaşık 10 yıl boyunca işlenen keyfi infazlar, aşağılamalar ve zulümlerle birlikte anılan çatışmalarda Fransız ordusunun suçu aşikar.

Nijer halkı için ise durum son derece ciddidir. Ekonomik kırılganlık ve güvenlik istikrarsızlığı arka planında, bazı kesimler darbeyi (2020’den bu yana Nijer’de üçüncü darbe) olumlu bir şekilde karşılamış gibi görünüyor. Ancak “Fransızafrika”politikalarının ve Fransız emperyalizminin mirası olan ve yolsuzluklarla suçlanan “demokratik rejimlerin kazanımlarını” savunmak için hiçbir halk tepkisi olmaması da gözlemlenmektedir. Hatta, ordu ve iktidardaki özel kuvvetler birlikleri tarafından yeni bir otoriter dönemeç riski söz konusu iken, Nijer halkının var olan sorunlara cevap üretmesi ise uzak bir ihtimal.

Bu durum karşısında, Nijer’deki işçilere ve gençliğe uluslararası dayanışma göstermek ve özellikle Fransız emperyalizmi gibi yabancı müdahalelere karşı çıkmak daha da önem kazanıyor. Fransız ve Batılı hükümetler, Fransa’daki işçilerin ve halk kesimlerinin Afrika’daki Fransız sermayedarlarının aynı hedeflere ve çıkarlara sahip olduğunu iddia ediyorlar. Ancak durum gerçekte tam tersidir. Fransız emperyalizmi Afrika halklarını sömürdükçe, Fransa’daki işçi sınıfını sömürmek için daha güçlü hale gelir. Fransız emperyalizminin Afrika’daki ve diğer yerlerdeki gerilemesi, işçilerin burjuvaziye karşı mücadelesinde daha iyi bir konuma gelmelerini sağlar, ancak bu durum aynı zamanda burjuvazinin iç politikada daha saldırgan olmasına neden olur. Dolayısıyla, mevcut baskıcı ortamda, Fransız emperyalizminin suçlarını ve eylemlerini kınamak aciliyet taşımaktadır.

Çeviren: Eren Can

Close