Written by 15:13 uncategorized

Nükleer atığa karşı büyük direniş

2009’da yapılan genel seçimlerde enerji tekelleri ve atom lobisinin tam desteğini alan CDU/CSU-FDP hükümetinin işbaşına gelmesinin, en azından önümüzdeki dört yıl içinde Almanya’da kaydadeğer bir nükleer karşıtı çevreci hareketi de beraberinde getireceğini tahmen edenler yanılmadı.
Çünkü, işbaşına gelen hükümetin gündeme getirdiği konuların başında daha önce SPD-Yeşiller hükümeti tarafından, ülkedeki atom santrallerinin tümünün 2030 yılında kapatılması yönünde alınan kararı bozmaya yönelik hamleler bulunuyordu. Ve bu konuda beklendiği gibi hükümet alınan kararı bozdu ve santrallerin işletim süresini enerji tekellerinin istediği üzerine 12 yıl daha uzattı.
Bu uzatma aynı zamanda tekellerin hazırlamış olduğu yasa tasarısının aynen hükümet tarafından onaylanması nedeniyle da yoğun tartışmalara neden oldu.
Nükleer santrallerin işletim süresini uzatan hükümet, bu santraller tarafından oluşturulan nükleer atığın depolanması konusunda da bir iyileştirmeye gitmedi.

CASTOR VARİLLERİNDEKİ    TEHLİKE
Almanya, nükleer santraller tarafından üretilen atom atığını imha etmek üzere Fransa’nın La Hague kentinde bulunan nükleer atık işleme tesisine götürerek depolamaya hazır hale getiriyor. Ardından “Castor” adı verilen büyük varillere yüklenerek trenlerle, Gorleben’e 20 km uzaklıktaki Dannenberg’deki “son depolama istasyonu”na naklediyor. Almanya’daki çevreci örgütlerse, yıllardır nükleer santrallerin kullanılmasına karşı çıkarak Gorleben’in bir atom çöplüğü deposuna dönüştürülmesine karşı çıkıyor.Bu taleple, her nakil işlemine karşı binlerce insan sokağa çıkarak tepkisini ifade ediyor. Kimi zaman cılız kimi zaman güçlü eylemlere sahne olan bu eylemlerin son yıllarda giderek kitleselleştiği görülüyor.
Gorleben ve çevresindeki çiftçiler de, yıllardır nükleer atığın zararları konusunda bilgilendirme çalışmaları yapan atom karşıtlarına önemli bir destek sundular. Bu yüzden de nükleer atığın nakline karşı köylüler de traktörleriyle yolları kapatarak, barikatlar kurarak tavrını gösteriyor.
5-8 Kasım tarihleri arasında Fransa’dan Gorleben’e getirilen nükleer atık nakline karşı verilen mücadele de bu kitleselleşmenin yeni bir halkası oldu. Dört gün boyunca 30 binden fazla insan, nükleer atık naklinin engellenmesi için yoğun bir mücadele etti. Gece-gündüz, yağmur-soğuk demeden rayların üzerine barikatlar kuruldu, yollar kapatıldı. 16 bin 500 polisin görev yaptığı nakil işlemi sırasında bir kez daha göstericilere karşı terör estirildi, çok sayıda insan gözaltına alındı.
Bütün güvenlik önlemlerine rağmen, Castor varilleri içinde taşınan nükleer atık, planlandığı süre içinde hedefine ulaşmadı. Eylemciler, nakil işleminin durdurulamayacağını ancak geciktirebileceği bilinciyle hareket ettiğinden, hedeflerine varmış oldular.
YEŞİLLER’İN İKİ YÜZÜ
Özellikle geçen yıldan başlamak üzere hissedilebilir şekilde yeniden kitleselleşme ivmesi kazanan nükleer santraller/atık karşıtı hareketin üzerinde Yeşiller Partisi’nin etkisinin olduğunu yadsınamaz.
1970’li ve 80’li yıllarda Almanya genelinde yükselen nükleer silahlara ve santrallere karşı hareket içerisinde gelişen Yeşiller Partisi, 1998’de SPD ile ilk koalisyon ortaklığını kurduktan sonra sokak hareketiyle arasına kalın bir çizgi çekti ve aynı zamanda hükümete karşı bir tepkiyi ifade eden bu eylemlere destek vermekten kaçındı. Bu konuda parti içinde sert denilebilecek tartışmalar da yaşandı. Castor karşıtı hareketin içinde olma ya da olmama ekseninde yapılan tartışmalar sırasında Joscka Fischer başta olmak üzere partinin politikasını belirleyenler araya bu hareketin dışında kalınmasını savundu. Eylemlerin yapıldığı Aşağı Saksonya’daki örgüt ile genel merkez arasında ortaya çıkan bu farklı tavır bir süre sonra yerini uzlaşmaya bıraktı.
2005’deki genel seçimlerden sonra muhalefete düşen Yeşiller, yeniden güç toplamak için tekrar nükleer santraller, çevre gibi konulara sahip çıkarak oy potansiyelini koruma ve artırma stratejisi içine girdi ve bu konuda istediğini almışa benziyor.
Diğer partilerin bir tarafa attığı, ancak geniş kitleler içinde duyarlılığını koruyan küresel ısınma, nükleer santraller gibi konulara karşı tepkinin yüksek olduğu son eylemlerle bir kez daha görüldü.
Bu yüzden de çevre ve doğayı ilgilendiren eylemlere hissedilebilir düzeydeki artış tek başına Yeşiller’in muhalefete düşmesiyle açıklanamaz.
Genel olarak artan toplumsal hoşnutsuzluk, hükümet partilerine duyulan tepki ve daha iyi bir gelecek arayışındaki gençliğin kıpırdanışı gibi etkenler, bu ve benzer konularda ortaya çıkan hareketleri daha kitlesel ve canlı kılmakta.
STUTTGART 21-GORLEBEN 21
Bunun en belirgin hali haftalardır ‘Stuttgart 21’ projesine karşı gelişen protesto hareketinde kendisini gösterdi. Sınıfsal konumu en altta olmayan onbinlerce insanın,  halkın parasının tekellere peşkeş çekilmesine, çevrenin ve tarihin tahrip edilmesine karşı göstermiş olduğu duyarlılık kısa bir süre içinde ülkenin önemli gündem maddelerinden birisi olmuştu.
Bu nedenle, 11 Castor varili içinde Fransa’dan Almanya’nın Gorleben kasabasına taşınan 123 tonluk nükleer atığa karşı dört gün boyunca yaklaşık 30 bin kişinin gösterdiği kararlı tutum, nakil işlemini uzatmış, egemenleri kızdırmış, bu yüzden de tıpkı Stuttgart’ta olduğu gibi Gorleben’de de bir kez daha polisin şiddeti devreye girmiştir. Liberal sol çizgideki gazeteler bile artık polisin göstericilere karşı uyguladığı sert davranışı “polis devleti”ne tepki şeklinde ifade etmeye başladı. Bu “polis devleti” gerçeği eylemlere katılanlar tarafından daha çıplak bir şekilde görüldü.
Ve bu polis terörünün estirilmesi için devlet kasasından Castor eylemleri sırasında toplam 20-25 milyon Euro harcandı! Hava ve polis muhalefetine rağmen, “castor” güzergahına kurulan ve ancak saatler süren mücadele ile kaldırılabilen barikatlar, halkın inandığı dava için sonuna kadar mücadele etmeye hazır olduğunu da gösterdi. (YH)

Nükleer çöplük hayatı tehdit ediyor

Almanya’da bulunan nükleer santraller tarafından üretilen nükleer atıklar, yakılmak üzere Fransa’daki işleme tesislerine götürülüyor ve burada işlemden geçirildikten sonra yeniden Aşağı Saksonya’da bulunan Dannenberg’de “en güvenli depolama sistemi” olan Castor varilleri içinde muhafaza ediliyor.
182 metre uzunluğunda, 38 metre genişliğinde ve 20 metre yüksekliğindeki depoda tutulan nükleer atık, elektronik bir sistemle sürekli denetleniyor. 20-30 yıl boyunca –200 derecede tutulması durumunda nükleer atığın “tuz çubuğuna” dönüşmesi sağlanıyor.
2 metre genişliğindeki çelik duvarlarla örülü depodan yine de yılda 1 mSv (Millisievert) radyoaktif dışarıya sızıyor. Ancak, depolanan atık miktarı arttıkça sızıntının daha yüksek olabileceği tahmin ediliyor.
Dannenberg’deki depo toplam 3 bin 800 ton (420 Castor varili) depolama kapasitesine sahip. Son nakil işlemiyle birlikte depodaki Castor varili sayısı 102’ye çıkmış oldu.
Bu da bölge halkının güvenliğinin günden güne daha fazla tehlikeye girdiği anlamına geliyor.

Close