Written by 10:21 HABERLER

Savaş, kan ve dumanlar arasında doğan bir çocuk

24 Kasım 1944 günü bir ormancı ailesinin 3. çocuğu olarak doğduğunda Hitler faşizminin dünyayı kana bulayan savaş çarkı tüm hızıyla dönüyordu.

Kuzey Hessen’in küçük bir kasabası Spangenberg‘de doğan bu çocuk ne savaştan ne de faşist Alman Ordusu’nun yaklaşan yenilgisinden habersizdi. Sadece o değil, çevresindeki büyükler de sadece duymaları gerekenleri okuyor, duyuyorlardı: „Alman kadınlarına cephedeki askerler için eldiven, çorap vs örmeleri“ çağrıları yapılıyordu günlük gazetede. Ünlü bir ilaç firmasının reklamı bile anlayanlara savaş yenilgisinin yaklaştığını haber veriyordu:“ Her hasta cephede bir boşluk demektir. İyileşme arzusu ise bir görevdir!“ (Melsunger Tageblatt, 1944)

ÖĞRENCİLİK YILLARINDA SOKAKTA HO İLE TANIŞMA

68 öğrenci hareketi tüm hızıyla gençliği sardığında genç Wilhelm de üniversitede sosyoloji öğrencisi olarak sokaklardaydı. Küba devrimi ve Che Guevera, Kongo’daki sınıf savaşları, Cezayir devrimi, emperyalizme diz çöktüren Vietnam halkı ve önderi Ho, ABD’de şahlanan siyah öfkenin simgesi Martin Luther King… Tüm dünyada gençlik arasında yayılan ABD karşıtı, Vietnam halkıyla dayanışma eylemleri sürüyordu. „Ho Ho Ho Chi Minh, iki üç daha fazla Vietnam“ sloganları sokaklarda yankılanıyordu.

Sovyetler Birliği, Çin Halk Cumhuriyeti ve Arnavutluk arasındaki ideolojik çatışmalar, yeni “sol” grupların ortaya çıkmasına da neden olmuştu. Genç, ateşli öğrenci Wilhelm de bu grupların hararetli sempatizanlarındandı. Üniversite yıllarında yaşam ve mücadele yoldaşı eşi ile kararlı bir devrimciydi o artık.

8 Mayıs 1945’de Hitler Almanya’sı teslim olmuş, ikiye ayrılan Almanya’nın „Batı“sında 1949’da Federal Mecliste temsil edilen Almanya Komünist Partisi-KPD 1956’da yasaklanmıştı. 1972’de W. Brandt Kararnamesi olarak da bilinen „Radikaller Kararnamesi“ tüm „sol“a savaş açmış ve kötü ünlü „Meslek yasaklamalarını“ da başlatmıştı. (Bkz. Gazetemizde yayınlanan kendi makalesinde de anlatıyor).

MÜTZE“SİNİ, BAYRAĞINI ALIR DA GİDERDİ

Üniversite yıllarından beri eşi, yoldaşı olan Annelene kahvesinden bir yudum alıp bize Wilhelm’i uzun uzun anlatıyor. ‘Her yürüyüşte, toplantıda kafasında hep o ünlü ‘Mützesi’ vardı. Üzerinde değişik ülkelerden topladığı rozetlerin takılı olduğu şapkasını kafasına takar öyle giderdi!’

1977 yılında geri döndüğü Kassel’deki sendikacılar, ilerici herkes onu öyle tanırdı.

Üniversitede ikimiz de sosyoloji okumuştuk, Wilhelm’e iş vermemişlerdi. o da kamyon şoförlüğüne başlamıştı’, Annelene ‘Wilhelm özellikle geri geri park etmesini sevmediğinden ve beceremediğinden bu kamyon şoförlüğünü hiç sevmezdi ama pes etmekten ise nefret ederdi!’ derken birlikte gülüyoruz.

1978’deki ağır motosiklet kazası bile sonraki yıllarda onun tekrar dağlarda, doğa ile sarmaş dolaş gezmesini engelleyemeyecekti. ‘Doğayı sever, ormanlarda dağlarda yürümenin kendisini rahatlattığını, güç verdiğini söylerdi.’…

Önce işsiz gençlerle çeşitli projeler yapmış sonra da ‘iş göçmenlerinin geldikleri memleketlerini tanımak için ikinci göçmen kuşağıyla Türkiye’ye gitmişti’. Annelene bunun Wilhelm’i çok etkilediğini ve onun bu ülkeye ilgisini kamçıladığını anlatıyor. Sonraki yıllarda eşi ile birlikte de arabayla Türkiye turu düzenliyorlar.

EMEK İLE DAYANIŞMA

Türkiye’de özgür basın üzerindeki baskılar, Evrensel gazetesinin kapatılması ve sonra EMEK gazetesinin yayına başlaması üzerine 18.01.1997’de Berlin IG Medien (Medya Sendikası) binasında ‘EMEK Dayanışma Derneği’ kurulmuştu. Türkiye’deki basın ve düşünce özgürlüğünü desteklemek için kurulan bu dernekte birçok işçi-sendikacı, milletvekili, profesör ve değişik mesleklerden ilerici insanlar da vardı.

Emek DD adına Türkiye’ye giden birçok heyetle birlikte Metin Göktepe davalarında, İstanbul’daki 1 Mayıs Taksim yürüyüşlerinde, Ankara’da TÜMTİS kapatma davalarında, DİSK’e bağlı sendikaların grevlerinde ön saflarda yer almıştı. Almanya’da DİDF’in düzenlediği Emek şenliklerinde sahneden haykırarak, uzun yıllardır başkanı olduğu EMEK DD adına açtığı bilgilendirme masalarıyla hep yanıbaşımızda olmuştu.

2000’de ‘Hayata dönüş’ katliamından ‘yanarak kurtulan’ Hacer Arıkan’ı evinde konuk ederek, tedavisi için her yardımı yapmaktan dolayı çok sevinçliydi. 2010’da taz’da yayınlanan uzun söyleşiyi birlikte hazırlarkenki heyecanlı sesi hala kulaklarımızda. Üç yıl önce bir beyin kanaması sonucu aramızdan ayrılan EMEK DD 2. Başkanı Peter Vogel’ın hazırladığı Metin Göktepe Davası belgeselinin ne kadar önemli olduğuna her zaman vurgu yapardı. O kadar örnek var ki…

71. doğum gününde kaybettiğimiz Wilhelm Frohn’un önünde ellerimizdeki kırmızı karanfillerle, başımızı emek güçlerinin yaşam ağacından kopmuş bir dalın önünde eğdiğimizin farkındaydık.

O kocaman yürekli yoldaşımız, ormancının oğlu şimdi bir ormanda küllerinden yeni fidelerin çıkmasını bekliyor. 

YÜKSEL DALYAN

WilhelmPeter


Bir dostumu kaybettim

Klaus Dillmann

Wilhelm Frohn’u ilk kez şimdilerde ağır hasta olan Selahattin Yıldırım’ın inisiyatifinde düzenlenen Türkiye’deki 1 Mayıs eylemini izleme delegasyonu üyesi olarak tanıdım. Bu gezi sırasında bir gecemizi beraberce karakolda geçirdik. Daha sonra Emek Partisi’nin Ankara’da yapılan ilk kongresi ve Afyon’daki Metin Göktepe davası için Türkiye’ye giden heyetlerde Wilhelmle beraber yer aldım. Başka bir ziyaretimiz de 12 Eylül 1980’deki darbenin generali Kenan Evren’in duruşması için Ankara’daki oldu.

Bu ziyaretler ve sonra Türkiye’de basın özgürlüğü ve insan hakları için kurulan Emek Dayanışma Derneği’nde Wilhelm çok büyük bir çaba harcadı ve başarılı işler yaptı.

Çok ender bir araya geldiğimiz sonraki yıllarda da güvenilirliğine ve objektif değerlendirmelerine saygı duydum. Nerede olursa olsun yapılan bir haksızlık onu korkunç şekilde öfkelendiriyordu. O ve eşi işkence sonucu burnu tahrip edilen ( ‘Hayata Dönüş’ adı verilen operasyondan Hacer Arıkan) bir kadın için yaptıkları gibi her türlü insani konuda oldukça duyarlı ve ellerinden geleni yapmaya hazırdılar.

2003 ilkbaharında bir ameliyat sonrası dinlenmek için Padernborn’da kanser hastanesi olarak kullanılan Hamborn Şatosu’na gönderildim. Wilhelm orada beni ziyaret ederek okumam için 1986 yılında iki arkadaşıyla İsveç Samland’a yaptığı geziyle ilgili notlarını verdi. 1999 yılında Emek Dayanışma Derneği’nin bir oturumunda beyninden ağır engelli oğluyla tanıştım. O zaman 12 yaşındaydı. Wilhelm’in İsveç gezi notlarını okuduğum için matematiksel bir hesap yaptım; Çernobil felaketi 1986’da olmuştu ve Samland Çernobil’e çok yakındı. Daha sonra oğlunun durumundan Çernobil felaketinin sorumlu olduğu yönündeki tahminimi Wilhelm’e ifade ettim.

Bir başka toplantı sonrası Wilhemlerde yatılı kaldığımda ona ve eşine kendi hayatımdan bazı bölümleri ve öğretmen olarak meslek yasağı aldığımı anlattım. Wilhelm, meslek yasakları tekrar gündeme geldiğinde benim yaşadıklarımdan yola çıkarak Yeni Hayat’a bir yazı hazırladı. Bana yazıyı okumam ve yayın izni vermem için erişemediğinden yazısı ismim olmadan yayınlandı. Tabi ki herhangi bir yanlış yapmasına neden olmamak için yazıyı okuduktan sonra yayınlanmasına izin verirdim.

Kısacası artık bir dostumdan yoksunum!

Close