Written by 15:08 HABERLER

‚Ortak Eylem‘ vakti mi?

YÜCEL ÖZDEMİR

Avrupa’nın en büyük ekonomisine sahip Almanya’da enflasyon durmak bilmiyor. Önceki gün Federal İstatistik Dairesi tarafından yapılan açıklamaya göre geride bıraktığımız mayısta bir önceki ay nisana göre enflasyon yüzde 7.9 arttı. Önümüzdeki aylarda artışın aynı hızla devam etmesi bekleniyor. Zira, bugüne kadar “destek” adına atılan adımlar enflasyonun hızını kesmedi.

Artışın özellikle gıda ve temel ihtiyaç olan enerji alanında yüksek olması, doğal olarak orta sınıflardan başlayarak aşağıya doğru işçi sınıfı ve halk arasındaki yoksulluğu kısa sürede hızlandıracak gibi görünüyor. Tahminlere göre mayıs ayında temel gıda mallarında enflasyon ortalama yüzde 10’un üzerinde. Allianz Trade tarafından yaptırılan araştırmaya göre, enflasyon mutfak giderlerinde kişi başı 250 avroluk artışa yol açtı.

Almanya’da emekçi sınıflar arasında yoksullaşmanın hızlanacağına dair bir diğer önemli veri de ücretlere dair. Federal İstatistik Dairesinin bilgilerine göre, bu yılın ilk yarısında ücretler ortalama yüzde 4 artarken, aynı dönemde tüketici fiyatlarında artış yüzde 5.8 oldu. Bu da ücretlerin reel tüketici fiyatları karşısında yüzde 1.8 geride kaldığını gösteriyor. Bunu daha somut tüketici ürünlerine indirgediğimizde ise farkın daha büyük olacağı açık.

Enflasyonun ne zaman duracağına dair ise en küçük bir tahmin yok. Enerjide büyük ölçüde Rusya’ya bağımlı olan Almanya, yaptırım kararları aldıkça ekonomideki daralma belirtileri güçleniyor. AB’nin altıncı yaptırım paketi kapsamında Rusya’dan petrol alımının da durdurulması Alman ekonomisini daha da zor durumda bırakacak ve bunun enflasyona etkileri mutlaka olacak.

Emperyalist paylaşım mücadelesine bağlı olarak uluslararası ilişkilerde yaşanan savaş ve gerilimlerin dünya çapında emekçi sınıflara yansıması tahmin edilenden de yüksek. Rusya ile gerilimle yetinmeyen ABD ve onun Avrupa’daki yakın müttefikleri şu günlerde Sincan bölgesinde Uygurlar’a yönelik insan hakları ihlallerini gerekçe göstererek Çin’e karşı benzer adımların atılması gerektiğini dile getiriyor. Rusya’dan sonra Çin’e yönelik ekonomik yaptırım paketlerinin devreye konulması şaşırtıcı olmayacak. ABD cephesinden son haftalarda atılan adımlara bakılırsa, bölgede Çin’i çevreleme ve yalnızlaştırma hamlelerine hız verilmiş.

Bu süreçte ABD ile aynı safta olmaya karar veren Almanya, savaş ve gerilimin emekçi sınıflar üzerinde yarattığı etkiyi baskılamak için yıllar önce devreye koyduğu bir planı güncellemeyi hedefliyor. Başbakan Olaf Scholz tarafından meclis kürsüsünden ilan edilen “Ortak Eylem” (Konzertierte Aktion) planı çerçevesine sermaye, sendikalar ve hükümetin bir araya gelerek birlikte hareket etmesi öngörülüyor. “Enflasyona karşı birlikte mücadele” adı altında gündeme getirilen bu plan ilk olarak 1966-69 yılları arasında “büyük koalisyon” döneminde hayata geçirilmişti. Merkez Bankasının da parçası olduğu bu planda asıl olarak hayat pahalılığına, yoksulluğa ve işsizliğe karşı “ortak adımların” atılması hedeflenmişti. Dönemin Ekonomi Bakanı Karl Schiller’in çağrısıyla yapılan “Ortak Eylem” toplantıların hedefi “ekonomik, büyüme, istihdam ve fiyatlarda istikrar” olarak belirlenmişti. Yüksek enflasyonla mücadeleye çözüm olarak “yüksek istihdam” gösterilmiş, ücretlerin enflasyon karşısında ezdirilmemesi, dolayısıyla ücretlerin arttırılmasına ise sermaye yanaşmamıştı. Hükümet, sermaye ve Merkez Bankası hep birlikte sendikalara ücretlerin artırılmaması konusunda baskı yapmıştı. Bütün bunlara rağmen 1970’li yıllarda ekonomideki durgunluğun önüne geçilemedi ve işsizlik hızla artmaya başladı.

Günümüzde de “yüksek enflasyona karşı yüksek istihdam” asıl strateji olarak benimsenmiş görünüyor. Ne var ki, çalışmaya rağmen yoksulluk artacağı için çalışmanın da bir anlamı kalmayacak. Almanya’nın temel sorunlarından birisi olan “çalışan yoksullar”, yüksek enflasyonla birlikte hızla artacak. Denilebilir ki, Scholz’un çağrısını yaptığı “Ortak Eylem”in asıl maksadı da yükselecek tepkileri sendikalar eliyle bastırmak.

Hükümet ve sermaye cephesi bütün gücüyle sendikal hareketi baskılamak, daha fazla taviz vermesini sağlayarak, toplu iş sözleşmelerinde fazla zam istememesi için işçi sınıfını susturmaya çalışacak.

Federal Ekonomi Bakanı Habeck’in ifadesiyle “Krizin yükünü adil paylaşma” diye tarif edilen süreçte hükümet partilerine yakın sendika ve sendikacıların büyük bölümü, krizden çıkma adına sermaye ile uyumlu çalışmaya çoktan razı. Yükün büyük bölümünün işçi sınıfının sırtına bindirilmek istendiği açık. Bu durumda oyunu bozmak ilerici sendikacılara ve işçi sınıfına kalıyor.

Bu planların boşa çıkarılması, faturanın asıl olarak bu süreçte kazandıkça kazanan tekellere çıkarmak için işçi sınıfı ve emekçilerin de hazırlık yapması gerekiyor. Dağınıklık, örgütsüzlük, güçlü işçi partilerinin olmayışı, solun güç kaybetmesi sermaye için avantaj, emekçiler için ise dezavantaj. Ancak biriken sorunlar bunun hep böyle sürmeyeceğini de net olarak gösteriyor.

Close