YÜCEL ÖZDEMİR
2 Mayıs’ta iç istihbarattan sorumlu Anayasayı Kuruma Teşkilatı’nın (BfV) Almanya için Alternatif (AfD) partisini “resmen aşırı sağcı” ilan etmesi pek çok tartışma ve gelişmeye yol açacak gibi görünüyor. BfV tarafından görevlendirilen bilirkişilerce AfD’nin programı, açıklamaları, bildirileri, yöneticilerinin konuşmaları üzerinden yapılan incelemelerin ardından hazırlanan 1100 sayfalık raporda, somut örnekleriyle AfD’nin aşırı sağcı, ırkçı olduğu ortaya konuluyor. Özellikle göçmenlere karşı kullandığı nefret söyleminde dair örnekler, bu partinin “saf Alman” olmayanlara karşı olduğunu net olarak sergileniyor. Sonradan ya da doğuştan Alman vatandaşı olan göçmenler, AfD açısından Alman sayılmıyor. Bu biyolojik Alman olmayan Almanlara karşı toplanan kanıtlarda düşmanca bir tutuma dikkat çekiliyor.
AfD’nin halk arasında nefreti körükleyerek güç topladığını görmek ve anlamak için elbette özel bir çalışmaya gerek yok. Zira her şey ortada ve onlar da bunu gizleme ihtiyacı duymuyorlar. Asıl olarak “biyolojik Almanlar”ın oylarını alarak güçlenmeyi amaçlıyorlar. Alman olan ve olmayanlar arasında önyargıları körükleyerek, düşmanca bir tutum sergileyerek toplumda bölünme yaratmak bu partinin son yıllarda izlediği politikanın temelini oluşturuyor. Bütün bu yapılanların delillendirilmesi elbette önemli.
POLİTİK AÇIDAN NE ANLAMA GELİYOR?
AfD’nin istihbarat örgütü tarafından “resmen aşırı sağcı” nitelendirilmesinin bir yasağa yol açık açmayacağı ya da bu sürecin en önemli dayanaklarından biri olup olmayacağı henüz belirsiz. Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından izlenmenin doğrudan yasak anlamına gelmeyeceği açık. Bugün Almanya’da istihbarat tarafından takip edilen, ama faaliyetlerini de yasal olarak sürdüren pek çok parti ve örgüt var. Bunlar hakkında her yıl düzenli raporlar yayınlanıyor.
Federal İçişleri Bakanlığını CSU’lu Alexander Dobrindt’e devretmeye hazırlanan SPD’li Nancy Faeser’in, AfD’nin “kesin aşırı sağcı” olduğu yönündeki raporu görevi bırakmaya sayılı günler kala yapması, aynı zamanda uygulanmasında zayıflıkların olabileceğini gösteriyor. Her ne kadar eski ve yeni başbakanların ve Dobrindt’in bilgisi dahilinde kararın açıklandığı ifade edilirse de, yeni gelenlerin uygulamasını bekleyim görmek gerekiyor. Buna rağmen rapor, göreve başlayacakların önüne bir görev koyma anlamına geliyor. Yeni bir değişikliğe kadar Faeser giderken sadece yeni hükümetin değil aynı zamanda bir bütün olarak devletin önünde bir çok önemli ödevler bırakarak gitmiş oldu.
Bu ödevlerin başında “kesin aşırı sağcı” ilan edilen AfD ile devletin değişik kademelerinde ve katmanlarında ciddi bir mücadelenin yürütmesi geliyor. Artık ortada “özgürlükçü anayasal düzen” için tehlike olarak görülen AfD’nin üye ve sempatizanlarının devlet kademelerinde yer almalarını engellemenin somut bir dayanağı var. Politik olarak güç kazanan AfD’nin devlet kademelerine girmesi, bu temelde bürokraside devlet yönetimine ortak olması en büyük hesaplardan birisi idi. Almanya’da yargıdan emniyete kadar değişik kademelerde görev yapanların politik kimlikleri, parti üyelikleri az çok biliniyor.
Bu durum, AfD’ye sırf mecliste anamuhalefet partisi olduğu için kamu ya da özel televizyonlarında, radyolarında propaganda yapmasının engellenmesi gerektiğini de beraberinde getiriyor. Son yıllarda, AfD yöneticileri kamuya ait yayın organlarında halk arasında nefreti körüklemek için ellerinde geleni yaptılar. Her televizyon programına bir AfD’lin “muhalefet adına” katılması adeta sıradanlaştı. Geniş kitlelere ulaşmak için bu imkanın ırkçılar tarafından iyi kullanıldığı da söylenebilir.
“Resmen aşırı sağcı” kararının bir yanı CDU içinde AfD’yi “normalleştirerek” bir koalisyon seçeneği haline getirme niyetinde olanlara, diğer yanı da AfD içinde “normaleşmek isteyenlere” verilmiş bir mesaj. En son CDU Meclis Grup Başkanı olması beklenen Jens Sphan, meclisteki komisyonlarda AfD’ye “normal davranılması” gerektiğini söylemişti. Keza, yerel belediyeler düzeyinde CDU ile AfD arasında işbirlikleri de devam ediyor. Yine, CDU tarafından Federal Parlamento’da da AfD’nin desteğiyle göçmenler ve mülteciler karşıtı yasa geçirilmek istenmişti.
Karar AfD’nin “normal bir parti” olmadığı, dolayısıyla önümüzdeki dönemde ‘normalleşmek’ isteyen AfD’lilerin aşırı ağcı, faşist olanlarla aralarına mesafe koymalar için güvenlik birimleri tarafından istihbarat elemanları da kullanılarak parti içinden bilgi toplamanın da önünü açıyor. Bugüne kadar federal düzeyde istihbarat elemanları üzerinden AfD hakkında bilgi toplamanın yasal zemini yoktu. Toplanan bilgilerin paylaşılması da sorunlu olabiliyordu. Bundan sonra federal ve eyaletler düzeyinde AfD içinde her türlü istihbarat bilgisi kullanılarak kullanılarak istihbarat bu partinin ajandasında neler olduğu, hangi yasadışı faaliyetlerde bulunduğu öğrenilebilecek. Bu partinin değişik kademelerde Rus ve Çin istihbarat örgütleriyle bağlantılarının olduğu daha önce ortaya çıkmıştı. Önümüzdeki dönemde buna ABD istihbaratı da dahil olabilir.
Seçimlerden önce ABD Başkan Yardımcısı JD Vance ve Elon Musk açık olarak AfD’ye destek vermişti. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio da son kararı “zorbalık” olarak tanımlayarak eleştirmişti. Görünen o ki; ABD’deki Trump yönetimi bundan sonra da Almanya’daki aşırı sağa tam destek vermeye devam edecek.
YASAKLANSIN MI YASAKLANMASIN MI?
BfV tarafından AfD’nin “kesin aşırı sağcı” olarak tanımlamasından sonra bu partinin yasaklanıp yasaklanmaması gerektiği konusundaki tartışmalar da yeniden alevlendi. “Özgürlükçü anayasal düzen” için tehlikeli ilan edildiğine göre, mali kaynaklarının kesilmesi, elde ettiği mevzilerden püskürtülmesi, kurulan ırkçı yapı ve sistemin dağıtılması bakımından AfD’nin kapatılması önemli bir hamle olabilir. Bu konuda daha önce değişik partilerden milletvekilleri tarafından meclise sunulan önerge ise kabul edilmemişti. Yine çok sayıda imza da toplanarak meclise verilmişti. Bugüne kadar yasak konusunda ayak direyenlerin önünde ciddi bir engel kalmamış görünüyor. Üstelik halk arasında nefreti körüklediği konusunda sayısız delil de var.
Federal Anayasa Mahkemesi, daha önce ırkçı-faşist NPD’nin yasaklanması için yapılan iki başvuruyu reddetmişti. İlk başvuruda yasağa gerekçe gösterilen NPD yöneticilerinin çoğunun istihbarat elemanı olması idi. İkinci red kararında ise NPD’nin faşist olduğu kabul edilmiş, ancak bunun anayasal düzeni bozacak güçte olmadığı gerekçe gösterilmişti. AfD’nin yasaklanması için ikinci gerekçenin öne sürülmesi mümkün. Görünen AfD yöneticileri eğer istihbaratın ajanları değilse ilk gerekçe de öne sürülmeyebilir.
Bütün bunlara rağmen, gazetemizde daha önce pek çok kez altını çizdiğimiz yasağın tek başına yeterli olmayacağı gerçeğini bir kez daha belirtmekte yarar var. Aşırı sağın, ırkçıların güç toplamasına neden olan ekonomik, sosyal, toplumsal sorunların öncelikle ortadan kaldırılması gerekiyor. Aşırı sağın, ırkçıların güçten düşürülmesi için sözünü ettiğimiz sorunlar varlığını sürdürdüğü takdirde tek başına yasak ve “kesin aşırı sağ” tanımlaması ters tepebilir. Mağduru oynayan bu gerici güçler, sistem ve sonun partilerinden kopan kitleleri yedeklemek için her türlü yola başvurabilirler. Bu nedenle yasaktan ziyade onu yaratan koşullar ve şartlarla mücadele gerekiyor. Diğer taraftan aşırı sağa kaynaklık eden temel nedenin, emekçi yıüınlara karşı gericileşen sermayenin politikaları olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla asıl mesele ‘bataklığın kurutulması’ olmak durumundadır.
Bu süreçte sosyal sorunlara daha fazla dikkat çeken geniş bir antifaşit cephenin, ırkçılara oy veren geniş emekçi kitleleri aydınlatmak, ikna etmek için seferber olması yasaktan da etkili olacaktır. Aşırı sağa destek veren emekçiler yeniden antifaşist cepheye kazanılmadıkça, aşırı sağın güçten düşürülmesi zor görünüyor.