Written by 12:23 Allgemein

Özgürlüğe Tutsak Bir Yürek: Misak Manuşyan

Gündelik iş güç ve koşuşmalardan arta kalan altın değerindeki zamanı nasıl değerlendirdiğimiz o kadar önemli ki… Sundukları kültür sanat aktiviteleri, milyonlar harcanarak çekilen filmler, bol magazinli gazete ve dergiler ve rengarenk kapaklı kitaplarla egemen sınıflar boş zamanımıza da göz dikmiş durumdalar. Böylesi bir bombardımanın altında tutulurken zamanımızı işçi sınıfının davası için değerlendirmenin bir yolu da seçerek ve planlı okumadır.
Okunması gereken kitaplardan biri de “Bir Özgürlük Tutsağı Manuşyan”. Aras Yayınevi tarafından basılan kitap, Avrupa’yı bir uçtan diğer uca kasıp kavuran Hitler faşizmine karşı direniş hareketinin militanlarından biri olan, Adıyamanlı Misak Manuşyan’ın kısa ve onurlu yaşamından kesitleri anlatıyor. Kitabı kaleme alan Misak Manuşyan’ın  eşi  Meline Manuşyan.
Osmanlı despotizminin son yıllarında egemenliği altındaki halklara karşı uyguladığı insanlık dışı baskılar sonucu önce babasını sonra ise annesini kaybeden Manuşyan, Fransa’ya erişir. Büyük hayalleri vardır: ‘Paris.. Bu sözcük, olabilecek şeylere, gerçekleşmiş umutlara, yaşanabilir düşlere ilişkin koca bir evreni getiriyordur aklına. Tüm insanlığın kültür merkezi, devrimin başkenti bütün dünya ona kulak kesildiğinden, halkın sesini en çok duyurabildiği yer.’
Dırenışı örgütledı
Manuşyan Citroen otomobil fabrikasında işçilik yaparken akşamları üniversiteye gitmeye çalışır. 1929 ekonomik bunalımı sırasında ağabeyini kaybeder. Göçmen olmanın ceremesi kriz yıllarında kapı dışarı edilmek olur. İşsiz kalmasıyla birlikte öteden beri özel olarak ilgilendiği edebiyat ve sanata yönelir. İşçilik yıllarında hayat üniversitesinde öğrendiklerinin büyük yararını görür. Şair olan bir arkadaşı Keğem Atmaciyan (Sema) ile birlikte Ermenice Çank (Çaba), Mişaguyt (Kültür) adlarında iki dergi çıkarırlar. Manuşyan korkunç denebilecek bir zihinsel faaliyete girer. Fransız, Rus ve dünya edebiyatına yönelir. Sadece edebiyat değil müzik konusunda da hafife alınmayacak kadar bilgisi vardır. ‘Mozart’ın müziği, çamur ya da pislik toplamadan, dağlardan usulca inen berrak bir su gibi. Bu da insanda doğaya karşı içten gelen bir sevgi uyandırıyor. Kuşlar tabiatla birlik olup şakıyor adeta. Bu temas, insana arındığını hissettiriyor, ruhu lekesiz bir hal alıyor. Bu en derinlere sirayet eden ve asla silinmeyen bir etki.’
Mücadelenin içinde tanışmış olmanın, paylaşmanın ve aynı ideallerin peşine düşmenin heyecanı Meline Manuşyan ile mükemmel denecek bir hayat arkadaşlığı yaşamasını sağlar.
Ezilen halkların mensubu bir devrimci olduğundan Almanya’da iktidara getirilen faşizme karşı mücadelenin gerekliliği ve insanlık için tehlikenin boyutuna dikkat çeker. Zira O, Osmanlı’da benzer saldırganlığa tanık olmuş, duymuş ve okumuştu. İspanya sorunu gündeme geldiğinde 1936 yılında uluslararası tugaylara katılmak istediğini bildirir.  Fransa Komünist Partisi kendisine ihtiyaçları olduğundan bu isteğini kabul etmez. Paris’te göçmen işçiler içinde yoğun bir faaliyete girişir. İşçi sınıfının durumunu, yaşadıklarını en doğru bir şekilde yansıtmak için haftalık Zanku gazetesinin yayın yönetmenliğini üstlenir.
Nazilerin Haziran 1940’da Paris’e işgal gücü olarak girmesiyle birlikte Manuşyan hemen direnişe katılır. Kısa bir süreliğine tutuklanır ancak hakkında delil olmadığından, komünist olduğu ispat edilemediğinden serbest bırakılır. Elde silah faşizme karşı direnişe katılır.  Fransız Savaşçıları ve Partizanları Göçmen İşçiler Bölüğü’ne alınır. Daha sonra bu grubun sorumlusu olur. Hitler faşistlerine karşı onlarca sabotaj ve saldırı eylemleri örgütler. Faşistleri ve işbirlikçileri cezalandırırlar. SS generali Julius Ritter 28 Eylül 1943’de Misak Manuşyan’ın grubunca öldürülür. Fransa halkının gözünde bir cani olan bu faşisttin cezalandırılması halk nezdinde büyük sevinç yaratır. Öyle ki grup Paris’teki direnişin ana odağı durumuna gelir. Meline ile Misak fırsat bulduklarında gelecek üzerine ve birbirlerine karşı en safından en hesapsız sözler söylemekten geri durmazlar. Onlar halkın yüreğine nakış nakış işlenmiş partizanlardı. Faşizme karşı direnişin, hayat bilgeleri olan partizanlar..Ev taşınmalar, takip edilme kuşkusu, her an heyecan her an eylem…  Son bir gün, son bir eylem derken 16 Kasım 1943’te Misak Manuşyan da grubun diğer elemanları gibi faşistlerce yakalanır.
Kizil afış
Macar, Fransız, Polen, İtalyan, Rumen ve Ermeni’lerden oluşan Manuşyan Grubu’nun yakalanmasıyla işbirlikçi basın hemen “teröristler hak ettikleri cezayı çekmeli” diye haberler yapmaya başlar. Halka bağlı olmanın anlamı her yerde aynıdır. Tıpkı ülkemizde Deniz ve yoldaşları yakalandığında “idam edilmeliler” haberlerini manşetlerinden düşürmedikleri gibi. Fresnes Hapishanesi’nde 23’ler işkencenin tüm şrneklerine maruz kalarak sorgulanır. Tek bir defa dahi pişmanlık kelimesi çıkmaz ağızlarından.  Yalnızca eylemleri neden yaptıklarını büyük bir gururla söylerler. Hitler faşistlerinin teşhir amaçlı 15 bin adet bastırdıkları ve üzerinde Misak Manuşyan grubunun resimleri olan ‘Bunlar mı Fransız?’ yazılı kızıl afiş tam ters bir etki yapar. Daha sonraları ünlü şair Louis Aragon’nun 23’ler için kaleme aldığı şiire de başlık olur bu ‘Kızıl Afiş’.
‘Güneşe ve güzelim tabiata bakarak ölmek istiyorum’ diyecek kadar yaşamı seven ve hep bir ağızdan af dilemeye ‘hayır’ diyen bu yiğit insanlar, 21 Şubat 1944’de Valerien Tepesi’nde kurşuna dizilirler. Grubun tek kadın direnişçisi olan Romanya Komünist Partisi üyesi Olga Bancic ise Stuttgart’a getirilir. Zira  Fransız yasalarına göre kadınların kurşuna dizilmesi yasaktır. Burada doğumgünü olan 10 Mayıs’ta idam edilmeden kısa bir süre önce kızına bir not yazıp, tutsak olduğu hücrenin demir parmaklıklarından dışarı atar. ‘ Sevgili kızım ben huzurluyum. Annen birazdan idam edilecek. Sakın ağlamayasın. Bak annen de ağlamıyor. İnandıklarım ve sizlerin geleceği için savaştım..’
Meline Manuşyan’nın kaleminden olağanüstü güzellikte tasvir edilmiş, tarihi belgesel ve biyografik nitelikteki ‘Bir Özgürlük Tutsağı Manuşyan’ bir solukta okunacak kitaplardan… Sevda ile mücadeleyi birleştiren Meline Manuşyan’ın deyimiyle; ‘Zira her hayat ayrı bir kavgadır. Bizimki, Manuş’la benim hayatımız, belli bir kavganın parçasıydı. Bu kavganın çehresi değişmiş olabilir, sık sık da değişecektir: Hayatı hayat yapan da budur işte.’

Ali Çarman

Close