70’li yıllardan itibaren emeğini, bilincini, enerjisi ve bitmek bilmez öğrenme azmini işçi sınıfı ve onun örgütüne adayan Feti Yentür’ü kaybettik. Ardında sevgi ve özlemle anılacak değerli bir kişilik, ömür boyu devrimci davaya adanmışlık ve tükenmez öğrenme azmi ve öğrendiklerini mücadelenin hizmetine sunma hevesiyle çekirdekten yetişme ‘Prof’ ünvanını bırakan Feti Yentür’ü 8 Haziran pazar günü sonsuzluğa uğurlayacağız. Prof’la uzun yılları paylaşan bir yoldaşı, onun hayatı ve kişiliğini gazetemiz için özetledi.
Feti Yentür, 1 Haziran 1957’de Elazığ’da yoksul ve beş çocuklu bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Askeriyenin ağır makine bakımında işçi olarak çalışan babası, okusun da bilim adamı olsun diyerek Fethi’nin yaşını iki sene büyüterek, O’nu beş yaşında ilkokula başlattı.
Fethi, on üç yaşına geldiğinde yedi kişilik nüfusu zar zor geçindiren babası yoksulluğa çare olarak yurtdışına işçi olarak giden birçok emekçi gibi Almanya’ya işçi olarak geldi ve Nürnberg’de bir araba fabrikasında çalışmaya başladı.
Ortaokul yıllarında, 70’li yılların ortalarında gençliğin ve halkın mücadelesi Türkiye genelinde yükseliyordu. Fethi bu yıllarda Halkın Kurtuluşu hareketini ve sosyalist düşünceleri tanıyarak yükselen gençlik ve halk hareketinin içerisinde yer aldı.
80’li yılların başında üniversite öğrenimi amacıyla geldiği Nürnberg’den bir daha Türkiye’ye geri dönemeyeceğini bilmiyordu. Zira, 1980’deki askeri darbeden sonra vatandaşlıktan çıkarılacaktı.
Nürnberg’de o yıllarda yerli ve yabancı işçilerin mücadelesini ortaklaştırma ve farklı uluslardan emekçi halklar arasında köprüler kurma amacıyla temelleri atılan Demokratik İşçi Dernekleri Dernekleri‘nin ilk kurucuları arasında yer aldı. Erlangen Üniversitesi’nde başladığı elektrik mühendisliği eğitimini yarıda bırakarak sosyalizm davasına daha iyi hizmet etmek istedi. Sahip olduğu tüm yeteneklerini ve bilgisini davanın hizmetine sundu.
O’nunla tanışmam, birlikte üstlendiğimiz bir görev nedeniyle oldu. Birlikte çalıştığımız gazete bürosunda bizim Prof’umuzdu. Arkadaşları ona ‘Prof’ derdi. Hepimiz çalışırdık ama Prof’un çalışması bir başkaydı. Çalışmanın her alanında devrimci inisiyatif gösterir, yazıları okur ve düzeltir, bozulan makineleri tamir eder, dizgi, mizanpaj, baskı yapar. Arada da bize yemek pişirir, çay demler ya da tıkanan lavabo veya tuvaleti açardı. Prof yanımızdaysa işler aksamayacak, bundan hep emin olurduk.
Büro çalışanları olarak, Prof’un makinelerle özel bir ilişkisi olduğuna inanırdık. Tekleyen dizgi makinesi o odaya girince düzgün çalışmaya başlardı. Makinelerle konuştuğuna, onlara sinirlendiğine denk geldiğimizde „makinelerin dilinden anlıyorsun bayağı“ derdik, Prof’un mavrası “Öğlen yemeğine hepinize Baumark’tan kızarmış tavuk alacağım, çivili mi olsun, çivisiz mi?“ olurdu. Esasında üstlendiği görevi kendisiyle özleştirirdi ve mutlaka yerine getirirdi. Bilgisayardaki bir aksaklığı çözmek için iki gün, uyumadan çalıştığını biliyorum. Gazete zamanında yayınlanmalıydı. Bunun için uyku da dahil her şeyden vazgeçilebilirdi.
En sıradan basit bir işten örgütün ihtiyaç duyduğu işlere kadar, her görevi ve işi devrimci bir inisiyatif ve devrimci coşkuyla üstlenip tamamlamak. İşte kısacası Prof buydu. İşçi sınıfı saflarında sürdürdüğü mücadelesi, O’nun her zaman inandığı ve hiçbir şekilde taviz vermeyeceği bir değerdi. Yaşamını, her zaman bu inanca ve partinin ve mücadelenin ihtiyaçlarına uygun düzenledi.
Kürt kökenliydi. Annesi, Dersim katliamının yapıldığı yıl doğmuş ve yeni doğan bu kız çocuğu diğer Dersim kızları gibi Türk subayları tarafından alınmasın diye gizli saklı büyütülmüştü. Feti, Türk ve Kürt halkının kardeşliğine ve ortak mücadelesine inanır ve savunurdu.
1990’lı yılların başından itibaren sosyalizme yönelik saldırılarda, tasfiyecilik döneminde devrimci mücadelenin ve örgütün birikimlerine, değerlerine sahip çıktı.
Fethi’yi, bitmez tükenmez enerjisi, öğrenmeye ve bilgiye olan ilgisi, özü-sözü-eylemi bir iyi bir baba, iyi bir arkadaş, iyi bir yoldaş olması onun kişiliği ve yaşamının özeti. Bütün bunlar insanın kendisini her zaman O’nun yanında güven içinde hissetmesine yol açıyordu. Hep sevgi ve özlemle anacağız, hatırlayacağız.